Adalet Bakanlığı hazırlığını tamamladı, yeni yargı reformu parlamento yolunda. ifade özgürlüğü sınırlandırılamaz diyen Abdülhamit Gül, eleştirilerin de hiçbir zaman cezaya konu olmaması gerektiğini söyledi. Yargının FETÖ'den tamamen temizlendiğini söylemenin iddialı olacağını kaydeden Gül, "Çünkü FETÖ elebaşının 'Avukat tutmayacaksınız; hâkim, savcı tutacaksınız' yaklaşımıyla yargıya özel önem vermiş bir örgüt" ifadelerini kullandı.
CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'na içinde propaganda ve hakaret suçlarının da olduğu 5 ayrı suçtan 9 yıl 8 ay ceza verildi. Anayasa Mahkemesi kararı sonrası da Barış akademisyenleri için ilk beraat kararı geldi. Cumhuriyet gazetesi eski çalışanları ise istinaf başvurusunda bulunamadıkları için cezaevinde. Meclis'in ilk gündem maddesi olacak yargı reformu paketi ile başta ifade özgürlüğünü ihlal ederek verilen cezalar hakkında gelişmeler olması beklenirken Adalet Bakanı Abdülhamit Gül konu hakkında Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuştu. Abdülhamit Gül ile yapılan söyleşinin bir kısmı şu şekilde:
Cuma günü tam da yargı reformu strateji belgesini açıkladığınız, hak ve özgürlükler konusunda somut adımlar atılacağını söylediğiniz sırada CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu 9 yıl 8 ay cezaya çarptırıldı. Eleştiri okları size yöneldi, ne diyeceksiniz?
Tabii mahkemeler ellerindeki dosyaya göre karar verirler. Bu kararın bir istinaf yolu da var. Adalet Bakanı olarak yürüyen bir davayla ilgili yorum yapmam doğru olmaz.
Bugün yurttaş yargıya korku duygusuyla mı güvenle mi yaklaşıyor?
Tek tek üstünden geçelim. ‘Tutukluluk süreleri makul düzeye getirilecek’ diyorsunuz, açar mısınız?
Mevzuatta soruşturma ve kovuşturma evresi için ayrı ayrı tutuklama süreleri yok. Diyelim ki dava şu kadar yıl sürüyor. Her ikisini bir topluyorsunuz, tutukluluk süresinin o süreyi aşmaması gerekiyor. Ancak uygulamada savcılık aşamasında tutukluluk süresinin uzunluğuyla ilgili eleştiriler var. Mahkemede iddianame kabul edilmese ya da beraat etse de o aşamadaki süre çok uzun olunca adeta mahkûmiyet gibi cezalandırılıyor. Haklı bir talep, soruşturma safhasında azami bir tutukluluk süresi olsun ki savcılık makamı dosyasını ona göre hazırlasın. Eğer o süreye kadar bir şey bulamadıysa da bu kişi tutuklu kalmasın.
Meclis’ten geçtiği takdirde yasalar geriye doğru işleyecek mi?
Cezayı hafifleten, kaldıran ya da bu konuda farklı düzenlemeler mutlaka geriye yürüyecektir.
Belirli bir mesleki kıdeme sahip hâkim ve savcılar için coğrafi teminat getirileceğini söylüyorsunuz, neden önemli?
Hâkim ve savcıların bağımsız ve tarafsızlık içinde karar vermelerini sağlayan en önemli unsurlardan biri “Verdiğim karardan dolayı herhangi bir farklı uygulamaya maruz kalmayacağım” inancıdır. Hâkim ve savcıların vicdanlarından başka selam duracakları hiçbir merci yok. Uyacakları tek yol haritası da anayasadır, hukuktur. Bu bir güvencedir. Bu arada her hâkim değiştiğinde, “Yeni geldim, dosyaya bakayım” diyor, 6-7 ay daha geçiyor. Bu aksaklığı da giderecek. 2019 Adli Yılı daha fazla normalleşme, daha fazla hukuki istikrar yılı olsun, 2019 milat olsun istiyoruz. Yargı, özellikle geçmişte yapılan HSK seçimleri nedeniyle çok ideolojik bir hal aldı. Seçim meselesi yargının içine girdikçe kamplaşmalar çıkıyor. Yargı, herkesin yargısıdır. Şimdi artık objektif kriterlerle hareket ediliyor.
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu,‘HSK’nın yapısı değişirse dolar 2 liraya düşer, yargı reformu kabul edilirse Demirtaş tahliye edilebilir’ dedi. Yorumunuzu alabilir miyim?
