Abdülkadir Selvi: Rus uçağını dost olarak gördüğümüz bir yapının düşürdüğüne dair kuşkularım artıyor

Abdülkadir Selvi: Rus uçağını dost olarak gördüğümüz bir yapının düşürdüğüne dair kuşkularım artıyor

Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Rusya ile uçak krizini ve bölgede yaşanan çatışmaların Türkiye’yi Suriye konusunda masadan uzak tutma çabası olduğunu söyledi. “Suriye dizayn edilirken, Türkiye içeride PKK ile meşgul edilmeye başlandı” diyen Selvi, şu ifadeleri kullandı:  “Bir Rus uçağı düştü. Bu uçak biz hariç herkese yaradı. Türkiye, Suriye masasının dışında tutulmaya, Irak'tan çıkarılmaya, bölgede ise şehir savaşları ile ablukaya alınmaya çalışılıyor. Rusya değil ama dostumuz olarak gördüğümüz bir yapının işi olduğu yönündeki kuşkularım azalmadı, giderek artıyor.”

Selvi’nin Yeni Şafak'ta "Türkiye’ye masa tuzağı" başlığıyla bugün (24 Aralık 2015) yayımlanan yazısı şöyle:

Paris'te DEAŞ saldırısı oldu.

Fransa'nın ırkçı lideri Marie Le Pen, “Korkunç bir gece” dedi. Halkıyla dayanışma içine girdi.

Sarkozy ise Fransız halkına, ”Teröristler Fransa'ya karşı savaş ilan ettiler. Bu duruma karşı güçlü ve kararlı bir duruş sergilemeliyiz” diye çağrı yaptı.

Ankara'da DEAŞ patlaması oldu. Daha cesetler yerde yatarken HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ”Katil devlet” dedi.

Fransa'da seçimler yapıldı. İkinci turu sosyalistler aldı ama DEAŞ saldırısı karşısında, ”Önce Fransa” diyen Sarkozy'nin partisi zafer kazandı. Sarkozy'nin Cumhuriyetçiler Partisi şemsiyesinde seçime giren partiler yüzde 40.7 alırken, Marie le Pen de oylarını 400 bin artırıp yüzde 27.4'e yükseldi.

Bizim Selahattin Demirtaş da “Türkiyelileşme” rüzgarları estirdiği dönemde, ”Önce ülkem” diyeceği düşünülerek 7 Haziran'da yüzde 13 oy verilmişti. Ama o Avrupa'nın faşist lideri Le Pen kadar olamadı. “Önce ülkem”, “Önce Türkiye” demek yerine, “Katil devlet” demeyi tercih etti.

O yüzden de oyları eridi.

Seçimlerden önce “Türkiyelileşmeyi” göklere çıkaran, seçimden sonra, ”Hendek siyasetini” kutsayan Selahattin Demirtaş'ı şimdi bir dert almış.

Bu dert şehir savaşları nedeniyle Sur'un, Cizre'nin, Silopi'nin yaşanamaz hale gelmesi, 200 bin Kürdün evini terk etmesi, yüzlerce insanın ölümü, halkın perişan olması değil.

Barikatın arkasındakilerin elindeki silahlar Selo Başkanı üzmüş.

Yok yok niye barikat kurup, ellerine silah alıyorlar diye dertlenmiyor.

Tam aksine barikatların arkasındakilerin elinde hafif silahların olmasından dolayı üzgün.

“Barikattaki insanların emlinde hafif silahlar var. Ama siz tankla, topla şehirleri yıkıyorsunuz” diyor.

Ne yapalım Selo Başkan.

Senin hatırına barikatların arkasındakilere bir iki tank ve top verelim. İstersen bir de savaş uçağı ayarlarız.

Seni mi kıracağız?

Füzelerinizi ne tür isterdiniz?

Hiçbir ülkede devletin meşru güçleri dışında kimse eline silah alamaz. Silah kullanma yetkisi sadece devlete aittir. O da yasalarla belirlendiği şekilde kullanılır.

Selahattin Demirtaş'ın önce, devletin dışında hiçbir güç barikat kurup, silah kullanamaz demesi lazım.

Fransa'da olsaydı Selahattin Demirtaş, OHAL ilan edilip, Paris meydanı tanklarla çevrilince, ”Ama DEAŞ militanları hafif silahlarla katliam yaptı” diyebilir miydi?

Dese insan içine çıkabilir miydi?

BM Güvenlik Konseyi'nde onaylanan Baader-Meinhof çetesinin olduğu dönemde Almanya'da bunu diyebilir miydi? “Baader-Meinhof çetesinin üyeleri hafif silahlarla saldırıyor ama devletin tankı, topu var” diye eleştiri getirebilir miydi?

