Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan 29 Ekim Cumhuriyet Resepsiyonu'nda konuşanları yazdı. Resepsiyonda "Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün koltuğunun altında bir dosya olduğunu söyleyen Selvi, "Telaşın nedenini öğrenemedim. Ama yargıda önemli değişiklikler oluyor. Tutuklu gazeteciler ve aydınlar konusunda iklim değişiyor, normalleşme yönünde adımlar atılıyor" ifadesini kullandı.
Abdulkadir Selvi'nin "Seçim hesabı ve yargıda iklim değişikliği" başlığıyla yayımlanan (31 Ekim 2017) yazısı şöyle:
29 Ekim Cumhuriyet Resepsiyonu için Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne adım attığımızda bir sürprizle karşılaştık.
Mehter takımı büyük bir coşku içinde, “Ceddin dede neslin baba”yı söylüyordu. Resepsiyon salonunda ise eski Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’le karşılaştık. “Külliye girişinde beni mehter karşıladı. ‘Çırpınırdı Karadeniz’i söylüyorlardı. O zaman dedim ki, ben yanlış yere gelmemişim” diyerek AK Parti’ye geçişine ince bir gönderme yaptı.
Cumhurbaşkanı resepsiyona biraz gecikmeli geldi. Külliye’den bir yetkili bu durumu, “Türkmenlerle toplantı halindeydi” diye açıkladı. Türkmen heyetine, “Bağdat’la ilişkilerinizi geliştirin. Ortak operasyon konusunda İran tamam demişti ancak İbadi’nin tavrı nedeniyle bu gerçekleşmedi. Ortak operasyon konusunda İbadi’yi ikna etmeye çalışın” mesajı verilmiş. Konuşulanlardan biri de Barzani’nin yerine kimin geçeceğiydi. Türkiye, Behram Salih ve Neçirvan Barzaniseçeneklerini değerlendiriyormuş. Ağırlık Behram Salih’ten yana. Neçirvan Barzani 2 aydır Ankara’ya gelmek istiyor. Erdoğan, 24 saatlik ziyaretleri sırasında dahi görüştüğü Neçirvan Barzani’ye bir süredir randevu vermiyor. Sorulduğunda da “Dengim değil” diyormuş. Barzani’nin bağımsızlık referandumu sırasında istişare etmemesi nedeniyle, “İsrail’le görüştü ama bizimle görüşmedi” diye tepki gösteriyormuş.
29 Ekim resepsiyonu için Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde tam anlamıyla iğne atsanız düşecek yer yoktu. AK Partililer kendi aralarında belediye başkanlıklarındaki değişimi konuşuyordu. Biri kulağıma eğilip, “Erken seçim yok diye yazıyorsun ama Cumhurbaşkanlığı seçiminin yerel seçimlerden önce yapılması konuşuluyormuş. Tarih olarak 15 Temmuz 2018 üzerinde duruluyor” dedi. Her ne kadar kulağıma söylense de hemen yanımızdaki milletvekili, “Anayasa değişikliği gerekli” diye itiraz edince, kaynağım “MHP ile AK Parti’nin sayısı ona yetiyor” dedi. Orada hemen AK Parti ile MHP milletvekillerinin sayısını topladık, yetiyordu. Peşinen ifade edeyim,seçimlerin normal zamanında yapılacağı düşüncesindeyim. Çünkü Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 50 artı 1 alacağı tablonun sağlama alınması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Erken seçim diyorlar, seçimin tarihi belli. Her şey tıkırında giderken, neyin erken seçimini istiyorsun?” dedi. Buna rağmen yine de “Bende öyle bir bilgi yok” demekle yetindim. Demirel boşuna söylememiş, “Siyasette 24 saat bile çok uzun bir süredir” diye, neme lazım.
Resepsiyonun başında 29 Ekim’den 15 Temmuz’a bir görsel sunum yapıldı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i kuran millet,15 Temmuz’da da demokrasiye sahip çıktı teması işlendi. Atatürk’ten Menderes’e, Özal’a ve Erdoğan’a uzanan bir siyasi çizgi ortaya konuldu. ‘AK Parti, Atatürk’ü mü keşfetti’ tartışmalarına zemin teşkil etmesini arzu etmem ama bu kez Cumhuriyet ve Atatürk vurguları daha güçlüydü. Belli ki Erdoğan sadece MHP’yle yakınlaşma adına bunu yapmıyor. Atatürk’ü, Cumhuriyet’i önemseyen yeni bir seçmen profiline yöneliyor.
Resepsiyon salonunda çok renkli görüntüler vardı. Sanatçılarla Erdoğan arasındaki diyaloglar dikkat çekiciydi. Ankara gazetecileri olarak bizim her zaman bir gözümüz askerlerin üzerinde olur. 28 Şubat’ın manşetleri yıkan açıklamaları yok ama yine de paşaların ne dediğini önemseriz. Komutanlara çok şey sorduk, nasıl başardılar bilmiyorum ama hiçbir şey söylemediler.
Resepsiyondan ayrılırken Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün koltuğunun altında bir dosya ile hızla salona giriyordu. “Sayın Bakan, dosya bende kalabilir, siz yorulmayın” dememe rağmen tebessüm etmekle yetindi. Bu telaşın nedenini öğrenemedim. Ama yargıda önemli değişiklikler oluyor. Tutuklu gazeteciler ve aydınlar konusunda iklim değişiyor, normalleşme yönünde adımlar atılıyor. Şimdilik sadece bu kadarını söyleyebilirim.