Sayın Feyzioğlu değerli bir hukuk insanıdır ama tabii her görüşüne katılmak mümkün değil, bu görüşüne de katılmıyorum. HSK’nın yapısıyla ilgili bir anayasa değişikliği oldu. Milletimiz bir tercih kullandı. Önceden FETÖ’nün bir projesi olarak, hâkimler kendilerini seçiyorlardı. Ve bunun sonuçlarını hepimiz yaşadık. Yargı, son anayasa değişikliğiyle Meclis’in ve Cumhurbaşkanı’nın belirlediği bir düzenlemeye kavuştu. Cumhurbaşkanı’nı halk seçiyor, Meclis’i halk seçiyor. Yargı da millet adına karar veriyor. Öyleyse milletin seçtikleri de HSK üyelerini seçsin. Yaklaşım bu. Demokratik meşruiyeti güçlendiren bir uygulamadır. Yargıyı rahat bıraksın herkes. Yargı, Türk milletinin yargısıdır. Göreceksiniz, Avrupa’da en iyi hukuk sistemine kavuşacak adımları atacağız.
Barış Akademisyenleri davasında Anayasa Mahkemesi’nin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye, hukuk çerçevesinde terörle mücadele ediyor. Bu konuda kamu görevlilerinden kaynaklı bir eksiklik varsa da kurumlarımız marifetiyle yargı mercilerince denetlenmektedir. Ancak polisimizi, askerimizi, öğretmenimizi şehit eden terör örgütleriyle mücadele eden devletimize karşı kabul edilemez ifadelerin kullanılmasını asla tasvip edemeyiz. Terör örgütüne aktif/pasif bir desteğin verilmesini bir temel özgürlük alanı olarak görmüyoruz. Bu belgenin bir insan hakları beyannamesi gibi kamuoyuna yansıtılmasını kabul edemeyiz. Anayasa Mahkemesi bir karar vermiştir. Bireysel başvuru hakkını açan AK Parti hükümetidir. Kararı tasvip etseniz de etmeseniz de Türkiye bir hukuk devletidir, Anayasa Mahkemesi kararı herkes için bağlayıcıdır.
İlk adımı ifade özgürlüğünde atacaksınız. Hak ve özgürlük alanlarını genişletecek düzenlemeler yapılacağını söylediniz. Adalet Bakanı olarak ifade özgürlüğünün sınırlarını nasıl çizersiniz?
Esasen insan olmanın doğuştan getirdiği haklar kişinin düşünme, ifade ve bunu yaşama hakkıdır. İnsan olmanın doğal sonucudur. İnsana niçin böyle yaşıyorsun, böyle düşünüyorsun diyemezsin. Nasıl istiyorsa öyle ifade eder, öyle yaşar. Hukuk devleti de bu hakkı korumakla yükümlüdür. Bu konuda engel varsa da devlet kaldırır. Ancak evrensel hukuka göre şiddeti öven, teşvik eden, yaygınlaştıran, insan onuruna yönelik hakaret elbette ki özgürlük değildir. Bunların dışında ifade özgürlüğü sınırlandırılamaz. Eleştirilerin de hiçbir zaman cezaya konu olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Mevzuatta böyle. Ama uygulamada bakıyorsunuz, üç hâkimli heyette bir hâkim farklı bakıyor. Yorum farklılığını üst mahkemeler değerlendiriyor. Reform paketinde ifade özgürlüğünün önünde uygulamalardan kaynaklanan engellemeleri kaldırmak için çalışma yaptık.
Üst mahkemeler dediğinizde akıllara ilk Cumhuriyet gazetecilerinin davası geldi. Örneğin karikatürist Musa Kart, 5 yıldan az, yani 4 yıl 8 ay ceza aldı, istinaf onayladı, hapiste. 5 yılın üzerinde ceza alanlar ise Yargıtay’a başvurabiliyor. Yani burada daha az ceza alan hapis yatıyor. Reform paketiyle birlikte düzelme olasılığı var mı?
Yürüyen davalarla ilgili bir şey söylemek istemem ama istinaf mahkemeleri yeni bir uygulama olduğu için çıkan ihtiyaçlara göre çözüm bulunuyor. Güncel davalardan bağımsız çalıştığımız bir konu. Diyelim ki; bir davada beş kişi yargılanıyor. Üç kişi istinafta kesinleşiyor, onlar cezaevine giriyor. Diğeri Yargıtay’da, 3-4 yıl bekliyor, hatta belki zaman aşımına uğrayacak. Daha fazla ceza alan cezaevine girmiyor. Hukuken bizi yaralayan bir durum, kabul edilemez. Hukuk herkes için öngörülebilir ve istikrar içinde olmalı. Bu çerçevede çalışmamızı başlattık. Meclis kabul ederse, Yargıtay denetiminden de geçtikten sonra infazın başlaması gerektiğine inanıyoruz.
