Abdurrahman Dilipak: GAP göçe sebep oldu; Apo keşke hatıralarını yazsa

Abdurrahman Dilipak: GAP göçe sebep oldu; Apo keşke hatıralarını yazsa

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, bugünkü “Su, kıtlık, terör ve savaş” başlıklı yazısında, yapımına 1970’lerde başlanan ve bir türlü bitirilemeyen Güneydoğu Anadolu Projesi’ni (GAP) değerlendirdi. GAP'ın sosyo ekonomik dalgalanmalara ve göçe sebep olduğunu ifade eden Dilipak, projenin başladığı dönemde etkin olan kişilerle ilgili “O günleri bize anlatacak fazla kimse kalmadı. Apo keşke hatıralarını yazsa. Hasan Celal Güzel, Muhsin Yazıcıoğlu aramızda değil artık. Erbakan, Ecevit, Özal, Demirel de aramızda değil. Fehim Adak da öyle. İnşallah Recai Kutan hatıralarını yazıyordur” dedi.

GAP’ın bir türlü bitirilemediğini ve  Dicle ve Fırat üzerine baraj ve liman yapma fikri Osmanlı’ya kadar uzadığını yazan Dilipak, “Osmanlı döneminde Siverek’ten Fırat üzerinden Basra körfezine yük taşınan nehir gemileri vardı ve Siverek bu anlamda bir liman şehri idi. (Şimdi birileri çıkıp, ‘Dilipak Urfa’ya liman yaptı’ diyebilir.)” diye yazdı.

 1930’lara gelirken nehirlerden enerji üretimi için nasıl kullanılabileceği konuşulmaya başladı.

1936 yılında nehirlerden enerji üretimi için Elektrik Etütleri İdaresi kurulduğunu yazan Dilipak, ‘Keban Barajı Projesi’nin bu şekilde doğduğunu eski Cumhurbaşkanları Turgut Özal ile Süleyman Demirel ve Fehim Adak, Recai Kutan bu proje içinde isim yaptığını yazdı.

GAP’ın 1970’lerde başladığını 1980’lerde Özal’la birlikte ABD’nin de desteklediği, çok sektörlü sosyo-ekonomik bir kalkınma programına dönüştürüldüğünü ifade eden Dilipak, özetle yazısına şöyle devam etti:

“Türkiye’de baraj yapımı ve karayolları projeleri aynı dönemde, Caterpillar, Komatsu ve Alman Hanomag arasında ciddi bir rekabete sebeb olmuş ve Hanomag zaman içinde devre dışı kalmıştır. Sabancı-Karamehmetler rekabetinden, Sabancı cinayetine uzayan ilginç bir süreç bu proje ile de bir şekilde ilgiliydi.

1970 sonrası GAP Barajı tartışılırken, konunun Suriye ve Irak da su sıkıntısına sebep olup olmayacağı, ya da bunun siyaset ve toplum hayatı, tarım, hayvancılık ve ekolojiye etkileri de tartışılmaya başlamıştı. 2000’li yıllara gelirken, Millenium dönemi kehanetleri ve geleceğe ilişkin ihtimaller arasında su savaşları da konuşuluyordu.

Bu 'kehanetler' arasında su kaynaklarının zarar görmesi, su kaynağı dağlardaki buzulların erimesi, su pazarının yabancıların eline geçmesi ve su kaynaklarının, denizlerin barajların, göllerin kirlenmesi, zarar görmesi gibi konular da var.

Aslında GAP Türkiye içinde de sosyo ekonomik dalgalanmalara, göçlere sebep oldu. Su altında kalan toprak sahipleri başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlere göç ettiler, burada inşaat ve ticaret alanında şirketleştiler. Buradaki köy sakini marabalar da, ya mevsimlik işçi ya da vasıfsız işçi olarak büyük şehirlerin yolunu tuttular. Bazıları da hayvancılık ve ziraat işçisi, ya da küçük toprak sahibi olarak kırsaldan bölge merkezlerine göç ettiler. Bunun dini, mezhebi, etnik açıdan sonuçları da oldu. Alevi-Sünni, Kürt-Türk ayrışması, zaman içinde ideolojik ve politik ayrışmalara da sebep oldu.

 Ankara, konuyu daha çok mühendislik, teknik imkân ve ekonomik açıdan değerlendirdi. İşin sosyoloji, şehirleşmenin sonuçları üzerinde çok fazla durulmadı. Komkar ve Rızgari’nin tam da bu zamanda, 1968 gibi bölgede eylemlere başlaması bir raslantı değil. Hemen ardından derin güçlerin PKK’yı sahaya sürmesi de bir rastlantı değildi. O günleri bilmeden bugün olanları anlamak mümkün değil bu açıdan. Su, kıtlık, kuraklık, terör ve savaşı bugün yeniden birlikte düşünmemiz gerek. Tehditleri ve bunun yanında fırsatları da yeniden değerlendirmemiz gerek.

O günleri bize anlatacak fazla kimse kalmadı. Apo keşke hatıralarını yazsa. Hasan Celal Güzel, Muhsin Yazıcıoğlu aramızda değil artık. Erbakan, Ecevit, Özal, Demirel de aramızda değil. Fehim Adak da öyle. İnşallah Recai Kutan hatıralarını yazıyordur."

Yazının tamamını okumak için tıklayın