Abdullah Gül: Diplomaside hamaset ve hayal yoktur; hep gerçeklik vardır

Abdullah Gül: Diplomaside hamaset ve hayal yoktur; hep gerçeklik vardır

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Diplomaside hamaset ve hayal yoktur; hep gerçeklik vardır" dedi. 

Gelişen 8 Ülke Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın (D-8), 25'inci kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Beşiktaş'taki Çırağan Sarayı'nda program düzenlendi. Programa, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, milletvekilleri, eski bakanlar, Endonezya, Bangladeş, Malezya, İran, Mısır, Pakistan ve Nijerya'dan büyükelçiler, temsilciler katıldı.   

Toplantıda bir konuşma gerçekleştiren Abdullah Gül, sözlerine Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı anarak başlarken D-8 organizasyonun kurulmasındaki arka plan çalışmaları gerçekleştiren kişi olarak bugün düzenlenen zirveye katılımdan onur duyduğunu ifade etti. Dünya ve bölgemizin tarihe iyi harflerle yazılmayacağı bir dönemden geçtiğini hatırlatan Gül, toplantının temasının ‘Kaos, Çatışma ve Savaşlar Çağında Bugünün İhtiyacı, Yarının Umudu D-8’ olmasının doğru bir tespit olduğuna değindi.

"Açlıkla uğraşan, açlığın pençesine düşen milyonlarca insan var"

Dünyada karamsarlık, istikrarsızlık ve öngörülemez bir durum var diyen Gül sözlerini, “Böyle bir ortam içerisinde niçin bu acılar çekiliyor, niçin bunlardan kurtulmuyoruz? Asıl önemli olan mesele bu. Çünkü insanlığın çok eskiden beri gelen açlık, sefalet, hastalık gibi çok büyük sorunları var. Son salgın 6 milyon insanı dünyada kırdı geçirdi, daha bilinmeyen büyük rakamlar var. Gıda güvenliği dediğimiz mesele çok önemli bir konu.

Açlıkla uğraşan, açlığın pençesine düşen milyonlarca insan var. BM Genel Sekreteri geçen hafta 250 milyon insanın açlık sınırında olduğunu ve bu insanların her gün ne yiyeceğini düşündüğünü bütün dünyaya deklare etti. Böyle bir durumda, niçin o zaman savaşlar olsun?” diyerek sürdürdü

"Savaşı başlatmak kolay ama bitirmek çok zordur"

Orta Doğu’da gördüğümüz savaşların bir yenisini şimdi kuzeyimizde Rusya-Ukrayna savaşı olarak canı canlı gördüğümüzü vurgulayan Gül, tarihi belgesellerde seyrettiğimiz birçok olayın bugün gerçekleştiğine değinerek, “Savaş gerçekten bir şaka değil. Savaş arkasında binlerce, yüzbinlerce yetimi bırakan, aileleri perişan eden bir şey. Bütün savaşlar kendi yüküyle birlikte geliyor. Bu durumun altından kalkmak da çok zor oluyor.

Devleti idare edenler, siyasetçiler olarak şunu hepimiz çok iyi biliriz ki; savaşı başlatmak kolay ama bitirmek çok zordur. Hele bir çıkış stratejisi yokken öngörüsüz, hamaset, heyecan ve çeşitli ihtiraslarla bir savaş açıyorsanız, ondan sonra onu bitirmek çok zordur. Onun için önleyici, güven arttırıcı tedbirler dediğimiz konular çok gündeme geliyor.” dedi.

"Savaş değil barış yapalım, çatışma değil diyalog kuralım"

Savaşın acımasızlığını, yıkımını, savaşın ne olduğunu en iyi askerlerin ve diplomatların bildiğini dile getiren 11. Cumhurbaşkanı Gül, diplomasinin önemine vurgu yaparak sözlerine şöyle devam etti: “Diplomaside retorik, hamaset, hayal yoktur; gerçekçilik, hesap, analiz vardır. O bakımdan bunlar yapılmadan, devreye girmeden savaşlar başladığında onların kapatılması da çok zordur.”

Necmettin Erbakan’ın D-8’in kuruluşundaki düşüncelerine de değinen Gül, “Erbakan Hocamız savaş değil barış yapalım, çatışma değil diyalog kuralım, çifte standartlar olmasın adalet olsun, kimsenin kimseye üstünlüğü değil eşitlik olsun, sömürü değil adil düzen olsun, baskı, tahakküm değil insan hakları, hürriyet ve demokrasi yani temel hak ve özgürlükler olsun prensip ve ilklerini ortaya çıkarttı. Bunları sadece milletler arası, ülkeler arası ilişkilerde geçerli gibi düşünüyoruz. Aslında, tüm bunlar her bir ülkenin kendi içi için de geçerli.

