Adalet Bakanı Sadullah Ergin geçtiğimiz gün 'dinleme' konusunda gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle bir araya gelerek bilgilendirme toplantısı yapmıştı. Yargıtay ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın dinlenmesinin söz konusu olmadığını söyleyen ErginErgin, Milliyet gazetesine önemli açıklamalarda bulundu. Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın İngiliz Economist dergisine röportaj veren esrarengiz bakanın cep telefonunun pilini çıkarmasına şaşmadım. Ankara’da yaşayanlar bilir. Son dönemde neredeyse tüm bakan, üst düzey bürokrat ve komutanlar dinlendikleri varsayımıyla hareket ediyor; hatta bazıları ortam dinlemesine karşı temaslarını ‘makam dışında’ yapmayı tercih ediyor. Muhtemelen de dinleniyorlar.Beni asıl şaşırtan, telefon dinleme ve yargıda telekulak tartışmalarını savunmak zorunda kalan ismin, Adalet Bakanı Sadulah Ergin olması. Tabii bunlar doğrudan bakanlığın ilgi alanına giren konular. Bakan da mecburen kriz yönetimi yapıyor, çıkıp prosedürü anlatıyor, yargıdaki dinleme skandalına karşı bakanlığını savunmaya çalışıyor.Düzelmiş değilBunu yaparken de ‘TİB son üç yılda 113 bin kişiyi dinledi’ gibi bilgilerle Türkiye’de telekulak sorununun düzelmiş değil sadece ‘kayıt altına alınmış’ olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.İşte kafam burada karışıyor. Bugün telekulağı savunmak durumunda kalan Sadullah Ergin’i, 4 yıl önce AK Parti grup başkan vekili olarak telefon dinlemelerine direnen, Meclis’teki dinlemeleri zorlaştırmak için çırpınan AK Parti grup başkan vekili Sadullah Ergin’le bağdaştıramıyorum.Tanımayanlar inanmayabilir ama genç kuşak muhafazakâr siyasetçilerden Sadullah Ergin, aslında partisinin insan haklarında en duyarlı isimlerinden. Kafamdaki Ergin imajı, 2005’te Türk Ceza Kanunu Meclis’te yeniden düzenlenirken, başta telefon dinlemeler olmak üzere birey haklarının kısıtlanmasına direnen, komisyon ve grupta bu konuda tavır koyan genç siyasetçi imajı. O dönem başta emniyet olmak üzere güvenlik birimleri AB normları çerçevesinde kendilerine getirilmek istenen kısıtlamalara karşı kuvvetli bir lobi çalışması yürütüyor, yıllardır kullandıkları haklardan feragat etmek istemiyordu. Önleyici istihbarat, terörle mücadele gibi konularda istisnalar istiyorlardı.O dönem Sadullah Ergin’le laflarken, telefon dinlemeleri konusunda emniyete niye istisna tanınmaması gerektiğini açıklamak için başından geçen ilginç bir olayı anlatmıştı. AKP’nin kuruluşundan kısa bir zaman sonra ABD’nin Adana Başkonsolosluğu’ndan bir yetkili Hatay il başkanı olan Ergin’i ziyaret etmiş. Buraya kadar normal çünkü yabancı diplomatlar zaman zaman siyasi partilerle görüşür, o dönem de AKP konusunda özel bir merak vardı. Ergin görüşmeyi partideki makamında yapmış. Amerikalı kapıdan çıkar çıkmaz, masasındaki telefon çalmış. Ahizeyi kaldırınca, bir anda donmuş. Telefonda birileri ona son bir saattir Amerikalıyla yaptığı görüşmenin bandını dinletiyormuş. Adalet Bakanı, kendi sesini ve diyalogları olduğu gibi duymuş. Türler ürperten bir hikâye.İsteksizdiBirkaç gün önce Adalet Bakanı’nı aradım ve bu olayı yazmak istediğimi söyledim. İsteksizdi. Bu zamana kadar dinleme mağduru olduğunu kamuoyuna anlatmamıştı; olayın başka yerlere çekilmesinden korkuyordu. Ama beni kırmadı. “Ortam dinlemesi olabilir. Şimdi anlıyorum ki vasat bir teknolojiyle olacak bir şey değil. Telefonda 3-5 dakika kendi konuşmalarımı dinledim.” Bakana dinlemeyi kimin yapmış olabileceğini soruyorum. Cevabı ilginç. “Dost bir kuvvet bizi uyardı diye düşünüyorum. Dinleniyorsun diye. Başka türlü nasıl olur”Sadullah Ergin, bugün her şeye rağmen dinlemelerin geçmişe kıyasla daha az ve yasal bir noktaya geldiğini, medyadaki son tartışmalara rağmen Türkiye’de keyfi