ABD'de her yıl açıklanan dini özgürlükler raporunun Türkiye bölümünde, Sünni Müslümanlara yönelik ayrımcılık uygulandığı belirtilirken, raporda piyanist Fazıl Say'a da yer verildi.
Raporun Türkiye bölümünde, devletin dini özgürlüklere saygısının yıl boyunca devam ettiği ancak Sünni İslami gruplara lehte muamelede bulunduğu savunuldu.
Raporda ayrıca, devletin kutsal şeylere hakaret bağlamında çeşitli vesilelerle kişi ve kurumlara cezalar getirdiği bildirilerek, sanatçı Fazıl Say'ın aldığı cezaya değinildi ve konunun ayrıntılarına yer verildi.
Raporun Türkiye'ye ilişkin bölümünün özetinde, Türk Anayasası ve kanunların dini özgürlükleri koruduğu ancak bazı yasa, politikalar ile anayasal hükümlerin bu hakları kısıtladığı ileri sürüldü.
Hükümetin Sünni İslami gruplara lehte ve ön yargılı muamelede bulunduğu savunulan raporda, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevine değinilerek, hükümetin diğer dinlerden liderler, eğiticiler ve görevlileri istihdam etmediği vurgulandı.
Raporda, cami arsalarını devletin bağışladığı, çoğunlukla cami inşaatlarının Diyanet İşleri Başkanlığı ve belediyeler tarafından fonlandığı ve yine belediyelerin, buraların elektrik, su gibi faturalarını yatırdığı belirtilerek, "Bu imtiyazlar eşsiz bir şekilde sadece Sünni Müslümanlara yönelik. Ülkedeki birçok cami, yarı devlet kurumu olan Diyanet'e ait. Devlet, Alevileri heterodoks (kabul edilmiş din kurallarına aykırı) Müslümanlar olarak görüyor ve Alevi Müslümanların dini ibadetlerini finansal olarak desteklemiyor" ifadesine yer verildi.
Raporda, cami ve mescitlere uygulanan kolaylıkların ve kriterlerin kilise ve diğer dini mekanların açılmasında uygulanmadığı ve Sünni Müslümanların ibadet yerlerine yönelik tek taraflı ayrımcılık uygulandığı değerlendirmesinde bulunuldu.
Dini görevlilerin, görevleri sırasında devleti "kötülemesinin" yasak olduğu, devletin sadece Sünni Müslüman din adamları için eğitim verdiği kaydedilen raporda, dini gruplar dahil tüm organizasyonların dernek veya birlik olarak kaydolması gerektiği, dini grupların kayıt yaptırabilmesi için kendilerini yardım veya kültürel konularla ilişkilendirmeleri gerektiği belirtildi.
— "Genellikle Rum, Ermeni ve Süryani Ortodokslar ile Ermeni Protestan ve Yahudi toplumu dahil Osmanlı döneminde resmi olarak tanınan dini grupların üyeleri, kendi ibadetlerini uygulama özgürlükleri bulunduğunu bildirdi.
— Hükümet, önceki yıllarda el konulan azınlıklara ait dini vakıfların mülklerinin iadesine veya tazminine devam ediyor.
— Hükümet, 40 yıldır kapalı durumda olan Heybeliada Ruhban Okulu'nun hangi yasal merci altında tekrar açılabileceğine açıklık getirmedi.
— Devlet kurumlarında ve ilköğretim okullarında başörtüsü yasağı yürürlükte kalmaya devam ediyor ama hükümet, üniversitelerde ve bazı çalışma mekanlarında bu yasağı dayatmıyor.
— Bazı dini gruplar, üyelerini ve din adamlarını eğitmede, mülk satın almada, devlete kaydolmakta kısıtlamalarla yüz yüze kalmakta.
— Dini konuşmalar ve din değiştirme yasal olsa da bazı Müslüman, Hristiyan ve Bahailerin devlet kısıtlamaları, gözetleme ve çocuklara dini bilgiler sağlama veya din propagandası yapma suçlamasıyla ara ara tacizlerle karşı karşıya bulunmakta."
— Nüfus cüzdanlarında kişilerin dininin yazılı olduğu ama Bahai, Alevi ve Yezidi'lerin dinlerini nüfus cüzdanına yazdıramadığı ifade edilen raporda, devletin, 'laik devleti' koruma gerekçesiyle hükümet kurumlarında İslami ifadelere yönelik kısıtlamaları dahil, Müslümanlar ve diğer dini gruplara yönelik sınırlamalarının ise devam ettiği ileri sürüldü.
— Buna rağmen üniversiteler dahil birçok devlet kurumunda mescitlerin bulunmaya devam ettiği ama bir mescidi bulunan TBMM'de, Alevi milletvekillerinin ibadetleri için cemevi kurma taleplerinin ise hükümet tarafından reddedildiği belirtildi.
— Raporda, hükümetin, azınlık (cemaat) vakıflarına, önceki yıllarda el konulan mülklerini tekrar almaları ve tanzimine izin vermeye devam ettiği hatırlatıldı.
— Raporda, "milliyetçilik ve dinin iç içe geçtiği, bu nedenle birçok olayın, özellikle etnik veya dini hoşgörüsüzlükle ilgili olup olmadığı ayrımının zorlaştığı" yorumu yapıldı.
— Devletin, dini grupların üyelerini etkileyen birçok kısıtlamaları uyguladığı iddia edilen raporda, "Dini inançları nedeniyle askerlik yapmayı reddeden en azından bir kişinin tutuklanması dahil dini özgürlüklerin suistimal edildiğine dair bazı raporlar var" ifadesi kullanıldı.
Rapora göre, Dışişleri Bakanlığı, Yahudi karşıtlığının dünya çapında artması nedeniyle, Yahudi düşmanlığını izlemek ve onunla mücadele etmek için Ulusal Yahudi Demokratik Konseyi eski İcra Kurulu Başkanı Ira Forman'ı özel elçi atadı.
Müslümanlık karşıtı söylem ve eylemlerin özellikle Avrupa ve Asya'da tırmanışa geçtiğine dikkat çekilen raporda, hükümet kısıtlamalarının toplumsal düşmanlık ile birleşerek çok sayıda inananın günlük yaşamını etkilediği belirtildi. Bu etkilerin eğitim, istihdam ve kişisel güvenlik gibi alanlarda ortaya çıktığı vurgulanan raporda, Müslüman kadınların başörtüleri nedeniyle okullar, kamu sektörü ve kamusal alanda artan bir baskıya maruz kaldığı da ifade edildi.
Raporla ilgili değerlendirmede bulunan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, raporun, dünyanın farklı ülkelerinde dini özgürlüğün durumunu yansız bir biçimde irdelediğini belirtti.
İnançlarını açıkça belirtmenin, dini görevlerini yerine getirmenin, inanmanın ya da inanmamanın, inançlarını değiştirmenin, her insanın doğuştan gelen hakkı olduğuna işaret eden Kerry, "Bu haklar, uluslararası hukukta da tanınmıştır. Uluslararası alanda dini özgürlüğün yaygınlaşması, Başkan Barack Obama'nın ve dışişleri bakanı olarak da benim önceliklerimiz arasında yer almaktadır. Bu raporun bazı çevrelerde rahatsızlık yaratabileceğini biliyoruz. Ancak rapor, bu konuda ilerleme sağlamayı amaçlamaktadır" diye konuştu.