Şiddet içermeyen bazı suçlardan hükümlü olan yaşlı, hamile ve çocukların cezalarına da yeni bir düzenleme geliyor mu?
Hafta sonu evde infaz gibi düşünün. Çocuğu, bebeği var ya da yaşlı, hamile gibi belli kriterlerle hâkimin takdirine bırakılacak şekilde farklı, çağdaş infaz yöntemleri tartışıldı, Avrupa uygulamalarına bakıldı. Meclis’in takdirine sunulacak.
AB karşısında Selahattin Demirtaş ya da Osman Kavala dosyaları nedeniyle zorlanıyor musunuz?
Şu zorluğu var İpek Hanım: Hâkim ve savcılar kararıyla konuşuyor. Dosyayı görmeden herkes bir yakıştırma yapıyor. Geçenlerde gördük, bir kişiyle ilgili “Nasıl tutuklanmaz” deniyor. İki ay önce tutuklanmış oysa. Yani dosyayı bilmeden konuşanlar oluyor. Elbette her mahkeme kararı kamunun denetimine, eleştirisine açıktır. Türkiye karşıtı söylemler haksızlık, Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye 15 Temmuz hain darbe girişiminde demokrasisini, hukukunu ayakta tutmuş olan bir ülke. Yine eksiklerini Avrupa Birliği ile birlikte tamamlama iradesi göstermiş ki bu çalışma, bu reform da bunlardan biri. Bu konularda yapıcı eleştiriyi elbette dikkate alırız, ama haksız ithamların da bir geçerliliği yok.
Yargının FETÖ’den tamamen temizlendiği söylenebilir mi?
Tamamen temizlendi demek çok iddialı olur. Çünkü FETÖ elebaşının “Avukat tutmayacaksınız; hâkim, savcı tutacaksınız” yaklaşımıyla yargıya özel önem vermiş bir örgüt. Asker, emniyet, yargı üzerinde çok kripto çalışma yaptılar. 15 Temmuz’dan sonra hukuk çerçevesinde gereken yapıldı. Her türlü soruşturma titizlikle sürdürülüyor. Bu kripto bir örgüt olduğu için gizleniyor. Dolayısıyla bu konuda zafiyete ve rehavete düşmeden sürekli teyakkuzda olmak lazım. Bunu da kurumlarımız takip ediyor. Ama şunu söyleyeyim: Önceden bu sınavlara soru çalarak girilirken, şimdi Anadolu’nun evlatları alnının teriyle giriyor.
Yargı mensuplarının insan haklarına ilişkin duyarlılık ve farkındalığını nasıl arttıracaksınız?
Hukuk devleti, bütün işlem ve eylemlerin yargı denetimine açık olduğu ve hukuk çerçevesinde gerçekleştiği devlettir. En önce kamu görevlileri bu hukuk çerçevesine uymakla mükelleftir. Yargı mensuplarımızın büyük bir gayreti söz konusu. Ancak insan hakları ve özgürlükler konusundaki içtihatlar hem Türkiye’deki iç hukukta hem de AİHM’de sürekli değişiklik göstermekte ve oradaki gerekçeler insan hakları perspektifini ortaya koymakta. Bu nedenle hâkim ve savcılarımızla insan hakları dersleri, insan hakları uygulaması, AİHM, yüksek mahkeme içtihatlarının paylaşımı gibi çalışmalarımız oluyor. AYM, AİHM kararlarının da hâkim ve savcıların performanslarında bir kriter olacağını söyleyebilirim. Biz bir farkındalık oluşturmayı hedef bildik. Aslolan özgürlüktür, kısıtlama istisnadır. Bu yaklaşımla esasen yargılama süreçlerinde de özgürlüğün asıl olduğu dikkate alınmalı ve temel bir özgürlük alanı olmalı, bu çerçevede düzenlemelerimiz var. Özgürlüğü güvenliğe, güvenliği özgürlüğe feda edecek bir durum söz konusu değil. Özgürlük ile güvenlik, uyum ve denge içinde olduğunda hukuk üstün ve galip gelir. Takipçisi olduğumuz farkındalık düzeyi budur.