Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko‘ya ambargo koyan AB, Mısır Lideri Mübarek karşisında sessiz. Sadece ekonomik ilişkiler değil, Ortadoğu‘da Mısır‘ın yeri, yasa dışı göç ve İslâmi terörle mücadele de AB‘nin Mağrip‘te olanlara kayıtsız kalmasına neden oluyor. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Weterwelle‘nin bugünlerde katıldığı hiçbir basın toplantısı, Mağrip konu edilmeden geçmiyor. Ortadoğu‘dan yeni dönen Westerwelle, Mağrip‘teki gelişmelerin demokrasi için bir şans olmasından öte dişe dokunur bir açıklamada bulunmadı. Almanya‘nın da AB‘nin de Mağrip politikası şimdilik sözden ibaret. Pazartesi günü Brüksel‘de düzenlenen AB oturumunda dışişleri bakanları, adil ve özgür seçimleri hedefleyen reform sürecine düzenli bir geçişin gerekli olduğunu söyleyerek, Mısır‘daki iktidardan muhalefet ile diyaloğa geçmesini istediler. Bakanlar kısa ve uzun vadede Mısır‘ın yanında olduklarını söylediler ama Hüsnü Mübarek‘e yönelik tek laf etmediler. Kulislerde bakanların farklı görüşlere sahip olduğu ve AB Dışişleri Bakanı Catherine Ashton‘ın ABD‘li meslektaşı Hillary Clinton‘a göre çekingen bir tavır içinde olduğu için eleştirildiğinden söz ediliyor. Sadece Mısır değil, Tunus‘daki gelişmelere de AB çok geç tepki vermiş hatta Bin Ali ve ailesinin Avrupa‘daki hesaplarını dondurmak için bile iki hafta beklemişti. İngiliz Ashton‘un "Mısır‘daki olayların hangi yöne gideceğini, dolayısıyla hangi taraftan yana olacağımızı bilmiyoruz" şeklindeki sözleri AB‘nin Mağrip politikasındaki gecikmeli tavrı konusunda açık bir ipucu veriyor. Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jean Asselborn özeleştiri yapmak konusunda Ashton‘a göre daha cesur. Ilımlı rejimleri radikal islamcıları engelledikleri için desteklediklerini söyleyen Asselborn, "biz sadece istikrarı istedik, istikrar özgürlüktür" dedi.Mağrip AB‘ya 80 km. uzaklıktaAB‘ye coğrafi olarak pek de uzak olmayan Mağrip‘te artık Avrupalıların anladığı türden bir istikrardan söz etmek mümkün değil. Tunus‘un İtalya‘ya uzaklığı sadece 80 km. Tunus ve Mısır‘da her yıl milyonlarca Avrupalı tatil yapıyor. AB'nin Mağrip ülkelerindeki insan hakları ihlallerinden haberdar olmaması mümkün değil. Hem de yıllardır Mağrip ülkelerinin büyük bir kısmıyla insan hakları diyaloğu içerisinde iken. Muhafazakârlığı ile bilinen Alman Federal Meclis Dış Politika Sözcüsü Ruprecht Polenz Almanya‘nın duyduğu endişeyi hiç çekinmeden dile getirdi. Mağrip‘de istikrar sağlanamazsa Afrika‘dan gelen mültecilere ne olacak? Çünkü Mağrip AB‘nin kayıtsız göç anlamında tampon bölgesi. Ayrıca İsraille imzaladığı barış anlaşması dikkate alındığında Mısır Avrupalılar için de Ortadoğu barışının tek arabulucu ülkesi. Mağrip ülkeleri Parlamenterler Grup Başkanı sosyal demokrat Günter Gloser de „Diyaloğa ihtiyacımız olduğu açık ama toplumun açılması, temel özgürlüklerin yerine getirilmesi gibi konularda ipin ucunu bırakmamak da yarar var, çünkü Mağrip‘deki çikarlarimizi korumalıyız“ dedi. Bu çikarlar büyük oranda ekonomik ve geleceğe dönük. Solar enerji projesi Desertec buna iyi bir örnek. Petrol bitince Sahra çölü günün birinde sadece Mağrip‘in değil, AB‘nin de enerji ihtiyacının bir kısmını pekala karşilayabilir. Ancak bu pek kolay olmayacak.Çok ticaret az demokrasiGeçen yılın Kasım ayında yapılan AB Afrika zirvesinde, AB ve Mağrip ülkelerinin beklentileri arasındaki fark bir kez daha ortaya çikmisti. Libya Lideri Kaddafi’nin “Avrupa çok fazla demokrasi ve insan haklarından sözediyor, Afrika’nın ekonomiye ihtiyacı var, siyasete değil” şeklindeki sözleri zirveye damgasını vurdu. İstatistikler Mağrip ülkelerinin AB’ne ekonomik olarak ne kadar bağımlı olduğunu açık seçik gösteriyor. 