Abdurrahman Dilipak: Arınç'a yapılanlar yanlış ama o da hatasız değil!

Abdurrahman Dilipak: Arınç'a yapılanlar yanlış ama o da hatasız değil!

Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, 29 Ocak’ta CNN Türk’te Taha Akyol’un programına katılarak ‘’Cumhurbaşkanı’nın Dolmabahçe görüşmesinden haberi vardı’’ açıklamalarını yaptığı için iktidar ve iktidara yakın medyanın hedef aldığı eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a yapılanların yanlış olduğunu, ancak Arınç’ın da üslubunun hatasız olmadığını belirtti.

Dilipak, Arınç’a düşenin anıları yazmak olduğunu ileri sürerken, medya üzerinden göndermelerde bulunmasının da yanlış olduğuna ifade etti. 

Dilipak’ın bugün (11 Şubat 2016) yayınlanan ‘’Arınç olayı’’ başlıklı yazısı şöyle:

Arınç olayı, AK Parti’ye zarar vermek isteyen çevrelerin sanki bir fırsata dönüştürmeye çalıştığı bir olay halini aldı. Arınç’ın kastının bu olduğunu sanmıyorum. Ama öte yandan Arınç’ın dışlanmışlık duygusu ile öfkelendiğini sanıyorum..

Bu tavır, Arınç’a da yakışmıyor, Arınç’ın bu açıklamalarına karşı tepki de o tepkiyi koyanlara yakışmıyor.

Evet Arınç bazı şeylerden rahatsız. Ama peki bu rahatsızlığını niçin görevdeyken dile getirmedi de, bugün görevden ayrıldıktan sonra dile getiriyor?..

Arınç yaş olarak benden yaşlı, ama siyasette ben birçok kişiden daha fazla geçmişe sahibim. Bugüne kadar eleştirdim de, savundum da. Hiç görev istemedim. Ne memur oldum, ne de MNP Gençlik teşkilatı, MSP zamanında Genel Merkez Basın danışmanlığı, RP zamanında aday bulmakta zorlanıldığı bir zamanda sadece destek olmak için bir adaylık dışında parti kademelerinde bir görev aldım.

Milli Gazete’yi, Yeni Devir’i çıkaran ekipteydim, Milli Gazete ile ilişkim kesildiğinde de kişisel bir hesaplaşmam olmadı.

AK Parti’nin ilk yıllarında tezkere konusunda tavrım belli idi, bugün nerede durduğum da ortada. Eleştirirken ya da savunurken, bunu kimse için yapmadım. Sadece Allah rızası için yaptım. Günde 5 defa, haftada 5 gün yargılandığım günlerde de mağduriyet üzerine bir söylemim olmadı. Ödemem gereken faturaları kendim ödedim, kimseye fatura etmedim. Ve Allah her şeyi bana layık olduğumdan daha fazlası ile verdi. Şükürler olsun.

Birilerinin bedel ödetmek, diyet ödetmek, intikam almak, iktidar nimetlerinden yararlanmak konusundaki ihtiraslarını görünce üzülüyorum.. Bunlar bize yakışmıyor. Hesap sormayı ne kadar çok seviyoruz. Kazanmak yerine suçlamayı tercih ediyoruz.

Bizim boşa geçirecek bir saniye zamanımız, boşa harcayacak bir kuruş paramız ve feda edecek tek bir insanımız yok. Ama kazanmamız gereken çok insan var..

Mahkeme kadıya mülk değil. Keşke insanlar ısrarla makam istemeseler. İhtirasla istenen bu makamlar bakarsınız dua ile istenen belaya dönüşür. Kendi yaşlanınca çocuklarını kendilerinin yerine hazırlayan kişiler bilirim.. Kendi varken sesini kısıp, olmadığında kıyameti kopartarak, tehdit eden, meydan okuyan adamları bilirim. Gülen’e baksanıza, sahi o hoşgörü ve diyalog hikayesi ne oldu?!

Öte yandan biri yanlış yapınca, başkasının da ona yanlış yapma hakkı yok. Güzel örnek olmamız gerek. Yanlışı büyütmemek gerek. 

