Abdülkadir Selvi'den Yiğit Bulut'a: Geçmişte de buradaydım, bugün de, yarın da... Peki ya sen?

Abdülkadir Selvi'den Yiğit Bulut'a: Geçmişte de buradaydım, bugün de, yarın da... Peki ya sen?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut ile Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi arasındaki tartışma devam ediyor. Abdülkadir Selvi'nin CNNTürk'ün canlı yayınında HDP Milletvekili Altan Tan'a karşı tavrını eleştiren ve “Medyada AKP’nin sözcüsü gibi hareket ettiğini” savunan Yiğit Bulut'a, Abdülkadir Selvi “Ergenekoncular Erdoğan'ı devirmek isterken kapatma davasında 27 Nisan muhtırasında ben yine buradayım peki Yiğit Bulut neredeydi?” diye sordu. Yiğit Bulut ise, Abdülkadir Selvi’nin “Siyasi otoriteye yakınım” imajı vererek gazetecilik mesleğinin kalitesini ve standartlarını zorladığını iddia etti.

Abdülkadir Selvi bugünkü (4 Ekim 2014) yazısında Yiğit Bulut’a yönelik tepkisine devam ederken, Bulut’un geçmiş dönemlerde AKP ve dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’a karşı neler yazdığını sıraladı. “Senin peşinde koştuğun makamları, ben elimin tersiyle itmiş bir adamım. Demokrasiye karşı her türlü saldırıyla mücadele etmeyi bir onur sayarım. Recep Tayyip Erdoğan'ın dostluğu ise bana yeter” diyen Selvi, “Ben geçmişte de buradaydım Yiğit Bulut. Bugün de buradayım. Yarın da... Peki ya sen” diye sordu.

Selvi’nin Yeni Şafak’ta “Yiğit Bulut sen kimsin?” başlığıyla yayımlanan (4 Ekim 2014) yazısı şöyle:

 

Yiğit Bulut sen kimsin?

 

Dikkatli bir twitter kullanıcısı değilim.

O nedenle adı Yiğit Bulut olan şahsın hakkımda yazdıklarından sonradan haberim oldu.

Benimle Ergenekoncular uğraştı. Hakkımda tam 32 ceza davası, 4 tazminat davası açıldı. Yüzü aşkın soruşturma geçirdim.

Geçmişi derin yapıların işlediği faili meçhul cinayetler ve darbelerle dolu olan ülkemizde Ergenekon'la mücadeleyi, darbelerle mücadele sürecinin en önemli aşamalarından biri olarak gördüm. Bu uğurda bir de dünyadaki örnekleri anlatan 'İçimizdeki Gladio ile Yüzleşme' isimli kitap yazdım.

Benimle Geziciler uğraştı. Onlar dava açmadı. Hakaret ettiler, tehditler aldım. Ama o kadar.

Benimle Paralelciler de uğraştı. Bunların derdi dershaneler değil, Erdoğan'ı devirmek dediğim için.

17 Aralık'ı darbe girişimi olarak nitelediğim için.

Hakkımda tam 16 dava açtılar.

Mahkemelerde, gazete sütunlarında ve TV ekranlarında hepsiyle mücadele ediyorum.

Gazetem sağ olsun.

Her mücadelemde kapı gibi arkamda durdu.

Şimdi de Yiğit Bulut...

Şeref ve haysiyetinden ve sonuna kadar inandığı değerlerinden başka bir şeyi olmayan bir adam olarak Yiğit Bulut'a da eyvallah etmem. Onunla da mücadele ederim. Hem de sonuna kadar.

Çünkü bazı değerlerin alınıp satılmadığına inanırım. Ölümden ötesi yok ya...

AK Parti'yi devirmek için Ergenekon çeteleri harekete geçirildiğinde ben Erdoğan'ın yanındaydım.

Peki Yiğit Bulut sen neredeydin?

Yargıtay kararıyla Ergenekon terör örgütü davasına dahil edilen Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi lideri Taner Ünal, neler konuşuyordu?

Cumhurbaşkanlığı seçimini engellemek için tezgahlanan Cumhuriyet mitingleri sırasında ben yine Erdoğan'ın yanındaydım. Peki Yiğit Bulut o sırada sen hangi safta yer alıyordun?

367 kararı çıktığında ben bu demokrasiye darbedir diyordum, Yiğit Bulut 367 kararı hakkında ne diyordun?

Sahi gelelim şu 27 Nisan e-muhtırasına... 27 Nisan e-muhtırası verildiğinde ben aynen 12 Eylül'e ve 28 Şubat'a karşı çıktığım gibi çıkmıştım. Sen o zaman hangi cephede yer alıyordun?

AK Parti hakkında kapatma davası açıldığında birçok demokrat gibi ben de kendimi ortaya koymuştum. Yazdığım haberlerden dolayı kaç defa Ankara Adliyesi'ne çağrılıp ifadem alındı. Ama bunu bir onur olarak kabul ettim.

AK Parti'ye kapatma davası açıldığında bugün danışmanı olduğun Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın milletvekilliğinin düşürülmesi talep edildiğinde ben yine Erdoğan'ın yanındaydım.

Çünkü ben demokrasilerde partilerin kapatılmasına karşıydım.

Çünkü ben AK Parti hakkında açılan kapatma davasını, Cumhuriyet mitingleri, 367 kararı ve 27 Nisan e-muhtırası ile yapılamayanların yapılması için demokrasiye ağır bir müdahale olarak görüyordum.