2007’de Mağrip ülkelelerinin birbiriyle ticareti yüzde 3 iken AB ile yüzde 75’in üzerinde. Bu nedenle Mağrip hem dünya ekonomik hem de Euro krizinden beklenenden daha fazla etkilendi. Cezayir ve Libya’nın ekonomisi petrol ve doğal gaz ihracatından ibaret. Bu ihracatın çogu AB ülkelerine. Tunus ve Fas da ise sanayii biraz daha gelişmiş. İki ülkenin de en önemli ticaret ortakları Fransa, İtalya, Almanya, İspanya ve İngiltere. Dış ticareti AB‘ne en az bağımlı olan ülke Mısır, onun da AB ile ticaret oranı yüzde 40 ı buluyor. Avrupa Ekonomik Topluluğu ile Fas, Cezayir ve Tunus arasındaki ilk ticari anlaşma 1969 yılında imzalandı. Doksanlı yılların ortalarından bu yana AB Mağrip ülkeleri ile Barselona Süreci çerçevesinde serbest ticaret anlaşması yapmayı hedefliyordu. Tunus, Fas ve Cezayir ile bir dizi ikili anlaşma imzalandı bile. Bu anlaşmalarda AB söz konusu ülkelerden insan haklarının korunması, siyasi ve sosyal reformlar konusunda somut adımlar atmasını talep ediyor. AB bu reformları milyarlık MEDA Programı ile destekliyor. Mağrip ülkeleri üzerine düşeni yaparsa 2012 yılında serbest ticaret bölgesi oluşturulacak. Tabii bu strateji dönüp dolaşıp yine yasa dışı göçün engellenmesine geliyor. AB‘nin Libya ile 2004‘te yeniden başlayan ilişkileri de şimdilik sınır polisliğinden ibaret. AB uzun zamandır yasa dışı göç konusunda işbirliği yapsın diye Tunus‘a da baskı uyguluyordu. Geri Kabul Anlaşması, sınır güvenliğini arttırmak, ve insan kaçakçılarını ağır bir biçimde cezalandırmak bu işbirliği koşullarının başında geliyor. Yasa dışı göçün engellenmesi ve ticari ilişkilerin sürdürülmesi karşilığında da AB Mağrib‘teki rejimleri sessizce destekledi. Öyle destekledi ki, Libya Lideri Kaddafi, AB Afrika zirvesinde, ancak milyarlık yardım karşılığında polislik görevini sürdüreceği tehdidini savurmaktan çekinmedi. 2008‘de başlatılan liderliğini Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy‘nin yaptığı AB Akdeniz projesinin de henüz hiçbir oturum yapamadan rafa kalkmış olduğunu da hatırlatalım.AB’nin Mağrip ile demokrasi sınavı AB Mağrip ilişkilerinde en çok söz sahibi olan ülke Fransa. Aslında AB, bugüne kadar Fransa ne dediyse onu yaptı. Çünkü Fransa’nın Mağrip ile ilişkileri sadece ticaretten ibaret değil. Tarihi ve kültürel ilşkileri nedeniyle Mağrip nüfusunun yüzde 50’si Fransızca konuşuyor ve yüzde 75‘inin Fransa ile bir bağı var. Her yıl 400 bin Mağripli Fransa vizesi alıyor. Fransa’nın Mağrip’e yaptığı kalkınma yardımları yıllık 500 bin Euro’dan fazla. Her ne kadar Fransız medyası Nicolas Sarkozy’nin devrik Tunus Devlet Başkanı Bin Ali’yi terörizme karşı ve kadın erkek eşitliği için verdiği mücadele yüzünden övdügünü hatırlatsa da herkes bunun yıllardır süren bir devlet politikası olduğunu biliyor. Sadece Sarkozy değil ondan önceki hükümetler de Mağrip ile ilişkilerinde elitlerden yana bir politika gütmüştü. Paris bugüne kadar çok sayıda diktatör ve ailesine kucak açtı. Çogu bu kentte pahalı gayrimenkullere sahip. Tesadüf o ki, Fransa da AB de diktatör olarak nitelendirdiği rejimlere karşi çok farklı davranabileceğini de bugünlerde gösterdi. Devlet Başkanı Aleksandır Lukaşenko’nun, muhaliflere tavrı yüzünden Belarus’a ambargo koyan AB, Lukaşenko ve 150 yandaşının AB’ye girmesini de yasakladı. Milyonlarca Mısırlı’nın sokağa çıkıp istifasını istediği Hüsnü Mübarek karşisında sessiz kalmasının ardında sadece yasa dışı göçmen korkusu yatmasa gerek. Avrupalıların kafalarını en çok meşgul eden soru, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in de yeni iktidara ortak olup olmayacağı ve olursa İsrail ile imzalanmış olan anlaşmaya uyup uyulmayacağı. Kısacası Tunus ve Mısır’da yaşananlar, kendine bu kadar yakınken, bu kadar uzak olan Mağrip’te AB şu ana kadar kötü bir sınav verdi. Bu da maalesef AB’nin demokrasi ve insan hakları savunuculuğu konusundaki güvenirliliğini giderek daha fazla azaltıyor.