Bana kalırsa Arınç’ın üslubu da, o şekilde konuşması da doğru değildi. Ama ona yapılan da doğru değil. Toplum önünde ağız dalaşına girmek de yanlış, Arınç’ın yarı yaşında bile olmayanların, boyundan büyük laflarla bu yangına körükle gitmesi de..

Bülent Arınç da bu tür öfkeli açıklamalarla hem karşısındakilere, hem de kendine zarar verir. Varolan yanlışlıklarla mücadelenin yolu da bu değil. Eğer daha önce şahit olduğu birtakım yanlışlıkların üzerine gitmek istiyorsa, Akil bir adam olarak ağırlık, inanılırlık, ciddiyet ve güven duygusunu koruması gerekirdi.. Eleştirirken, bunu aba altından sopa göstererek, meydan okuma havası içinde yapmaması gerekirdi. Yanlış işler ve yanlış kişiler konusunda izlenmesi gereken yol, basına, ya da muhalefetin ağzına laf vermek şeklinde olmaması gerekirdi..

Düne dair eleştirdiği her konuda kendisi de bir şekilde bu yanlışın bir parçası idi. O zaman bir özeleştiri üslubunda, “ben”, “biz” diye yapması gerekirdi.

Arınç’ın zor zamanda önemli görevler üstlendiğini de unutmayalım. Herkes, her kurum eleştirilebilir. Ama bu eleştiri yanlışların düzeltilmesi, daha iyiyi gerçekleştirme yönünde, sahiplenerek olmalıdır. Yoksa bu iş sen-ben kavgasına döner ki, herkesin herkes hakkında söyleyecek bir sürü lafı olabilir..

Bir yanlıştan yola çıkarak, kimsenin yanlış yapana yanlışlık yapma hakkı yok.. Hele bu işi bir meydan okuma ve linç kampanyasına döndürmek de hiç doğru değil. Bunun kimseye faydası olmaz. Yok etmek istediğiniz şeyi büyütürsünüz. Bu işler şuyuu vukuundan beter hadiseler haline gelir. Birbirinizle uğraşırsanız, elin-günün oyuncağı olursunuz, sonra rüzgarınız kesilir. Bu tartışmaya birtakım gençlerin bu üslupla katılması en azından edebe mugayirdir. Ağız dalaşı ile kimse haklılığını ispatlayamaz..

 

Şimdi Arınç’a düşen, media üzerinden birilerine göndermelerde bulunmak değil, anılarını yazmak. Özeleştiri de yapmalı, başkalarını da eleştirmeli. Belki birçok konuda eleştiri  yaparken “biz” demeli, bu anılar bizden sonrakiler için baht kaynağı olmalı.

Olan oldu. “Keşke” diyerek hiçbir sorunu çözemeyiz. Hiç olmazsa bundan sonrası için dikkatli olalım. Bu olay, başka arkadaşlar için ders olsun. Arınç ve ona cevap verirken haddi aşanlar açısından ise, bir an evvel bu tartışmanın bir şekilde sona erdirilmesi gerek.. Kimsenin kimseyi tehdit etmeye, iftira atmaya, gıybetini ve dedikodusunu yapmaya, şantaj yapmaya, aba altından sopa göstermeye hakkı yok. Mahkeme de kadıya mülk değil. Kimse işin başında var diye sonunda da olması diye bir mecburiyet yok. Akıl, fikir, tecrübe ile varolmak elbette mümkün. Bunun ille de bir makamla tescil edilmesi gerekmez. Bu ateşe körükle gidenlerin ise ben iyi niyetli olduklarını düşünmüyorum.. Bu kirli oyuna alet olmayalım derim..  Yanlışın neresinden dönülürse orası kârdır. Bu üslubla kazanılacak hiçbir şey yok, kaybedilecek çok şey var. Şimdi susmak, konuşmaktan daha hayırlıdır. Ya hayır söyleyin lütfen, ya da susun.. Selâm ve dua ile..