15 Temmuz darbe girişiminde Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) Hava Kuvvetleri imamı olduğu öne sürülen Adil Öksüz'ün gözaltında olduğu sırada telefonunun başkaları tarafından kullanıldığı iddia edildi.
Hürriyet'ten Sedat Ergin'in "Adil Öksüz’ün telefonundan konuşan başkası mıydı?" başlığıyla (8 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Bu köşede 21 Temmuz 2017 tarihinde çıkan “Adil Öksüz ve Aile Boyu Darbeciler” başlıklı yazım Ankara’daki iki ayrı darbe davasında yargılanmakta olan bir ailenin üç ferdinin durumunu konu alıyordu.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu’nda şube müdürü olarak çalışan Hasan Balcı, Akıncı Üssü davasının sanıkları arasında yer alıyor. Büyük oğlu Binbaşı Gökhan Balcı ise Genelkurmay Ana Karargâh iddianamesinin sanıklarından. Küçük kardeşi MAK timi görevlisi Üst Çavuş Halil Burak Balcı da babasıyla birlikte Akıncı davasında yargılanıyor.
Görev yeri Tekirdağ olmakla birlikte geçici görevle Ankara’ya gelen Binbaşı Balcı,15 Temmuz gecesi sivil kıyafetle gittiği Genelkurmay’da elinde uzun namlulu bir tüfekle darbecilerin safında çatışmaya girmiştir. Balcı’nın bu faaliyeti ana karargâh iddianamesinde yer alan güvenlik kamerası kayıtlarında izlenebiliyor.
Kardeşi Burak Balcı ise Konya’daki MAK timinde görevli olmakla birlikte 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nün güneybatı nizamiyesinde elinde makineli tüfekle tam teçhizatlı bir şekilde ortaya çıkmıştır. İddianameye göre Balcı, “Bu benim savaşım” diyerek olay yerini terk eden Yüzbaşı Özkan Hekin’i silahıyla ateş açarak vurmuştur. Balcı ise havaya ateş ettiğini söylüyor.
Baba Hasan Balcı ise ‘Hava Kuvvetleri imamı’ Adil Öksüz ile 17 Temmuz 2016 tarihinde telefonda üç kez görüştüğü gerekçesiyle tutuklanmıştır. Tutuklama gerekçesi, Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun Öksüz’ün telefon kayıtları üzerinde hazırladığı HTS raporunda, kendisinin Balcı’yı 17 Temmuz’da saat 15.15, 15.20 ve 15.25’te olmak üzere üç kez aradığının saptanmış olmasıdır.
Adil Öksüz ile Hasan Balcı’nın telefonları arasında temasın gerçekleştiği hususunda şüphe yoktur. Ancak dikkatime gelen bazı bilgiler, bu temasta farklı bir durumun yaşanmış olabileceğine işaret ediyor. Buna göre, Öksüz’ün telefonunu kullanarak Balcı’yı arayan kişi, Akıncı Üssü’nde yakalandıktan sonra Ankara Batı Adliyesi nezarethanesine getirilen ve Öksüz’ün yakınında oturmakta olan küçük oğlu Burak Balcı’dır.
Nitekim Hasan Balcı, 23 Eylül 2016 tarihinde tutuklandıktan iki hafta sonra 7 Ekim’de Ankara 9. Sulh Ceza Hâkimliği’ne verdiği dilekçede 17 Temmuz’da oğlunun kendisini nezarethanede tanımadığı bir kişinin telefonundan üç kez aradığını söylüyor.
Bu bilginin kontrolünü Adil Öksüz’ün serbest bırakılması konusunda 23 Haziran 2017 tarihinde hazırlanan iddianame üzerinden yapmaya çalıştım. Bu iddianameye göre, Öksüz, 16 Temmuz’da Akıncı Üssü civarında açık arazide gözaltına alındıktan sonra Kazan İlçesi Kışla Jandarma Karakolu’na götürülmüş, 17 Temmuz’da sabah 05.00’te Ankara Batı Adliyesi’ne getirilmiş ve sorgulaması 18 Temmuz günü sabahın erken saatlerinde sonuçlanmıştır. Öksüz, ardından serbest bırakılmış, sonra da sırra kadem basmıştır.
İddianamede Öksüz Batı Adliyesi’nde iken yaşanan bir olay hakkında şu bilgiye yer veriliyor:
“Darbeye teşebbüs eden şüphelilerin Ankara Batı Adliyesi nezarethanesine konulduktan sonra şüpheli (Başçavuş) Osman Gök’ün Adli Öksüz’e ait olan telefonu, nezarethanede bulunan kişilere sorgu esnasında varsa tanıdık avukatlarını araması için önce Adil Öksüz’e verdiği, Adil Öksüz’ün telefonla konuştuktan sonra bu telefonu nezarethanede bulunan başka bir şüpheliye verdiği, bir kaç kişinin bu şekilde Adil Öksüz’e ait telefonla nezarethane içerisinde görüştüğü, bu görüşmeden sonra Adil Öksüz’e ait olan telefonun alınarak yine Adil Öksüz’ün eşyalarının olduğu poşetin içerisine konduğu...”
Hasan Balcı da dilekçesinde oğlu nezarethanede iken bir Jandarma Kıdemli Başçavuş’un “Mahkemeye çıkacaksınız, avukatınız varsa arayabilirsiniz” dediğini, yanlarında telefonları olmayınca orada gözaltındaki bir şahsın ‘Benim telefonum var’ diyerek poşet içinde muhafaza altında tutulan telefonunu görevlilerden istediğini, başçavuşun da telefonu verdiğini anlatıyor. Oğlu dahil olmak üzere nezarethanedeki bazı şahıslar bu telefonu kullanarak dışarıyla konuşmuştur. Balcı, “Oğlum da aynı telefon ile beni arayarak bana avukat tutmamı istedi. Üç kez arama tekrar etti. Görüşme toplamda iki dakika sürdü” diye konuşuyor.
Balcı’nın dilekçedeki anlatımıyla iddianamede aktarılan durumun büyük ölçüde örtüştüğünü söylemek mümkün.
Gerçek durum mahkemede tam olarak aydınlanacaktır. Buradaki tek sorun Hasan Balcı’nın davanın 481 numaralı sanığı olarak listenin en sonundaki şüpheli olmasıdır. Yani, sıraya göre gidilirse savunmada söz en son ona gelecektir.
Düzeltme: 30 Ağustos tarihinde “Darbecilere Direnen General Darbeci Diye İçeri Atılınca” başlıklı yazımızda Hava Tuğgeneral Aydemir Taşçı’nın 16 Temmuz sabahı darbenin emir komuta merkezi olan 143. Filo’nun güvenlik kamerasında görüldüğünü yazmıştık. Bu bilgi iddianamenin 1056’ncı sayfasında yer alıyordu ve polisin kamera kayıtları ile Taşçı’nın yakalandıktan sonra çekilen fotoğrafını karşılaştırarak hazırladığı 8 Ekim 2016 tarihli bir tespit tutanağına dayanıyordu. Buna karşılık, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nün 1 Aralık 2016 tarihinde güvenlik kamerasındaki şahsın Aydemir Taşçı olmadığı yolunda bir rapor hazırladığı ortaya çıktı. Okuduğum bu rapor ışığında polisin verdiği ilk raporunun hatalı olduğu ve Taşçı’nın 16 Temmuz sabahı Akıncı Üssü’nde bulunmadığı kesinlik kazanmış oluyor.