Adli Tıp: Saygun'un tedavisi sağlanamazsa cezaevinde kalamaz

Adli Tıp: Saygun'un tedavisi sağlanamazsa cezaevinde kalamaz

Adli Tıp Kurumu, Balyoz mahkemesinin isteği üzerine Emekli Orgeneral Ergin Saygun için ikinci raporunu verdi. Daha önce, cezaevi doktoru da Adli Tıp’ın talep ettiği şartların cezaevinde sağlanamayacağını rapor etmişti. Adli Tıp’tan ikidir aynı raporu alan İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Ergin Saygun’un tahliyesi için karar vermesi bekleniyor.

Ergin Saygun'un kızı Ece Saygun yaptığı açıklamada, Adli Tıp'ın raporunda babasının tedavisi için cezaevinde şartların sağlanmadığını söyledi. Açıklamanın tam metni şöyle:

Babam Emekli Orgeneral Ergin Saygun, İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen sözde Balyoz davasının sanığı olarak tutuklu olarak yargılanmakta ve halen Silivri Cezaevi’nde bulunmaktadır. Emekli Orgeneral Ergin Saygun için Adli Tıp Kurumu “Diyeti, tedavisi ve poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceği” yolunda bir değerlendirme yapmış, mahkeme de Adli Tıp Kurumu’nun bu kararına dayanarak 14.03.2012 tarihinde babamın tutuklu yargılanmasına karar vermişti.

Cezaevinde kaldığı süre içerisinde, Adli Tıp Kurumu’nun infaz için gerekli gördüğü şartlarının sağlanamamasından ötürü babamın sağlık durumu gittikçe kötüleşti. Bu sırada cezaevi de resmi bir rapor ile Adli Tıp Kurumu şartlarının cezaevinde yerine getirilmesinin mümkün olmadığını belirtti.(ek – cezaevi raporu)   Cezaevi raporunda,  “GATA Tıp Fakültesi’nce detayları zorunlu tutulan diyet yemek uygulanması cezaevi mutfak birimlerine bildirilmiş olmakla birlikte gönderilen diyet yemek  belirlenen özelliklere haiz değildir. (Ergin Saygun’un) tedavisinin sadece revir koşullarında uygulanması mümkün değildir” denildi.

Bu sırada sağlık durumu giderek kötüleşen babam Ergin Saygun, İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı ve burada tam bir ay yatarak tedavi gördü. İMAEEAH babamın sağlığını nispeten düzeltip taburcu ederken verdiği raporda,  “(Ergin Saygun’un) klinik durumunun kötüleşme riski olduğundan konsültan doktorların yakın takibinde tekrar ilgili merkezlere yönlendirilmesini uygun görmekteyiz. Acilen klinik stabilizasyonunun sağlanamadığı durumlarda nöroloji, endokrinoloji, kardiyoloji merkezlerinin bulunduğu bir klinikte takibi gerekmektedir” dedi.

İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin raporunu ciddi bulan İstanbul Özel Yetkili 10. Ağır Ceza Mahkemesi, “Sanık Ergin Saygun’un ölüm tehlikesi olduğu bildirildiğinden, cezaevi şartlarında kalmasının hayatı için kesin bir tehlike teşkil edip etmediği hususunda rapor düzenlemesi” talebiyle Ergin Saygun’u yeniden Adli Tıp Kurumu’na sevk etti.

Adli Tıp Kurumu babam Ergin Saygun için yeniden rapor düzenledi. 9 Temmuz 2012 tarihini taşıyan ancak 19 Temmuz 2012 tarihinde Ergin Saygun’un avukatına ulaştırılan bu yeni raporun sonuç bölümünde şöyle deniliyor:

“Kurumumuzca 25.06.2012 tarihinde yapılan değerlendirme sonucunda belirtilen önerilerin, altta yatan hastalıkların niteliği nedeni ile düzenli olarak yapılmasının gerekli olduğu, uygulama güçlükleri yaşanması durumunda donanımlı bir sağlık kuruluşuna sevkinin sağlanması gerektiği, istenilen şartların sağlanması halinde, doktoru ve reviri bulunan bir cezaevinde infazına devam edilebileceği oy birliği ile mütalaa olunur.” 

Bu raporla birlikte çok açık görüldüğü gibi, mahkemenin çok net talebine (Sanık Ergin Saygun’un ölüm tehlikesi olduğu bildirildiğinden, cezaevi şartlarında kalmasının hayatı için kesin bir tehlike teşkil edip etmediği hususunda rapor düzenlemesi) rağmen, Adli Tıp Kurumu ilk raporundaki mütalaasında ısrar ediyor.