Ülkelerin iyi yönetilmesi, insanların mutlu ve müreffeh olabilmesi için de bütün bu ilkeler geçerli. Kutuplaşmalar, adaletsizlikler, eşit olmayan durumlar, adil olmayan gelir dağılımları bütün bunlar aslında olmasın diye bu ilkeleri, ülke yönetiminde ve içerisinde gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunların gerçekleşmesi demek aslında ülkelerin evinin içinin düzenli ve sağlam olması anlamına geliyor.” diye konuştu.

"Siyasi kriterler hukuktur"

“Kimin evinin içi düzenliyse o ailede mutluluk ve huzur vardır, barış vardır.” diyen Gül, kimin evinin içi dağınıksa o evde çatışmalar, çok ileri giden adaletsizlikler, huzursuzluklar ve kavgalar olur diyerek, “Bunların boyutu azdan yukarı doğru çıkabilir. Bunlar varsa tabii ki neticede kavgalar oluyor. Onun için ülkelerin içi açısından düşündüğümüzde bütün bu ilkelerin hepsi aslında evrensel ilkelerdir Bunları ülkelerimizde, üye ülkelerde, başka ülkelerde gerçekleştirdiğimizde o zaman bütün enerji insanların mutluluğu ve müreffeh bir hayat yaşamaları için harcanacak. Onun için esas olan şey bütün enerjiyi toplayıp kalkınmaya vermek gerekiyor.” konuşmasını sürdürdü.

Ülkelerin içinin düzene konulmasının siyasi ve ekonomik olarak 2 temel kriteri olduğundan bahseden Gül, “Siyasi kriterler hukuktur, biraz önce hepinizin çok güzel bir şekilde vurguladığı gibi, temel esaslar oradan başlıyor. Bunlar olduktan sonra ekonomik kurallardır; kısa vadeli çıkara değil, orta ve uzun vadeli planlar, programlar, test edilmiş, denenmiş ekonomi programları. Tüm bunların kararlılıkla ve bunlara layık insanlarla uygulandığında nihayette evlerin içi düzenli hale gelir.” diyerek sözlerine devam etti.

"Avrupa Birliği, herkesin çok büyük takdirle izlediği bir refah toplumunu oluşturdular"

Bugün karşı karşıya kaldığımız adaletsizlik ve haksızlıkların sömürgecilik döneminden, emperyalizmin yayılmacı dönemlerinden kalma meseleler olduğuna işaret eden 11. Cumhurbaşkanı Gül, “BM’nin 1945 yılında kuruluşu, barışı, güvenliği, insan haklarını, sosyal adaleti ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak gibi temel meseleler üzerine oturmuştur ama ne yazık ki bu temel meseleler üzerinde bugün hala neticeler alınamamıştır. Bu yüzden birçok bölgesel organizasyonlar da ortaya çıkıyor. D-8 de bunlardan birisi olarak düşünüldü. Burada daha gerçekçi olabilmemiz için önemli mesele ekonomik işbirliği.

Yalnız şunu da hatırlatmak isterim ki; bu tip işbirliklerin netice verebilmesi için temel bazı prensipleri kendi ülkelerimizde de gerçekleştirmek gerekiyor. Avrupa Birliği önümüzde çok somut bir örnek. Demokrasi ve insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi çerçevesi içerisinde bir araya geldiler ve neticede bugünkü dünyanın, herkesin çok büyük takdirle izlediği bir refah toplumunu oluşturdular. Belki 50-60 yıl önce birbirlerini yok eden ülkelerdi. Avrupa’da 60 milyona yakın insanı öldürüp katletmişlerdi.” dedi.

"Bugünkü dünyada başka ülkelerin rejimlerini değiştirme çabalarının hiçbir netice vermiyor"

D-8 ülkelerinin de gerçekçi bir şekilde işbirliği temellerini yükseltmeleri gerektiğini vurgulayan Gül, “Realist olmak gerekirse ayrı coğrafyalardayız. Rejimlerimiz farklı farklı, kültürlerimiz, gelişmişlik seviyelerimiz çok farklı. Bunları dikkate aldığımızda önce siyasi işbirliği, siyasi açıdan kavga etmeyen, birbiriyle barışık ülkeler olmamız şart. Maalesef D-8’in içerisindeki üye ülkeler bile bazen birbirlerini tehdit algılamasının içerisine koydular.

