Uzun süre ‘pasif muhalefet'le eleştirilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’a yürüme kararı aldığında takvimler 14 Haziran’ı gösteriyordu. Referandum sonrasında sonuçların gerçeği yansıtmadığını ve süreçte hukuksuzluk yapıldığını savunan yüz binlerce kişinin tepkisine hedef olan CHP Genel Başkanı, ‘acaba gerçekten yürürler mi, hükümet yürümelerine izin verir mi, Berberoğlu bırakılırsa geri çekilirler mi, bir şeyler değişir mi, buradan bir sonuç çıkar mı’ sorularıyla beraber bir perşembe günü sabah 11.00’de Ankara’daki Güvenpark’tan yola çıktı. İlk gün için Kılıçdaroğlu’nun etrafında bir araya gelen yaklaşık 10 bin kişi, CHP Genel Başkanı’nın bir ağacın altında verdiği 10 dakikalık mola dışında neredeyse hiç durmadan 20 kilometreden fazla yol aldı.
Yürüyüşü başından beri takip eden Hürriyet foto muhabiri Selahattin Sönmez’in basın otobüsünde sık sık söylediği gibi ‘kervan yolda düzüldü.' Yaşanan aksilikler ve sıkıntılar yolda olmanın verdiği imkanlar dahilinde çözülürken, daha önce hiç kimsenin benzeri bir deneyimi olmaması bazen sıkıntılara yol açtı, bazen de yaratıcı çözümler yarattı.
Ankara’dan başlayarak Bolu, Düzce, Sakarya, Kocaeli kentlerinden geçen Adalet Yürüyüşü, cuma günü itibariyle İstanbul sınırlarına girdi. Adalet Yürüyüşü’nün 24 gününde yaşananların öne çıkan bölümleri şöyle:
Yürüyüşten bir gece önce yaptığı açıklamada, adalet talep eden herkesin yürüyüşe davetli olduğunu belirten Kılıçdaroğlu’nun çağrısı çok farklı kesimlerden cevap buldu. Saadet Partisi, Has Parti ve Mazlumder’in kuruculuğunu yapan ve şubat ayında KHK’yla üniversitedeki görevinden atılan Prof. Dr. Cihangir İslam yürüyüş boyunca Kılıçdaroğlu'nun özel doktorluğunu yaparken, 12 Eylül 2010'da yapılan anayasa değişikliğine ’Yetmez ama evet’ diyerek AKP'ye destek verenler de, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanan Hava Harp Okulu öğrencisi oğlu için yürüyen Veysel amca da, açlık grevlerinin 123. gününü cezaevinde geçiren Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın sesini duyurabilmek için Ankara’daki dükkanını kapatıp yollara düşen kuruyemişçi Hıdır Aydın da, ’sırf siz duş alasınız diye evimi açmak için yazlıktan geri döndüm’ diyen Kocaelili ‘laikçi teyze’ de adalet arayışının bir parçasıydı.
CHP flamaları ve sembollerinin kullanılmadığı, tek sloganı ‘Hak, hukuk, adalet’ olan yürüyüş; Türkiye’de adalet olmadığını düşünen yüz binlerce insan için taleplerini dillendirebilecekleri bir zemin oldu.
Otobüsle 5-6 saatte alınan yolu, 24 günde yürüyen adalet arayışçıları arasında günlerin ilerlemesiyle birlikte yatılı okulda ya da askerlikte yaşanana benzer bir dayanışma duygusu gelişti. Zamanla yürüyüş kortejindeki en ufak değişikliği bile fark edebilecek kadar deneyime sahip olan, günlerini ve gecelerini Adalet Yürüyüşü’nde geçiren başta Kılıçdaroğlu olmak üzere düzenli katılım gösteren milletvekilleri, danışmanlar, görevliler ve gazeteciler arasındaki sınırlar, geride kalan kilometrelerle birlikte kayboldu.