Peki Yiğit Bulut o zaman sen neredeydin?

O zaman köşe yazarı olduğun Vatan Gazetesi'nde 16 Mart 2008 tarihli, 'Devlet hükümete 'yeter' dedi' başlıklı yazında şunları yazmıştın:

'Son dönemde hükümet eden siyasi partinin 'artan kendine güveni' ve 'biz her şeyi yaparız, nasıl olsa ses çıkaran yok' tavrı, dün akşam itibariyle devletin çarklarından sadece birinin attığı bir adımla son bulmuş oldu. Devlet, hükümete, 'yeter, yol bitti' dedi...'

Devam edelim mi Yiğit Bulut.

'Bu noktada başka bir soru soralım; Devlet, hükümete karşı olabilir mi?

Olabilir... Devleti bir uçak gibi düşünün, devlet 'yapının özünü' yani uçağın gövdesini, gövdenin doğayla temasını-işleyiş prensiplerini kısaca 'esas olanı' teşkil eder, hükümetler ise bu yapıyı önceden konmuş kurallarla belirli bir süre 'idare etmek' için seçilirler... Uçak örneğinden devam edersek, 'hükümetler' pilot olarak ana gövde' içinde belli süre yer alırlar. AKP'nin en büyük hatası da burada oldu. Pilot olduğunu unutup, uçağın 'yapısıyla, koltuklarıyla, motorlarıyla' oynamaya hatta uçağın içinde yol aldığı doğa ile uçuş prensiplerini değiştirip 'yeni bir model' yaratmaya kalktı...'

AK Parti bunları yapmış. Peki ne olmuş? Yiğit Bulut onun da cevabını veriyor:

'Ne oldu? Uçağın sahibi geldi ve 'Hop gardaş' deyiverdi!'

Demek ki neymiş? Uçağın sahibi gelmiş, Erdoğan'a, 'Hop' demiş. Ama Yiğit Bulut'a göre yine de çok şanslıymış AKP!

Yiğit Bulut'un AK Parti hakkındaki kapatma davası devam ediyor:

'AKP yine çok şanslı; uçağın 'en kibar sahibi, karşısındakine şans tanıyan' sahibi geldi, Allah korusun ya diğer sahipleri gelip uçağa toptan el koysalardı!'

Yani ülkenin kibar efendileri aynen 12 Eylül'de olduğu gibi darbe yapmadığı için AKP yine de çok şanslıymış?

Kapatma davasının Meclis'in açık kalmasının sigortası olduğu ve 'Dava da açılabilir, parti de kapatılabilir' şeklindeki müthiş analizlerini merak eden kaynağından okuyabilir.

Yiğit Bulut işte bu sensin.

Sen bu kafayla mı yiğit bir demokrat olan Erdoğan'a danışmanlık yapıyorsun.

Yaptıklarını ve yazdıklarını hatırlayıp yüzün kızarmıyor mu hiç...

Benimle ilgili karın ağrının ne olduğunu öğrendim.

Başbakan Ahmet Davutoğlu hükümeti kuracağı dönemlerde senin kaynaklık ettiğin bir fısıltı özellikle İstanbul'daki finans çevrelerinde hızla yayılıyordu.

Ali Babacan gidecek, ekonominin başına Yiğit Bulut geçecek.

Kendine ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevini uygun bulmuşsun.

Benim işim olmaz bu tür şeylerle.

Ancak kabinede kimler olacak, ekonomi yönetimi nasıl oluşacak, Ali Babacan'ın durumu ne olacak konularına ışık tutan bir kulis yazısı kaleme aldım. Orada Ali Babacan ekonomi yönetiminde devam edecek. Bu konuda hiçbir denklemde Yiğit Bulut yer almıyor diye yazdım. Kulise dayalı gazetecilik yapan birisiyim. Kulislerin nabzı bu yönde atıyordu. Sonunda yazdıklarım da doğru çıktı.

Demek ki mesleki olarak yanlış bir şey yazmamışım.

Bak Yiğit Bulut...

Benim nüfuz ticaretine ihtiyacım yok.

AK Parti'den önce de Albayraklar'ın sahibi olduğu Yeni Şafak'ta çalışıyordum şimdi de...

Yeni Şafak'ın Ankara Temsilcisi olduğum için devlet kanallarında program yapma tekliflerini dahi kabul etmedim. Ya sen...

Bana bak Yiğit Bulut benim adım Abdulkadir soyadım Selvi.

Benim alnım ak, mazim temiz.

29 yıllık gazeteciyim.

Yukarıda Allah şahittir hiçbir kimseden şahsi menfaat talebim olmamıştır.

Olmaz da.

Senin peşinde koştuğun makamları, ben elimin tersiyle itmiş bir adamım.

Demokrasiye karşı her türlü saldırıyla mücadele etmeyi bir onur sayarım.

Recep Tayyip Erdoğan'ın dostluğu ise bana yeter.

Sayın Cumhurbaşkanı ile bir araya geldiğimde, 'Bir şey var mı?' diye sorar, ben de 'Dualarınıza dahil edin yeter' derim.

Yine buna önce Allah sonra Sayın Cumhurbaşkanı şahittir.

Ben geçmişte de buradaydım Yiğit Bulut.

Bugün de buradayım.

Yarın da...

Peki ya sen...