Öyle oldu ki üye ülkelerin iç politikalarına karışılmaya başlandı. Samimi olarak söylemek isterim ki; bu şu anlama da gelmez: “Eğer üye ülkelerin içerisinde gerçekten vicdanları çok yaralayacak gelişmeler varsa, onlara düşmanlıkla değil, onları bu sıkıntıdan, dar boğazdan çıkmalarına yardım edecek politikalar ve ilişkiler içerisinde olunursa ancak faydalı olunabilir. Yoksa bugünkü dünyada başka ülkelerin rejimlerini değiştirme çabalarının hiçbir netice vermediğini, çok daha fazla kaoslar ortaya çıkarttığını görmüş vaziyetteyiz.” dedi

"Hiçbir şey için geç değil"

Siyasi güven ve karşılıklı dayanışma olursa ekonomik iş birliğinin daha çok hesap kitap işi olduğuna dikkat çeken Gül, özellikle sektörlerde yapılacak iş birliğinin, çok büyük avantajlar ortaya çıkarttığını belirterek, “Çok daha büyük ölçekte üretimlerin yapılabilmesi, insan kaynaklarının bir araya getirilebilmesi, pazarların ortaya çıkartılabilmesi iş birliğini kolaylaştıran ve bunların önünü açan fırsatlardır. Ümit ediyorum ki D-8’e üye ülkeler bunları hep gerçekleştirir. Temel Bey’in de dediği ve hepimizin de gördüğü gibi arzu ettiğimiz gelişmelere ne yazık ki çok şahit olamadık.

Hep hayallerin gerisinde kalınıldı. Ama hiçbir şey için geç değil, bunların hepsi gerçekleştirilebilir. Yeter ki ülkelerimizin yöneticileri, liderleri siyasi iradelerini; gayet vizyoner, tarihten ders almış, analizlere dayanan bir çerçeve içerisinde alırlar ve adım adım, sektör sektör ülkeler arasında ikili, üçlü, sonunda sekizli olacak ve daha da genişleyecek şekilde iş birliğinin güzel örneklerini hep beraber ileride veririz.” dedi

"D-8 bünyesi içerisindeki ilişkilerin güçlenmesini oldukça önemsiyorum"

Ayrıca Gül, “Zamanında Mısır’dan Endonezya’ya, Pakistan’dan Nijerya’ya ikili ilişkilerimizin arttırılması yönünde çok çaba sarfettim. Nijerya’daki olmak üzere D-8 Zirvelerine iştirak ederek bu örgüte verdiğim önemi sergiledim. Dolayısıyla, üye ülkelerle ikili münasebetlerin geliştirilmesini ve D-8 bünyesi içerisindeki ilişkilerin güçlenmesini oldukça önemsiyorum.” diyerek sözlerini bitirdi.

Konuşma sonrasında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve D-8’e üye olan ülkelerin temsilcileri Çırağan Sarayı’nın balkonunda birlikte aile fotoğrafı çektirdiler.

Karamollaoğlu: İnsanlık büyük bir felakete doğru sürüklenmektedir

Temel Karamollaoğlu da konuşmasına D-8'in kurucusu Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ı anarak başladı.  Karamollaoğlu, "İnsanlık büyük bir felakete doğru sürüklenmektedir. Bugün doğudan batıya, Asya'dan Avrupa'ya, Suriye'den Ukrayna'ya her yerde kaos ve göz yaşı hakim. Barışın, diyalogun yerini çatışma, adaletin yerini çifte standart, eşitliğin yerini üstünlük, hakça paylaşımın yerini sömürü, insan haklarının yerini baskı almış bulunmaktadır" dedi. 

Karamollaoğlu, "D-8 kurulurken sergilenen heyecan, azim ve kararlılık geçen süreçte olması gerektiği gibi ortaya koyulabilseydi hem İslam dünyası hem de yeryüzü bugün çok farklı konumda olurdu. Kaybedilen zamanı telafi etmek adına bugün hepimize büyük sorumluluk düşmektedir. Kaybedecek tek gücümüz kalmamıştır. Her türlü kaynak ve imkanlara rağmen neden bu haldeyiz? Bunları derinlemesine sorgulamak ve problemin çözümüne hep beraber odaklanmak bizim en önemli görevimiz sayılır" ifadelerini kullandı.