Milletvekilleri de herkes gibi yemek almak için sırasına girerken, ilk günlerde sıklıkla duyulan ‘başkanım, vekilim’ gibi sıfatlar zamanla yoğunluklarını yitirdi. Hitaplar yumuşarken, hal hatır sormalar, sıra beklememek için sandviç bölüşmeler, fazladan çay alıp da geçerken tanıdıklara uzatıvermeler günlük rutinler haline geldi.
Yürüyüş boyunca farklı CHP'li belediyeler yeme-içme, konaklama ihtiyaçlarını karşıladı. Ekmek arası peynir, 24 günün ardından yürüyüşçülerin büyük bir kısmı için en azından bir süre görmek istemedikleri bir öğün haline geldi. Çayın demlenme hızı, verilen yemeklerin lezzeti, ikramların çeşitleri gibi başlıklarda belediyeler arasında oylamaların yapıldığı zamanlar bile oldu. Öğle molalarındaki yemek dağıtımlarında alana varılmasının ardından ilk etapta uzun kuyruklar oluşurken; ilk açlığın geçmesinin ardından kimse açıkta kalmadı. D-100 karayolunun kapatıldığı ilk gün yemek araçlarının geçişine izin verilmemesi sebebiyle gerçekleşen birkaç saatlik gecikme, yürüyüşçülerin karınları gerçekten acıkarak masaya oturduğu nadir günlerden biriydi.
Duş alamamak, düzenli katılımcıları en çok zorlayan meselelerden biri olurken; bazı noktalarda su tankerleri, bazı noktalarda da su damanacaları devreye girdi. Her mola yerine taşınan tuvalet karavanları ise yürüyüşün en keyifli yerlerinden biriydi. Yol üzerinde tuvalet ihtiyacını nasıl gidereceği konusunda endişeleri olan katılımcılar, bu seyyar kabinlerde klima ve müzik servisiyle karşılaştı.
'CHP halka inemiyor' söyleminden yürüyüşe...
Normalde takım elbise ve kösele ayakkabıyla TBMM koridorlarında görülen vekiller, bir anda kendilerini ‘sivil’ hayatta buldu, ‘CHP halka inemiyor’ söylemi, en azından son 24 günde ağırlığını kaybetti. Yürüyüşün en aktif, en enerjisi bitmeyen isimlerinden biri olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, elinden düşürmediği megafonuyla kaç kilometre yürünmüş olursa olsun katıldığı halaydakilerin ağabeyi oldu.
"Halkın doktoru" CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker mola esnasında yaklaşık bir saat tuvalet sırası beklerken, İzmir Milletvekili Musa Çam gönüllülerle birlikte kortejin arkasında kalan yaşlıların otobüslere bindirilmesini organize etti. Yürüyüşte 20 kilodan fazla zayıflayan ve oldukça gergin bir iş olan kortejin başının düzenlenmesi görevini günlerce devam ettirirken bile "babacan" tavrını yitirmeyen CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer de kısa sürede ismini bilmeyen birçokları tarafından 'pehlivan vekil' olarak anılmaya başladı.
Arkada bırakılan kilometrelerin artmasıyla birlikte yürüyüşte ne kadar süreyle bulunulduğu, hem milletvekilleri hem de katılımcılar arasında bir ‘kıdem’ meselesine dönüştü. İlk günden bu yana yürüyüşte olan vekiller, arada sırada gelip de güneşten yanmamış beyaz tenleriyle kameralara poz veren diğerlerini dudaklarının kenarına ilişen müstehzi tebessümlerle izlerken, sadece 24 saati değil yirmi dörtlerce saati bir arada geçiren, sıcağı, soğuğu, yağmuru, yorgunluğu, açlığı ve daha birçok şeyi birlikte yaşayan ‘müdavimler’ ile sabahları otobüslerle gelip, konaklama alanına varılmasının ardından dönenler ya da kentlerinden geçen yürüyüşe destek vermek için gün içinde uğrayanlar arasında tatlı bir açı oluştu. Daha deneyimli olanlar, günübirlikçilere mola alanlarındaki işleyiş ve güneşten korunma yöntemleri konusunda tavsiyeler verirken; evlerinden gelenler ise sürekli yürüyüşte olanlara kıyafet ve gıda temin etti. Kamp alanlarında konaklayanları evlerinde ağırlamak için çok sayıda kişi gönüllü oldu, zaman zaman da çamaşır yıkama ve duş sağlama hizmetlerinde bulunuldu.
