Abdüllatif Şener: Cumhurbaşkanı 45 gün dolduktan sonra da seçim kararı vermez

Abdüllatif Şener: Cumhurbaşkanı 45 gün dolduktan sonra da seçim kararı vermez

AKP’nin kurucuları arasında yer alan ve AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2007 yılana kadar Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenen Abdüllatif Şener, 7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan tabloyu ve erken seçim ihtimalini değerlendirdi. “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki görüşmeden koalisyon çıksın ve ya çıkmasın erken seçim artık Türkiye'nin bir numaralı gündem maddesidir” diyen Şener bu durumun Türkiye'nin erken seçime gideceği anlamına gelmediğini savundu.

Davutoğlu’nun ‘yola çıkmadan önce benim aklımda 8-9 seçenek vardı” sözlerine ilişkin konuşan Şener “Uzatmaya gerek yok sekizinci hükümet seçeneği, mevcut hükümettir. Nasıl yani? demeyin, çünkü partiler arası bütün koalisyon ve azınlık hükümeti formülleri tükenmiştir. 45 günlük süre dolduktan sonra Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebilir, ama vereceğini sanmam” dedi.

Şener, “Dokuzuncu seçenek en korkuncu gibi görünebilir birilerine, ama imkansız değil, hatta pek muhtemel bir seçenek olarak da görülebilir. Bu seçenek 18 milletvekili transferiyle kurulabilecek bir tek başına Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır” ifadelerini kullandı.

Abdüllatif Şener’in T24’ün sorularını verdiği yanıtlar şöyle:

-MHP ile koalisyon görüşmelerinden sonuç çıkmazsa siz de erken seçimi mi öngörüyorsunuz?

MHP ile yapılan görüşmelerden bir sonuç çıksın veya çıkmasın, erken seçim artık Türkiye'nin bir numaralı gündem maddesidir. Ama bu Türkiye'nin erken seçime gideceği anlamına gelmiyor. Daha çok seçim gündeminin veya tehdidinin milletvekilleri üzerinde yönlendirici bir etki yapmak için kullanılacağı anlamına geliyor. 23 Ağustos'ta Anayasadaki 45 günlük süre doluyor. Cumhurbaşkanı TBMM üzerindeki en büyük güç haline geliyor. Ondan sonara artık istediği zaman milletvekillerinin milletvekilliğine son verip seçimlerin yenilenmesine karar verebilecektir. Bu yetkisini isterse kullanacak, istemezse kullanmayacaktır. Bence kullanıp yetkisini tüketmektense kullanmayıp yetkisini sürdürmeyi, gücünü sürekli milletvekillerinin üzerinde hissettirmeyi tercih edecektir.

Erdoğan 13 Yıl boyunca yasama organı üzerinde hiç bu kadar büyük bir güce ulaşamamıştı”

Geçen on üç yıllık tek başına iktidar sürecini, mutlak iktidar haline dönüştüren Sayın Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, on üç yıl boyunca yasama organı üzerinde hiç bu kadar büyük bir güce ulaşamamıştı. Büyük bir paradoks yaşıyoruz. 7 Haziran Seçimleriyle yasama organında çoğunluğu ve gücünü kaybeden Muktedir ( Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak R.T.Erdoğan ve partisi), önce Meclis Başkanlığını alarak, daha sonara da Anayasanın 116. maddesindeki yetkileri donanmış olarak , kaybettiği bir seçimden zaferle çıkmıştır. Bu siyasi hayatında TBMM üzerinde kazandığı en büyük zaferdir.

 

 - Cumhurbaşkanı AKP’nin eski genel başkanı olmasaydı Davutoğlu, bu kadar cesaretle görevi vermeyeceğini söyler miydi”?