dinlemelere bir denetim geldiğini söylüyor. “Yeterli mi? Değil. İstismar ya da hatalar tabii var” diyor, eski bir dinleme mağduru olarak...Hükümette kırılma noktasıYargıdaki telekulak iddiaları, Türkiye’de bir dönüm noktası oldu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cumartesi günkü Kızılcahamam konuşmasından sonra hükümet telefon dinlemeleri konusunda daha hassas olacaktır. Erdoğan’ın elinde dinlemeler ve ‘dinleyenler’le ilgili nasıl bilgilerin olduğunu bilmiyoruz. Ancak Kızılcahamam’daki “Atabileceğimiz en ileri adımı atacağız. Biz insanların mahkeme kararı olmaksızın dinlenmesini saygısızlık olarak görüyoruz. Gereği de neyse bunu yapmak için yasal düzenlemeleri yapmayı bir görev kabul ediyoruz” sözlerini yabana atmamak lazım.Gerçek şu ki, şu zamana kadar iktidarda telefon dinlemelerine karşı belli bir tolerans vardı. Dinlemelerle ilgili öne sürülen argüman, bu şekilde elde edilen bilgilerin suikast ve benzeri ‘derin’ eylemleri önlediği, asker içinde hükümete karşı illegal yapılanmaları çözdüğü yolundaydı. Birçok AK Partili ‘Allah’a şükür darbeyi önlüyorlar’ diye bakıyordu dinlemelere...Sorumluluk Başbakan’daAncak son haftalarda yargıdaki telekulak skandalı, ‘korku toplumu’ algısı ve dinleme yapan çevrelerin Taraf gibi yayınları kullanarak yarattığı medya fırtınası, hükümette de rahatsızlık yarattı. Bazı soru işaretleri belirdi. Dinlemeler sayesinde gelen istihbarat ne ölçüde sağlıklı? Neden hep kaos yaratılıyor? Medyaya sızdırmalar hangi amaca yönelik?Gerçek şu ki, dinlemeler (ve dinleyenler) yasal bir kılıfa sokulsa dahi, hâlâ normal bir demokrasiyle bağdaşmayacak ölçüde kontrolsüz. Son dönemde yaratılan kaos, yalnız TSK ve emniyet gibi kurumları değil hükümeti de doğrudan yıpratıyor. Bu kutuplaşma ve bölünmüşlükten kimsenin kârlı çıkmayacağı ortada.Üstelik günün sonunda siyasi sorumluluk, isimsiz bürokratlarda değil Başbakan’ın kendisinde. Bu yüzden bundan sonra bu konuda çok daha hassas olacaktır.Ergenekon’a bakış değişiyorBu hafta, bir üniversitenin davetlisi olarak birkaç günlüğüne Washington’daydım. Fırsat bu fırsat, biraz da gazetecilik yaptım, nabız tuttum. Obama yönetimi genel olarak Türkiye değil, Afganistan’da, İran’da kendi derdine düşmüş durumda. Henüz dış politikada rüştünü ispat edememiş, somut bir iş yapamamış olmanın sıkıntısı var.Ancak Türkiye konusunda algının hızla değiştiğini gördüm. Görüştüğüm herkes bana dönüp dolaşıp telefon dinlemeleri, Ergenekon ve ifade özgürlüğünü sordu. Beyaz Saray’ın Ankara’yla ilişkileri açısından bir sıkıntı yok. Erdoğan’ın Washington ziyareti, daha önceki geziler gibi tozpembe geçecektir.ABD görüşü değiştiAncak genel anlamda düşünce kuruluşları ve kamuoyunda Türkiye’nin daha Doğu’ya dönük, hatta Amerikalıların deyimiyle daha ‘otoriter’ bir ülke olduğu algısı yaygın.Bu arada geçen hafta Washington’da bir dizi konferans veren gazeteci Gareth Jenkins sayesinde Amerikalıların Ergenekon’a bakışı da 180 derece değişmiş. 20 yıldır Türkiye’de yaşayan Jenkins, birkaç ay önce yazdığı bir raporda Ergenekon davasındaki hukuki hata ve tutarsızlıkları inceleyerek davayı ‘Gerçek ve fantezi arası’ diye nitelendirmişti.Amerikalılar ve genel anlamda dış dünya, başından beri Ergenekon davasıyla ilgili bir kafa karışıklığı içindeydi. Jenkins birçok kişinin yapmadığını yapmış, 6 bin sayfalık iddianameyi satır satır incelemiş.Gördüm ki Jenkins’in tek başına hem Kongre hem de Johns Hopkins Üniversitesi’nde yaptığı sunumlar çok etkili olmuş. Amerikalılar artık Ergenekon davasına bir yıl önceki gibi değil, ciddi şüpheyle bakıyor. İngiliz gazetecinin tezi, Ergenekon diye tam teşekküllü bir örgüt olmadığı, bunun laik elit ve belli bir kesim arasında bir hesaplaşma olduğu, özensiz iddianameler nedeniyle kurunun yanında yaş da yandığı.