Eski HEP milletvekili Mahmut Alınak, "polise hakaret ettiği" iddiasıyla girdiği Kars Cezaevi'nden mektup gönderdi. Mektubunda, cezaevindeki insanlık dışı koşulları anlatan Alınak, "Türkiye bir diktatörlüktür ve cezaevleri de 'Azrail’in bile çaresiz kaldığı' zulümhanelerdir" dedi.
Eski HEP milletvekili Mahmut Alınak, 2008'de bir müvekkiline işkence yapan polislere, "Bu canavarlık, hayvanca bir uygulama" dediği gerekçesiyle hakkında verilen 14 ay 10 gün hapis cezası sonucu 9. kez cezaevine girdi.
Polislere "hakaret" ettiği suçlamasıyla cezaevinde bulunan Alınak'ın, Kars cezaevinden gönderdiği mektup şöyle:
'Adalet Bakanı'nı cezaevine kapatmalı'
Solgun ışığında yazıyorum. Yattığım ranzanın alaca karanlığında ne bir yazı yazılabilir, ne de bu yazıyı koyulduğum cezaevinin üstündeki ranzanın demir parmaklıklarla gölgelenmiş bir şey okunabilir. Adeta ağız ağıza yattığımız otuz iki kişilik koğuşta ya da cezaevinin herhangi bir yerinde üstünde yazı yazılabilecek bir masa veya sehpa yok. Dert değil, imkansızlıklarla boğuşmaya alışkınız. F tipinde olduğu gibi dizimizde de yazarız yazılarımızı. Mesele, buradaki bir mahpusun dahice bir tanımlamayla, "Azrail bile çaresiz kalır" dediği Türkiye Cezaevlerinin genel panoramasıdır.
Sözde (!) Milletvekili olduğum yıllarda, hakim ve savcıların stajyerliklerinin iki ayını kapalı cezaevlerinde, mahpuslarla aynı şartlarda geçirmelerini Meclis’e teklif etmiştim. Bu teklifle hakim ve savcıların, cezaevlerine kapattıkları insanların çektikleri çileleri onlarla yaşayarak görmelerini, empati kurmalarını ve aynı cefayı kendileri de çekerek ileride verecekleri kararlarda özenli davranmalarını amaçlamıştım. Teklif tahmin edileceği gibi reddedildi.
İnsanlara ve hatta hayvanlara bile reva görülemeyecek muamelerin yapıldığı cezaevleri üzerine düşünürken, şimdilik adalet bakanlarını bir haftalığına cezaevine kapatmaktan başka bir tedbir gelmedi aklıma. Belki o zaman kalp gözleri ile bakarlar kendi eserleri olan bu zulümhanelere…
Kandıra Cezaevi'nde yatarken, bir vahşet olan o çıplak aramalara dikkat çekmek için Recep Tayyip Erdoğan’a yollamak istediğim, ancak cezaevi yönetimince engellenen bir telgrafta, "Türkiye Cezaevleri’nde insanlık ölmüştür" demiştim.
Şu hale bakın! Şimdi yatmakta olduğum cezaevindeki bir blokta 140 kişiye bir banyo ve iki tuvalet düşmektedir. Mahpuslar sabahın köründe tuvaletlerin önünde uzun kuyruklar oluşturuyorlar. Adalet Bakanı sabah daha gün ışımadan tuvalet kuyruğunda beklemenin ve kapıda uzun bir kuyruk varken tuvalette ihtiyaç gidermenin ne büyük bir zulüm olduğunu elbette bilemez. O da önceki bakanlar gibi vicdanları taşlaşmış bürokratlara bırakmış cezaevlerini…
Konuyu dağıtmadan birkaç cümleyle şuan yatmakta olduğum cezaevini anlatmak istiyorum. B blok, prefabrik bir binadır, kışın Kars’ın o dondurucu soğuklarında terleme yapan tavandan yataklara su damlamakta, mahpuslar soğuk kış gecelerini bu ıslanmış buz gibi yataklarda geçirmektedirler. Cezaevi kanalizasyona bağlı değil, açıkta akan lağım, yemekhane ve koğuş duvarlarının dibinde katran karası bir göle dönüşmüştür. Cezaevi şebeke suyuna bağlı değil, su ihtiyacı bu lağım gölünün birkaç metre ötesindeki kuyudan karşılanıyor. Mahpuslar kuyunun lağım suyuna karışmasından tedirginler.
Sık sık enfeksiyon kapıp hastalandıklarını söylüyorlar. Cezaevi, tüm gün ve gece lağım kokusunu solumaktadır. Lağımdan beslenen coşmuş sivrisinek ve karasinek ordusu yemekhane ve koğuşlarda cirit atarak mikrop saçmaktadır. Yemekler her cezaevinde olduğu gibi burada da kalitesiz ve yetersizdir. Mahpuslar ve aç kalmaktan şikayet ediyorlar. Cezaevi personelininde aynı ölçüde yediği yemeklerle bir kedi yavrusu bile doymaz. Sigara içen bir mahpus en az 300 lira harcamak zorundadır. Gençlerden birinin incecik bileklerini göstererek "kırk günde on kilo zayıfladım" diye yakınması içimi acıttı, beni insanlığımdan utandırdı. Parası olmayanlar, Türkiye Cezaevleri’nde açlıktan ölmüş sayılır.
Yarınlar kimin için ne sürprizler hazırlıyor bilinmez! Cumhurbaşkanları, Başbakanlar ve Bakanlar da cezaevlerine girer. Artık herkes biliyor ki, bir ülkede demokrasinin var olup olmadığı cezaevlerine bakılarak anlaşılmaktadır. Cezaevleri, birer işkencehane olan bir devlet yönetiminin demokrasi iddiası apaçık sahtekarlıktır. Demokrasi ne zaman ki cezaevlerine gelir; işte o zaman o ülkede demokrasiden söz edilebilir.
İnsanlık, din, iman laflarını ağızlarından düşürmeyenler, önce; kendi eserleri olan cezaevlerine, sonra da "gavur" dedikleri, Almanya’nın Manhaim Cezaevi’ne baksınlar. Baksın ve utansınlar.
Evet, koparılan tüm demokrasi yaygaralarına rağmen, ortada çıplak bir gerçek var: Türkiye bir diktatörlüktür ve cezaevleri de o dahice sözle "Azrail’in bile çaresiz kaldığı zulümhanelerdir". Türkiye cezaevlerinde uygulanan kör şiddet bir devlet politikasıdır. Hakkını arayan toplum üzerinde estirilen terörün yoğunlaşmış halidir. Cezaevleri bu haldeyken, halkın cebinden beslenen sözde milletvekilleri nasıl rahat uyku uyuyabiliyorlar, merak ediyorum.
Mahmut Alınak
Kars Açık Ceza İnfaz Kurumu"