Ankara’dan İstanbul’a doğru adım adım ilerleyen adalet yürüyüşçüleri, özellikle Sakarya öncesinde otomobil yolculuklarının perdelediği doğal güzelliklerin tadını çıkardı. Köroğlu’nun diyarındaki mola ve konaklama alanlarındaki manzara nefes keserken, Bolu Dağı’nı yürüyerek çıkıp inmiş olmak birçok yürüyüşçü için unutamayacakları, ‘İleride çocuklarıma anlatacağım, inanmayacaklar, baba sen deli misin diyecekler’ dediği bir anı oldu.
Bolu Dağı inişindeki sisli ve kapalı hava ise özellikle foto muhabirler için bulunmaz Hint kumaşıydı. Objektifler bir o yana bir bu yana çevrilirken, yürüyüşte sadece birkaç kez gerçekleştirilen ve görüntü açısından çok önemli olan ‘Kılıçdaroğlu’nun tek başına yürütülmesi’ organizasyonlarından birinin de bu aralığa gelmesi, basın otobüsünün görsel kanadında bayram havası estirdi.
Yürüyüşte bayramın sadece havası da yoktu. Arefe günü Bolu girişine ulaşan yürüyüşçüler, Ramazan Bayramı’nın ilk gününü de birlikte geçirdi. Kılıçdaroğlu’nun bayram namazına gitmesiyle başlayan gün, konaklama alanındaki toplu bayramlaşmayla devam etti. Yürüyüşçülerin ‘Kemal baba’ diyerek seslendiği CHP Genel Başkanı ve eşi Selvi Kılıçdaroğlu, tek tek herkesle tokalaşarak bayramını kutladı.
Yürüyüş güzergahı üzerinde yer yer protestolar yaşanırken, ilk günden itibaren akılların bir köşesindeki yerini hiç kaybetmeyen ‘gerginlik yaşanır mı’ sorusu güvenlik güçlerinin önlemleri ve katılımcıların sakin tavrı sayesinde önemli bir olay yaşanmaksızın atlatıldı. Düzce’ye yaklaşılırken bir kahvehanenin önünde biriken kalabalık bir protestocu grubunun önünden bütün yürüyüş kitlesinin ‘İyi bayramlar’ dilekleri ve ‘Hak, hukuk, adalet’ sloganlarıyla geçmesi ise, yürüyüşçülerin ‘provokasyonlar’ karşısında nasıl bir tutum takınması gerektiği konusunda ön açıcı oldu. Sonrasında da yapılan anonslarda sık sık protestolar karşısında benzer şekilde davranılması çağrısı yapıldı, katılımcılara dağıtılan 12 maddelik ’Adalet Yürüyüşü Temel Kuralları’ kılavuzunda da aynı noktaya dikkat çekildi. Birkaç ufak gerginlik yaşansa da yürüyüş, İstanbul il sınırına kadar sakin bir şekilde ulaştı. Yer yer destek ve protesto eylemlerinin yan yana yaşandığı bile görüldü.
Mevsim normallerinin altında seyreden haziran havasında başlayan yürüyüş, Kızılcahamam civarında güzergahın ilk yağmuruyla karşılaştı. Sırılsıklam olan yürüyüşçülerin imdadına tek kullanımlık naylon yağmurluklar yetişirken; dağıtım noktalarında sona kalan bazıları ise büyük, siyah çöp poşetlerinden yararlandı. Yağmura uygun olmayan şekilde yola çıkan yürüyüşçülerin bir kısmı ayaklarına da poşetler geçirirken, su alarak kokmaya başlayan ayakkabılar ise otobüslerin üzerinde kurumaya bırakıldı.
