"Adı yolsuzlukla anılan eski bakanlara, 'Konuşmayın, unutulur' dendi"

"Adı yolsuzlukla anılan eski bakanlara, 'Konuşmayın, unutulur' dendi"

Sözcü yazarı Saygı Öztürk, ABD'nin İran'a yönelik ambargosunu deldiği iddiasıyla tutuklanan ve ardından 'tanık' olmayı kabul ederek ifade veren Türk-İran asıllı iş adamı Reza Zarrab'ın öne sürdüğü iddialara "Yalan" denerek işin içinden çıkılamayacağını söyledi. Zarrab'ın hakkında rüşvet” suçlaması bulunan eski bakanların, "Biz hesabımızı TBMM Soruşturma Komisyonu'na verdik, aklandık” diyerek "rahatlık" içinde olduğunu ifade eden Öztürk, konuya ilişkin söz konusu kişilerin ya kendilerinin konuşmak istemediğini ya da 'birileri' tarafından "Konuşmayın, unutulur" dendiğini ifade etti.

Tanık olarak aktıldığı "ABD, Hakan Atilla'ya karşı" davasında ifade eren Zarrab, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’a rüşvet verdiğini, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı, Enerji Bakanı Berat Albayrak’tan ve dönemin AB Bakanı Egemen Bağış'tan yardım aldığını iddia etmişti.

Saygı Öztürk'ün, "Onlara 'Konuşmayın unutulur' denildi" başlığıyla (10 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle: Bir zamanlar “hayırsever vatandaş!” olarak madalyayla ödüllendirilen İran asıllı Reza Zarrab'ın itirafları için “yalan” demekle işin içinden çıkılmaz. Çünkü benzer iddialar savcılık fezlekesinde de yer alıyordu.

Hakkında “rüşvet” suçlaması bulunan eski bakanlar, “Biz hesabımızı TBMM Soruşturma Komisyonu'na verdik, aklandık” rahatlığı içinde… Onlardan konuşmak isteyen birine, “Daha önce olduğu gibi 3-5 gün yazılır, konuşulur, sonra unutulur” denildi ve “konuşmaması” istendi. İktidar ile muhalefet arasındaki yolsuzluk kavgasında hep siyasi unvanı olanlar konuşuyor. Ülkemizin bu konuda yetişmiş az sayıdaki uzmanı ise geri planda ve derin bir suskunluk içinde… Ya kendileri konuşmak istemiyor ya da birileri tarafından özellikle konuşturulmuyor.

Köşk'te yolsuzluk

Aklıma ilk Dr. Recep Sanal ile Bülent Tarhan, C.E. gibi denetim alanında uzmanlaşmış, büyük yolsuzlukları çıkarmış dürüst kamu görevlileri geliyor.

Dr. Recep Sanal Mülkiye Başmüfettişi ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Üyesi olarak çalıştığı yıllarda çok kritik soruşturmalara imza attı. Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanlığı döneminde Devlet Denetleme Kurulu (DDK) üyesi olarak atanması bile Köşk'teki bir yolsuzluk iddiasının soruşturması sonrasında gerçekleşti. Ahmet Necdet Sezer'in Cumhurbaşkanlığı döneminde, kamu bankalarını soyanların peşine düştü. Yetim hakkı yiyenlerin burnundan fitil fitil getirdi. Ona verilen her soruşturma görevi, hırsız şüphelilerin korkulu rüyası haline geldi. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı'na atanmasından sonra ilk uzaklaştırılanlardan biri de Recep Sanal oldu. İYİ Parti'nin kurucuları arasında Recep Sanal'ın olması, yolsuzluklarla kararlı bir mücadelenin işareti olarak da görülmeli… 

Tarumar edilince

Yolsuzluklarla mücadele konusundaki bu deneyimli isim, yolsuzlukların nereden kaynaklandığını şöyle anlattı:

“Devletsiz millet olamayacağı gibi denetimsiz devlet de olmaz. Bu konuda ahkam kesenlerin hemen hiçbiri, hayatında basit bir yolsuzluk soruşturması dahi yapmış değildir. Kamudaki yolsuzluklarla mücadele, esas olarak denetim birimlerinin alanıdır. Bu alanın uzmanları ise soruşturma müfettişleridir. Onların adliyeye gönderdikleri raporlar, cumhuriyet savcıları tarafından iddianameye çevrilerek, hakimlere emanet edilirdi.”

Şunu biliyoruz, son 15 yılda devletteki denetim birimleri harap edildi. Teftiş kurulları kaldırılarak yolsuzlukların önünün açıldığını, bu işin uzmanları da söylüyor. Kaldırılan Teftiş Kurulu, rehberlik birimine dönüştürüldü. İktidar yandaşı olmayanlar ya emekliliğe zorlandı ya da baskılandı, sindirildi, susturuldu. Müfettişler etkisizleştirilince, kamu kurumları denetimsiz kaldı. Denetim birimlerinden sonra adalet teşkilatı da tarumar edildi. 

Serves, şöhret aracı

Öyle bir dönem geldi ki, soru çalanları savcı, cevap çalanları hakim yapan bir zihniyet yargıya hakim oldu. Yolsuzlukla mücadele eden namuslu savcılar sustu, dürüst hakimler sindi. Kamu ihalelerindeki yolsuzluk iddialarının üzerine kararlılıkla gidilmedi. Kuşkusuz bu duruma gelinmesinde siyaset kurumundaki kirliliğin de etkili olduğu söylenebilir.

Unutmayalım siyaset, servet ve şöhret edinme aracı haline dönüştürülünce milletçe rüşvet ve yolsuzluk çamurunda boğulunur. Siyasette kirlenme yaşandığında da tüm Türkiye kirlenmiş olur. Her biri yolsuzlukla mücadelenin uzmanı ve devletin “karakutusu” olan denetim elemanları, üzerlerindeki baskıyı atarak bir konuşmaya başlarsa, inanın yer yerinden oynar. Dürüst ve şeffaf bir yönetim oluşturmak, yolsuzluklarla mücadelenin esasıdır. Bu görev de öncelikle Türk seçmenine düşüyor.

Gösterin belgesini

Bakın, ABD'de, Türkiye'de siyasetçilere, bürokratlara verilen rüşvetler konuşuluyor. 17 Aralık'ı kimin çıkardığından, ortaya konulan bilgi ve belgelerin gerçek olup olmadığı ele alınmalıydı. Bunun üzerinde hiç durulmadı. Bir avuç dolar uğruna Reza Zarrab misali casusların, sahtekarların “önüne yatan”, onun emrine giren siyasetçi ve bürokratlar bu görevlerden arındırılmadıkça, ülkemiz lağım çukuruna dönüşür.

Muhalefet bir iddiayı gündeme getirdiğinde hükümet yetkilileri “göster belgeni” diyor. Eğer iddiaları soruşturacak müfettiş görevlendirmezseniz, olayları yargıya taşımazsanız bunların belgesi mi olur? Yolsuzluğun, rüşvetin üzerine kararlı bir biçimde gitmek istiyorsanız, bunu yapacak, temiz bir toplum için neler yapılması gerektiğini gayet iyi bilen yetişmiş kadrolar var. Siz yeter ki yol verin…