Max Hofmann
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ABD Başkanı Donald Trump'ı Duma'daki zehirli gaz saldırısına misilleme yapmaya kendisinin ikna ettiğini söyledi. Belli ki Macron 2013 yılında Amerikalılarla birlikte savaşa girmek için bütün hazırlıkları tamamlayan selefi Hollande'dan geri kalmak istemiyordu. Esad o tarihlerde de sivillere zehir saçıyordu ama Başkan Obama kırmızı çizgisinin geçilmiş olmasına rağmen son anda caymıştı.
Macron böyle bir izlenim doğmasını önledi. Obama gibi kırmızı çizgi çekip, geçildiğinde hiçbir şey yapmama hatasına da düşmedi. Bunun doğru yol olup olmadığı ve Suriye'de durumun iyileşmesine katkıda bulunup bulunmayacağı sorgulanabilir. Kesin olan, Fransa Cumhurbaşkanı'nın eylem yapabilecek durumda olduğunu göstermesidir. Ancak, öncelikle barış ve savaş konularında kendini ön safa atanların çabucak yalnızlığa terkedilebileceğini o da biliyor.
Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanlarının hafta başındaki toplantısında birçok bilinen öneri tekrarlandı: İnsani yardımlara geçit verilmesi, ateşkes, siyasi çözüm. Bir tek uçuşa yasak bölge talebi yoktu. Avrupalılar yine yıllardır çekmecede bekletilen önerileri dile getirdiler. Tecrübeler gösterdi ki, bütün barışçıl ve yapıcı öneriler Suriye'deki insanları huzura kavuşturmaya yetmiyor. Macron Batı'nın hayal kırıklığı yarattığının bilincinde. O hiç olmazsa Avrupa'da bir şeyler yapmaya hazır biri olduğunu göstermek istiyor. Bunun için de her platformu kullanıyor.
Son günlerde uzun mülakatlar veren Macron Salı günü de Avrupa Parlamentosu'nda AB'nin geleceğiyle ilgili düşüncelerini anlatacak. Perşembe günü de Berlin'de Almanya Başbakanı ile buluşacak. Macron Merkel'i oyun dışında bırakmak istemiyor. Ama bunu başarabilmesi zor. Şu günlerde öylesine ön plana çıktı ki, Alman – Fransız işbirliğinin sağlamlığını kanıtlamak için büyük gayret göstermesi gerekiyor. Almanya'daki uzayıp giden hükümet kurma sürecinde de böyle olmuştu. Ama askeri konular söz konusu olduğunda Almanya hep neredeyse otomatikman oyun dışında kalıyor.
Bu teşhis AB ülkelerinin büyük çoğunluğu için de geçerli. Ortak dış ve güvenlik politikaları için planlar hazırlanmasına rağmen saldırı ya da savunma söz konusu olduğunda her ülke kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor. Dışişleri bakanlarının ortak bildirisinde de hava saldırısına destek verildiği çok cılız vurgulandı. Her zaman olduğu gibi pis işler Fransa ve İngiltere'ye kalıyor. Diğer ülkeler Suriye'dekine benzer operasyonlar için gerekli iradeye ya da teknik imkânlara sahip değiller. Bunun iyi olduğunu düşünenler çıkacaktır. Ama tribünde oturarak dünya politikasında söz sahibi olunamaz.
Fransa Cumhurbaşkanı geniş yetkileri, karizması, eylemcilik dürtüsü ve askeri potansiyeli sayesinde "ben de varım" diyebiliyor. Almanya'nın yaptıkları ekonomik bakımdan şüphesiz son derece önemli sayılır. Suriye anlaşmazlığında ise dışardan bakıldığında Almanya'nın rol oynadığı söylenemez. Bu rol paylaşımı Avrupa Birliği'nde bir bütün olarak yarar sağlayabilir. Ancak Fransa ile Almanya arasındaki güç dengesi açısından sonuçsuz kalmayacaktır. Macron söylediğini yapabildiğini kanıtladı. Vur emri vermek Avrupa Birliği'ne maliye bakanı atanmasını istemekten farklıdır. Macron geçen yıl kendisini seçim zaferine de taşıyan, gençliğin verdiği hafiflikten kati olarak sıyrılıyor.
Avrupa Birliği ve dünyanın karşısında artık kuruntulardan arınmış, daha ciddi, daha kararlı, otoritenin başı ve başkomutan bir Fransa Cumhurbaşkanı var. Böylece AB'deki hükümet başkanlarının bakışlarını ilk üzerine çevirdikleri lider konumuna da geliyor. Her konuda olmasa da öncelikle dış politikada ilk adresleri Macron oluyor. Macron açısından bunun sadece avantajları olmadığı kesin. Lider, diğerlerinin peşinden gittiği, ama aynı zamanda çoğunun da arkasında saklandığı kişidir.
© Deutsche Welle Türkçe