Sayın Davutoğlu'nun hükümeti kurma görevini iade edip etmemesi sürecin gidişi açısından önemli değil. Ama açıktır ki, eğer Sarayla işbirliği içinde hareket etmiyor olsaydı görevi bu kadar uzun süre tutamazdı. Aslında bir bakıma yavaş hareket etmesinin de gerekçelendirir tarzda, Sayın Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklamalar sırasında "hükümeti kurma görevini aldığı 9 Temmuz öncesi Ak Partisiz bütün hükümet alternatiflerinin tükenmiş olduğunu" vurguladı. Yani " zaten benden başka görevlendirilebilecek, hükümeti kurabilecek başka kimse yok, ben de elimdeki en muhtemel alternatifi zamanla yarışmadan değerlendirmeye çalıştım" demek ister gibiydi. Aslında on üç yıllık mutlak iktidar sürecini devam ettirmek isteyen Muktedir, iktidar alternatifleri üzerinde iyi çalışmış, sonuca ulaşmak için demokratik teamülleri önemsemeden muhtemel yol haritalarını hazırlamıştır. Diğer Partilerin kendi alternatiflerini ortadan kaldıran beyanları ise, son on üç yılın iktidarına çok büyük stratejik avantajlar sağlamıştır.

 - Başbakan koalisyon oluşturmada 9 seçenekten söz etti?

 Adalet ve Kalkınma Partisinin olmadığı bir hükümet alternatifi, Sayın Davutoğlu'nun belirttiği gibi 9 Temmuz öncesi zaten bitmişti. CHP'li iki hükümet formülü, koalisyon ve azınlık hükümeti formülleri ise dünkü (13.8.2015) üçüncüsü yapılan Davutoğlu-Kılıçdaroğlu görüşmesi sonrası ortadan kalkmıştır, en azından şimdilik.

O halde en can alıcı soru şu: Sayın Davutoğlu o günkü açıklamasında" başından beri dokuz ayrı seçenek üzerinde çalıştıklarını, bu seçeneklerin 4-5'inin CHP ile yapılan görüşmeler sonrası ortadan kalktığını" söyledi. Sayın Erdoğan ve Sayın Davutoğlu'nun kurmaylarıyla birlikte stratejik analizler yaparak belirlediği, şu aşamada beşi imkansızlaşmış olan dokuz seçenekten geriye kalan dört seçenek neler olabilir? Bunlardan ikisinin siyaseten imkansıza yakın bir hal alan MHP'li iki hükümet formülü, koalisyon ve azınlık hükümet formülleri olduğu açıktır. Halen tüketilmemiş olan, hatta bence başından beri öncelikli gördükleri ve tüm stratejilerini ona göre kurguladıkları dokuz seçenekten geriye kalan son iki seçenek hangileridir?

 ‘Mutlak iktidar vazgeçilmez bir önceliktir’

 Muktedir açısından bu son iki seçenek, daha baştan karara bağlanmış olmalıdır. Hükümet kurma ile ilgili görevlendirmenin geciktirilmesi, görevi alan Sayın Davutoğlu'nun yavaş hareket etmesinin kurulan stratejinin bir parçası olma ihtimali güçlüdür. Bu son iki seçeneğin (artık muhtemel görünmeyen azınlık hükümeti formülleriyle birlikte) diğerlerinden farkı, on üç yıldır devam eden mutlak iktidar sürecinin kesintiye uğramadan devamına imkan sağlamasıdır. Mutlak iktidarın devamı vazgeçilmez bir önceliktir. Onun içindir ki, heyetler arası 35 saat süren beş istikşafi görüşme ve liderler arası üç görüşme sonrasında Sayın Davutoğlu CHP'ye koalisyon teklifi bile yapmamış, seçim ve azınlık hükümetinden söz etmiştir. Verilen demeçlerden MHP'den beklentilerinin de bir azınlık hükümetine destek sağlamak olduğu açıktır.

“13 yılda yasama-yürütme ve yargı erkleri ayrılığı ilkesine aykırı muktedirin kontrolüne girdi”