Ya da İngiltere'de, “Kanlı Pazar” saldırıları yapan İRA için, ”Ama hafif silahlar kullanıyorlar. Onlara ağır silahlarla müdahale edemezsiniz” diye bir itirazda bulunur muydu?

İspanya'da Madrid Tren istasyonuna bomba koyan ETA militanları için, “Koydukları bomba topu topuna birkaç kilogram eder,” diyebilir miydi?

Akıl tutulması dedikleri şey bu olsa gerek.

Gerçi akıl tutulması mı kan tutulması mı orasını bilemedim.

Demirtaş'ın hafif silahlar kullanan barikatların arkasındaki arkadaşları ne yaptı?

Ana okulunun bahçesine bomba koydular.

Hastaneye roketli saldırı düzenlediler.

Ambulansı kaçırdılar.

Yangını söndürmeye gelen itfaiyeyi kurşunladılar.

Çocukları yetim, kadınları dul bıraktılar.

Bu arada sis perdesi aralandıkça, Kandil'in, şehir savaşlarının startını neden verdiği netleşmeye başladı.

Suriye'de “Esed”li geçiş” döneminin şartları ortaya çıktı.

1-Ocak ayında ateşkes müzakereleri başlayacak.

2-DEAŞ ve El Nusra görüşmelere katılmayacak.

3-18 Ocak'ta ateşkesin nasıl denetleneceği açıklanacak.

4- 6 ay içerisinde güvenilir, kapsayıcı bir yönetim kurulacak.

5-18 ay içinde adil ve özgür seçim yapılacak.

15 Aralık 2015 tarihinde BM Güvenlik konseyinde alınan kararda net olmayan, ilerleyen süreç içerisinde belirlenecek konular var.

Bunun başında Esed'in durumu geliyor. Geçiş döneminde Esed yetkilerini kullanacak mı, seçimlere girme hakkına sahip olacak mı, seçimlerden sonra Suriye'de kalmaya devam edecek mi?

Bir başka nokta ise kimlerin terörist sayılacağı.

Buradaki belirsizlikleri sıralamak istemiyorum. Sadece Türkiye, Esed'in geçiş döneminde yetkili olmamasını, seçimlerden sonra da Suriye'nin kaderine hükmetmemesi gerektiğini savunuyordu. Savaş suçlusu olarak yargılanması ise ayrı bir tartışma konusuydu.

Suriye dizayn edilirken, Türkiye, içeride PKK ile meşgul edilmeye başlandı. Zaten Kandil'e Türkiye'yi oylama ihalesi verilmişti. Biz şehir savaşları ile mücadele ederken, onlar Suriye'nin geleceğini tanzim etmeye başladılar.

Bir Rus uçağı düştü. Bu uçak biz hariç herkese yaradı. Türkiye, Suriye masasının dışında tutulmaya, Irak'tan çıkarılmaya, bölgede ise şehir savaşları ile ablukaya alınmaya çalışılıyor.

Asıl hendekler Sur'da açılmadı, asıl barikatlar Cizre'de kurulmadı. Asıl tuzak Suriye ve Irak'ın geleceğinin tayin edildiği pazarlık masalarında kuruluyor.

Tablo bu.

Düşen Rus uçağından sonra, Suriye ve Irak'ta tablonun aleyhimize doğru geliştiği belli.

Ankara bunun farkında.

Bu kuşatmayı yarmalıyız.

Halkın operasyonların arkasındaki desteği sürerken, elimizi çabuk tutmamız gerekiyor.

Çünkü sokağa çıkma yasakları ve şehir savaşlarıyla birlikte bölgede durum giderek ağırlaşıyor.

Halk büyük bir kredi açtı ama hiçbir kredi sonsuz değil.

Durum hızla stabil hale geldikten sonra hızlı bir reform süreci ile iklimi değiştirmeliyiz.

Bölge stabil hale gelince Öcalan'ın devreye girmesi söz konusu olacak.

Öcalan gibi önemli bir kredinin çatışmalı süreçlerde tüketilmek yerine stabil ortamlarda etkin bir şekilde değerlendirilmesi düşünülüyor.

Ama kilitlenmenin anahtarı ise Rusya ile ilişkilerde yatıyor.

Ankara, Rusya ile ilişkileri normalleştirip, hızla Suriye masasına dönmenin çabası içinde.

Kolay bir iş değil.

Çünkü Rusya ile ilişkilerin bozulmasından sonra her şey üstümüze üstümüze geliyor.

Hadi insanın, Rusya uçağını bilerek mi düşürdü diyesi geliyor.

Rusya değil ama dostumuz olarak gördüğümüz bir yapının işi olduğu yönündeki kuşkularım azalmadı, giderek artıyor.

Her gelişme ise bu endişelerimi artırmaktan başka bir işe yaramıyor.