Öyle görünüyor ki Adli Tıp Kurumu ya açıkça “cezaevi şartlarında kalması hayatı için kesin bir tehlike teşkil eder” diyemiyor ya da Adli Tıp Kurumu’nun mütalaasını “Ergin Saygun, hastalıkları itibariyle sürekli ve düzenli olarak bu kontrollerden geçmeli, tedavisi sürekli ve düzenli olarak uygulanmalıdır. Eğer gerekli tıbbi koşullar sağlanabilirse hayatını sürdürebilecek biridir. Bu tıbbi koşulları cezaevinde karşılayamıyorsanız Ergin Saygun’u tahliye edin yada hastaneye sevk edin” diye anlamak gerekiyor.

Çünkü, Adli Tıp Kurumu’nun, ikinci raporunda “Kurumumuzca 25.06.2012 tarihinde yapılan değerlendirme sonucunda belirtilen” dediği ve “altta yatan hastalıkların niteliği nedeni ile düzenli olarak yapılmasının gerekli olduğu”nu belirttiği şu “öneriler” cezaevinde yerine getirilemiyor:

1)    DİYET:  Kolestrol, tuz ve şeker içeriği düşük.

2)    POLİKLİNİK KONTROL: İki haftada da bir INR, hemogram, sodyum, üre, kreatnin takibi ve gerektiğinde yatarak tedavi.

3)    KAN TAKİBİ VE İNSÜLİN AYARI: Günde üç kez kan şekeri takibi ve insülin tedavisinin kan şekeri takibine göre düzenlenmesi,

4)    KLİNİK STABİLİZASYON:  Acilen klinik stabilizasyonunun sağlanamadığı durumlarda nöroloji, endokrinoloji, kardiyoloji merkezlerinin bulunduğu bir klinikte takibi.

5)    NEBÜLİZATÖR: Hastanın nefes darlığı nedeniyle nebülizatör ihtiyacı olmaktadır. Bu nedenle nebülizatör kullanması  uygundur.

 

Bu durum, Silivri Cezaevi Doktoru Ekrem Sabancıoğlu tarafından hazırlanan raporda da doğrulanıyor. Dr. Sabancıoğlu, babamın tedavisinin Silivri Cezaevi’nde ve cezaevindeki revir ile hastane koşullarında sürdürülmesinin, diyetinin sağlanmasının mümkün olmadığını, bu nedenle de cezaevi şartlarında kalamayacağını belirtiyor.

Sayın basın mensubu,

Sonuç olarak, babam Ergin Saygun, sağlığının bıçak sırtında olması ve her an bozulma ihtimali bulunmasına rağmen hala kurumlararası bir paslaşmanın malzemesi yapılmaktadır.

Tutukluluk halinin devamının, babamın en temel hakkı olan yaşam hakkını tehdit ettiği açıktır. Hayatla ölümün bu kadar iç içe olduğu bir durumda babamın cezaevinde tutulması akıl ve vicdanla bağdaşmıyor.

Adli Tıp Kurumu’nun (aslında anlamak isteyen için çok anlaşılır olan) üstü kapalı cevapları ile bu cevaplardan bir karar üretmeyen-üretemeyen mahkeme arasında gelip giderken, sevgili babamın, yargılamasının sonucunu dahi göremeden,  %30 çalışan kalbi, %40 çalışan akciğerleri, 18 ayrı hastalığı için her gün kullandığı 25 ilacı ile dört aydır ayakta kalmaya çalıştığı Silivri Cezaevi’nin % 85 nemli havasında bir an gelip bir daha nefes alamayacağından korkuyoruz.

Unutulmasın ki insanlar yaptıkları ve gerektiğinde yapmadıkları eylem ve kararlarından dolayı sorumludurlar. Bu sorumluluk en başta kendi vicdanlarına sonra da toplum vicdanına karşıdır. Bizim şu anki talebimiz babamın yaşama hakkını tehdit eden, tehlikeye sokan tutuklama kararından vazgeçilmesidir.

Uzun tutukluluk sürelerinden kaynaklanan yargı sorunlarını ve bu alandaki eleştirileri gidereceği, babam gibi sağlık sorunu bulunanlara tahliye imkanı sağlayacağı söylenen 3. Yargı Paketi ile şu ana kadar pek çok tutuklu cezaevinden tahliye edilmişken, o cezaevinde bir saniye bile kalmaması gereken babama yeni kanunun nedense hala uygulanmıyor olmasını anlamak mümkün değil.

Adli kontrol mekanizmaları ile tutuksuz yargılama koşulları oluşturulmuş olmasına rağmen;

-          Babamın bu sağlık koşullarında bırakın kaçma şüphesini, koltuk değneksiz 100 metre yürümesi mümkün değilken,

-          Cezaevinde bile tekerlekli sandalye kullanırken,

-          Babamın delil karartması, deliller toplanmış olduğundan imkansızken,

-          En önemlisi babam “beni yargılamayın” değil, “elbette yargılayın ama sağlık durumum nedeni ile hakkım olan bir şekilde tutuksuz yargılayın ki bu davanın sonunu göreyim” derken…"