Mutlak iktidarın devamı için görüşmelerde kuracakları azınlık hükümetine destek yoklamaları yapan Sayın Davutoğlu, asıl hedef olan son iki seçeneğe hızla yaklaşmaktadır." Nedir mutlak iktidar ? Niçin mutlak iktidar?" sorularını cevaplandırmadan son iki seçeneğin neden başından beri öncelikli hedef olduğu anlaşılamaz. Kısaca açıklayalım. On üç yıllık tek başına iktidar yılları; demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler gibi Ak Parti Programında yer alan "çağdaş demokratik değerler" hassasiyeti gösterilmeden sürmüştür. Sürecin sonunda demokratik iktidar, mutlak iktidara dönüşmüştür. Yani yasama, yürütme ve yargı erkler ayrılığı ilkesine aykırı bir şekilde Muktedirin kontrolüne girmiştir. Mutlak iktidar çağdaş demokrasi tanımlarına aykırı bir biçimde basını ve sivil toplumu da, kamuoyunu istedikleri gibi oluşturacak derecede ve belirgin biçimde sermaye yapısına da sahip olarak kontrolüne almıştır. Hatta ülkede parayı dağıtan, kamu gücünü siyasi cezalandırma aracına dönüştüren büyük bir güç halini almıştır. Yani yasama, yürütme, yargı, basın, sivil toplum, para tek iradeyle hem de hukuka değil muktedirin heves ve nefretine göre harekete geçen bir araç halindedir.

“Sorgulanamayan iktidarsa yanlışlarında azgınlaşır”

Demokrasi, birilerinin yetkisinin sınırsızlaştığı değil, hiç kimsenin ve hiçbir kurumun tek yetkili olmadığı, yetkilerin paylaşıldığı, yetkililerin değil sorumlulukların öncelendiği bir rejimin adıdır. Her şey niçin mutlak iktidar için, niçin mutlak iktidar? Mutlak iktidar sorgulanamayan iktidardır. Sorgulanamayan iktidarsa yanlışlarında azgınlaşır. Yanlışlar hep gizli kalır, çünkü tüm sistem mutlak iktidarın yanlışlarını gizlemeye kurguludur. Her şeyin normal göründüğü zaman bile yapılanlar ürkütücüdür. Ürkütücü yanlışları yapanlarsa eleştirilmediğinden ve kimse hesap sormadığından yanlışlarında azgınlaşarak yollarına devam ederler. Ülkenin nasıl yönetildiğini bildiğini zannedenler bile önlerine koydukları ikramlarla oyalanmaktadırlar.

Bütün bilgi kanalları kapalıyken ülkenin nasıl korkunç bir şekilde yönetildiğini kimse hayal bile edemez. Paranın kullanımından iç ve dış politikaya varıncaya kadar hukuka, dine ve ahlaka sığmayan nelerin yapıldığını, bunları yapan mutlak iktidar sahipleri bile anlamaz hale gelirler. Bir gün işler normale dönünce " biz bunları nasıl yapmışız?" diye şaşkına döneceklerdir. Ama bazı şeyleri içselleştirmiş bile olsa mutlak iktidar sahipleri yanlışın farkındadır ve uhrevi olanını bilmem ama dünyevi olarak hesaba çekilme endişesi içerisindedirler.

İşte bu endişe, bir ihtimal varsa, bu ihtimal ne kadar küçük olsa da, hukuku ve siyasi teamülleri ne kadar zorlasa da mutlak iktidarın devamını sağlayan seçenekleri öncelikli hale getirir.

“Sekizinci hükümet seçeneği mevcut hükümettir”

Uzatmaya gerek yok sekizinci hükümet seçeneği, mevcut hükümettir. Nasıl yani?" demeyin, çünkü partiler arası bütün koalisyon ve azınlık hükümeti formülleri tükenmiştir. 45 günlük süre dolduktan sonra Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebilir, ama vereceğini sanmam. Siyasi hayatında ele geçirdiği TBMM üzerindeki en büyük gücü, hemen kullanıp tüketeceğini kimse düşünmesin. Yeni seçilmiş, en büyük endişesi seçimlerin yenilenmesi olan milletvekillerinin yüreklerine endişe verici bir şekilde bile olsa derinden yerleşmenin siyasi keyfini değerlendirecektir.