Yer yer esen rüzgarla birleşerek dondurucu bir hal alan yağmurun ardından yürüyüşçüler 50 dereceye yaklaşan sıcakla karşı karşıya kaldı. Sıcaklıkların artmasıyla birlikte yürüyüşte başlangıç saatleri sabah serinliğine çekildi, öğle molaları uzatıldı ancak yine de yaş ortalamasının yüksek olduğu kalabalığın arasından çok sayıda kişi fenalaştı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl ve CHP Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız da rahatsızlananlar arasındaydı.
Yürüyüşün ‘müdavimlerinin’ büyük bir kısmı, gün boyu güneş altında yol almaları sebebiyle renk renk, desen desen 'amele yanığı' diye tabir edilen biçimde kısmen bronzlaşırjen mola çıkışlarında toplu şekilde güneş kremi sürmek ritüeller arasında kısa sürede yerini aldı.
Yürüyüşçüler, güneş kreminin yanı sıra kas ağrıları ve su toplamalarına karşı uyguladıkları yöntemler konusunda da sık sık birbirlerine yardımcı oldu. Ayakları tuzlu suya koymak, altlarına limon sürmek ve ayakkabıları giymeden önce pudra kullanmak öne çıkan yöntemler olurken, AKP İstanbul Milletvekili ve anayasa profesörü Burhan Kuzu’nun sosyal medyaya taşıdığı Kılıçdaroğlu’nun ayakkabılarını da birçok yürüyüşçünün ayağında görmek mümkündü. Tüm önlemlere rağmen kas ağrıları ve ayakların su toplaması yürüyüşçülerin en büyük sorunlarından oldu. ‘Halkın doktoru’ Şeker liderliğindeki CHP’li doktor milletvekilleri sık sık ne yapılması gerektiğine dair uyarılarda bulundu, yürüyüşçülerin büyük bir kısmı da geçen 24 günün ardından ayak sağlığı konusunda gerçek birer uzman haline geldi.
Kılıçdaroğlu’nun ‘Sabredecek bir şey kalmadı’ diyerek haber verdiği yürüyüş kararı, ilk duyulduğu anda sabrı çok daha önce tükenenlerde alaycı bir gülümsemeye sebep olmuştu, ancak ana muhalefet partisi liderinin sokağa inme kararı, kafasını sağdan sola döndürse azar işitecekmiş gibi hisseden birçok kişi için yeniden heyecan ve umut duymanın aralandığı bir kapı oldu. Aralanan bu kapıdan girmek, ileriye bakarken kafasını biraz daha dik tutmak için yıllık izninin tamamını kullanan, ilk günün heyecanını görüp de Ankara dışından kalkıp gelen, eşi güvenlik kaygısıyla gitmesine izin vermediği için kapıyı çarpıp çıkan ama ‘Hele bir İstanbul’a varalım da, dönerken bir çiçek yaptırıp hanımın gönlünü alırım’ diyen yüz binlerce kişi, Maltepe’ye varılmasıyla birlikte adil bir düzene ulaşamasa da adalet arayışının meşru bir talep olduğunu adım adım katedilen 420 kilometreyle birlikte bir kez daha hatırladı, hatırlattı.
Bilinen hikâyedir; Yahya Kemal "Ankara'nın nesini seversiniz" sorusuna, "İstanbul'a dönüşünü" cevabını verir. Ankaralıların da aynı soruya "Yahya Kemal'in İstanbul'a dönüşünü" karşılığını verdiği rivayet edilir ama CHP, gönül verenlerine, bir dönem milletvekilliğini de yapan Yahya Kemal'in ifadesiyle İstanbul'a en uzun, en sevilen, en unutamayacakları dönüşünü yaptırdı.
Göz gördü, sağır sultan duydu; Ankara'dan İstanbul'a adalet arayan bir kervan geçti...
*Fotoğraflar: Gonca Tokyol