Açıkhava'yı tüttüren ses

Açıkhava'yı tüttüren ses
Türkiye koalisyonu doğuran Tatlıses konserinde 'çok şefli müzik' uyumsuzluğu yaşandı. Ancak 'Allah'ın bana verdiği bir nota, bir rota var' diyen Tatlıses'in şarkıları adeta 'tüttüren' yanık sesi, her şeyi unutturdu DOĞAN AKIN İbrahim Tatlıses için tek cümle istenseydi benden, "Bir ses, bir sözcüğün içinde kıvrıla kıvrıla ancak bu kadar uzun, ancak bu kadar güzel gezebilir" derdim. Topyekûn bir Tatlıses yazısının, böyle bir sese haksızlık olacağını bilerek bu cümleyle rahat da ederdim. Sahnede geçirdiği 30 yılın önemli bir bölümünde özel yaşamına da tanık olmaktan kaçınamadığımız bir müzisyen karşısındayız. Depderin gırtlağı "gizli gizli" de dinlenen bir müzisyen... İlki önceki gece verilen "Senfonik İbrahim Tatlıses" konseri için Harbiye Açıkhava Sahnesi'ndeyiz. Saat 21.00. Tribünler, Bülent Ersoy, Modern Folk Üçlüsü, MFÖ, Çiğdem Talu-Melih Kibar Şarkıları konserlerindeki gibi dolu. Ancak televizyon diliyle söylemek gerekirse, genellikle AB grubunun sıralandığı tribünlerde bu kez, diğer gruplar da kozmopolit bir müzik ülkesinin alfabesi gibi sıralanmış. ABCDEF!.. Ve sıralarında büyük bir Türkiye koalisyonu kurulan Açıkhava'da bu kez erkekleri gölgede bırakan kadınlar... Makyajlı-makyajsız, varlıklı-yoksul, genç-yaşlı, türbanlı-türbansız, birazdan efkârlanacakları konseri neşe içinde bekliyorlar. Hemen bütün çalgıların bulunduğu 50 kişilik Senfoni Orkestrası Orhan Şallıel, Tatlıses'in 20 kişilik saz heyeti ile 10 kişilik korosu da Sendur Güzelel yönetiminde sahneye çıkıyor. Büyük alkışla giren Tatlıses heyecanlı, konuşmadan başlıyor: Ben yetim, sen öksüz... Tatlıses efsanesi İkinci sırada, en büyük Tatlıses efsanesi var. İnşaatlarda soğuk demircilik, sıra geceleri, mahalli gazinolar, Urfa, Adana, Ankara yıllarından sonra 1977'de bir 45'liğe okuduğu, kendi adıyla birlikte Türkiye ve Ortadoğu'ya ezberlettiği "Mukim Tahir"in türküsü: Ayağında kundura/Yar gelir dura dura... Tribünler alkışla dalgalanırken "Dersini Almış da Ediyor Ezber" geliyor. Bu çok sevilen Yozgat türküsünde Tatlıses "ez"i sündürüp "ber"i yutarken çok tanıdık. Üzerine tam basmadığı sol ayağından sağ ayağına sekerek yaptığı danslar... İki yana açtığı elleri arasına gerdiği kravatıyla attığı halay adımları... Yapıştırdığı iki dizini yere yaklaştırırken sekmesi ve titrettiği mikrofonuyla üslup birazdan tamam olacak. 'Ben kim, senfoni kim' Dördüncü parçaya geçmeden önce söz alıp "Heyecanımı bağışlayın" diyor Tatlıses orkestrayı gösterirken, "Ömrümüzde görmediğimiz bir şey. Dilerim bütün arkadaşlarıma nasip olsun. Ben nota bilmem, bana Allah'ın verdiği bir nota, bir rota var." Teklif geldiğinde, "ne olduğunu bilmediği senfoni orkestrasının Çaykovski'nin kapı gıcırtısını çalan şey mi olduğunu sorduğunu" anlatıyor. "Kendimi zor tutuyorum zooooor" diye bağırırken tutamadığı gözyaşlarını siliyor. "Ben kiiim, senfoni orkestrası kim" sözleriyle ifade ettiği hal tercümesi "İii-bo, İii-bo" temposuyla kesilirken, Kürtçe bir türkü giriyor: Rından. Konserdeki tek Ege türküsü "Ormancı"da seyirci havaya giriyor. "Bugün Bize Pir Geldi"yi okurken semah adımlarıyla sahneyi turluyor. Yedinci parçada "Halk Müziği bölümü bitti" dediğinde, türküye bu kadar erken veda beklemeyenler için zor bölüm başlıyor. "Ben her gece sarhoşum" dizesiyle "arabesk", "senfonik arabesk", "Türk hafif türküsü", ne derseniz deyin, yeni bölüm başladığında nefeslilerin sesi duyuluyor. Şef, orkestrayı kaptırdı Şarkıya katılımı artırmak için orkestrayı durdurup seyirciye yönelen Tatlıses, sahnedeki üçüncü şef olarak da yürürlüğe giriyor! Bu "çok şefli konser" nedeniyle klasik müzik çevrelerinde eleştirilen Şallıel, bageti havadayken susturulan orkestrasının kumandasını birkaç kez kaybediyor. Birinci bölümün sonuna doğru çağrılan ve klasik ritimlerle gülle gibi kalça-göbek-göğüs vuruşları icra eden genç dansöz, adı anons edilmeden sahneden ayrılıyor. Tatlıses'in, "Neden Saçların Beyazlamış Arkadaş"ı besteleyen baba Rıfat Şallıel'i anonsuyla ikinci bölüm başlıyor. Eserlerin önemli bir bölümünün gece yarısına kadar seslendirilememiş olması, bazı şarkıların yanlış bağlanması, Tatlıses'in başka bir şarkıyı anons ettiğini sanarak sahneyi terk eden Şallıel'in tekrar çağrılması, yeteri kadar hazırlık yapılmadığını gösteriyor. Tribünlerden küçük kafilelerin ayrılmaya başladığını gören Tatlıses, "Kara üzüm habbesi"nin ardından "Daha okunacak çok şarkı vardı, ama geç oldu" sözleriyle konseri noktalıyor. Ancak tuhaf, coşkusuz bir noktalama. Neyse ki, ön sırada oturan gazeteci Ali Kırca'nın bu bitişe itiraz ettiğini söyleyip "Ah aşkım aman aşkım"ı okuyarak tribünleri canlandırıyor. Saat 01.00'e geldiğinde 32. sırada okunan "Akdeniz akşamları"yla konser bittiğinde "bis" talebi gelmemesi de akışın iyi planlanmadığını gösteriyor. Senfoni orkestrasının genellikle aralarda giren yoğun ve yüksek keman sesi dışında, seyircinin yakalayabildiği ciddi bir fark yarattığını söylemek zor. Ancak Tatlıses'in kendi hayali ve bir telesekretere not bırakır gibi konuşmadığı seyirciyle kurduğu sıcak ilişkilere de tanık olduğumuz bir konser izledik. "Dik" perdelerin doruklarından "pes"in ovalarına yerçekimsiz süzülüşün nadir örneklerini veren bir ses dinledik. Yanık, şarkıları adeta tüttüren, sözü bile kaldırıp yere vuran büyük bir ses! Sözü uçsa da Tatlıses'ten daima kalacak bir ses... (19 Ağustos 2005 – Milliyet)