 

 “Kararı milletvekillerinin alması demek, seçime mevcut hükümetle gidilsin demektir”

 

Aslında bunu Sayın Davutoğlu basın toplantısında söylemiştir. "Seçim kararını TBMM almalıdır" demiştir. Yeni seçilmiş milletvekilleri böyle bir kararı nasıl alacaklar? Elbette ki almayacaklar. Kararı milletvekillerinin alması demek, seçime mevcut hükümetle gidilsin demektir, mutlak iktidar birkaç aylığına da olsa fasılaya uğramasın demektir. Yeni bir hükümet kurulamıyor, TBMM seçim kararı alamıyorsa Cumhurbaşkanı seçimi yenileme kararı almak zorunda mı? Siyasi etik açısından belki evet, ama hukuken Anayasanın 116. maddesi bir zorunluluktan bahsetmiyor, Cumhurbaşkanının tercihine bırakmıştır. Meclis seçim kararı almaz, Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar vermezse, seçimden önce kurulmuş bu devrik hükümet, farklı seçim sonuçlarına rağmen nasıl göreve devam edebilir ve ne kadar devam edebilir? Öyle sanıyorum ki, sürekli kamuoyu yoklamaları yapacaklardır, basın gücüyle sürekli seçmen tercihini lehlerine yönlendirmeye devam edeceklerdir.

“Daha önce PKK saldırılarına, Gezi Eylemlerine karşı basına sansür koyduran Muktedir”

Daha önce PKK saldırılarına, Gezi Eylemlerine karşı basına sansür koyduran Muktedir bugün yurdun dört bir yanını sarmış yangının olabildiğince fazla yayımlanmasından memnun görünüyor. Çünkü dün bunun kendisi açısından siyasi götürüsü vardı, bugün siyasi getirisi olduğunu düşünüyor. Ve mutlak iktidarın devamını sağlayacak bir seçim sonucundan sürekli yaptırılacak anket sonuçlarıyla emin olduktan sonra seçime gitme kararı verilecektir.

Seçim kararına kadar veya dokuzuncu seçenek gerçekleşene kadar bu hükümet devam edecektir. Bu ne kadar sürer? Bir ay, belki üç beş ay, belki daha fazla. Çok ters bir süreç olarak görülebilir. Bakalım bu duruma Anayasa Mahkemesi ne der, konu kendisine götürülürse.

“18 milletvekili transferiyle tek başına hükümet”

- Dokuzuncu seçenek en korkuncu gibi görünebilir birilerine, ama imkansız değil, hatta pek muhtemel bir seçenek olarak da görülebilir. Bu seçenek 18 milletvekili transferiyle kurulabilecek bir tek başına Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır. Bu tür transferlerle kurulan hükümetler her zaman siyasi etik açısından tartışılmıştır. Çirkin bulunmuştur. Ama daha çirkini, bunun Cumhurbaşkanının elinde tuttuğu Meclisi yenileme yetkisinin bazı milletvekillerinin yüreklerine yerleştireceği endişenin, muktedir aşkına dönüşmesiyle meydana gelecek istifalarla desteklenmesidir. Daha çirkini bazılarında var olan bakanlık sevdasıyla meydana gelecek kopuşlarla, daha çirkiniyse devlet gücünün de istismar edilmesiyle oluşturulabilecek şantaj kasetleriyle ve itibarsızlaştırma operasyonlarıyla sağlanmasıdır.

“Davutoğlu’nun görevi bırakmasına yol açabilecek”

Evet, önümüzde sekizinci ve dokuzuncu seçenekler dışında bir hükümet alternatifi kalmamış gibi gözüküyor. Yine de bilinmelidir ki, her iki alternatifin de uzun süre devam ettirilmesi mümkün görünmüyor. Sekizinci seçenek daha erken bir tarihte erken seçimle sonuçlanırken, dokuzuncu seçeneğin gerçekleşmesi seçim takvimini biraz daha öteye itecektir. Ama her iki durumda da erken seçim kaçınılmazdır. Siyasette kesin senaryolar yoktur. Pek tabii bu senaryo da, bir Anayasa Mahkemesi kararıyla sarsılabilir, MHP'den gelecek bir şaşırtıcı açıklamayla alt üst olabilir. Eylül ayında yapılacak bir Adalet ve Kalkınma Partisi Büyük Kongresinde yaşanacak yeni bir iktidar mücadelesinde, incelediğimiz süreçte Sarayla kurduğu işbirliğine rağmen Sayın Davutoğlu'nun görevi bırakmasına yol açabilecek iktidar içi çalkantılarla daha renkli bir hal de alabilir.