Adnan Oktar grubundan 2017 yılında ayrılan Ceylan Özgül, örgütün işleyişine dair açıklamalarda bulundu. "Her şeyinizi kontrol ediyorlar. Telefonunuzda, bilgisayarınızda takip programları var" diyen Özgül, "Ben örgütteyken annem vefat etti, haber göndermişler 'Ceylan gelmek istemiyor' demiş örgüt. Halbuki benim haberim bile yoktu" ifadelerini kullandı. Özgül, örgütteki cinsel istismar iddiaları için "Örgütte farklı farklı gruplar var. Bu gruplardan ikisi örgüte bu şekilde kazandırılmış genç kızlarımızdan oluşuyor. Bu cinsel istismar, bu köleleştirme yöntemi örgütün kullandığı. Şantaj, tehdit, onların videolarının kasetlere çekilmesi. Biz de örgütteyken duyuyorduk. Size her türlü bilgi açıklanmıyor." dedi.
Adnan Oktar'ın cinsel hayatının olmadığını belirten Ceylan Özgül, "Son zamanlardaki videolarında da göründüğü gibi ciddi bir sağlık sorunu var. Cinsel hayatına şahit olmadım. Adnan Oktar cinsellikle ilgili işlerin içinde çok fazla olmak istiyor ama olamıyor. Bu nedenle de farklı yöntemler kullanıyor diye anlıyorum." dedi.
2017 yılından gruptan ayrılan bir diğer isim olan Fırat Develioğlu da "Adnan Hoca’nın mehdi olduğuna inanıyorduk. Cihat ve zekat yöntemiyle gençler kandırılıyordu. Her şey dini bir mantığa oturtuluyordu” ifadesini kullandı.
Adnan Oktar ve örgütüne yönelik operasyon haberlerinin ardından, örgütten 2017 yılında ayrılan Ceylan Özgül ve Fırat Develioğlu, Fatih Altaylı’nın sunduğu Habertürk TV’de yayınlanan Teke Tek programında, soruları yanıtladı.
Fırat Develioğlu, “1986’da sıradan bir ailenin çocuğu olarak dini öğrenmek için bu gruba katıldım. Sonra 90’lı yıllara kadar böyle sürdü. Kızların elini bile sıkmıyorduk. 90’lardan sonra olaylar değişmeye başladı. İlk başta dinden başka bir şey yoktu kafamızda. 90’lı yıllardan sonra yapı değişti. Olayın suç örgütü yapısına doğru gittiğini gördükten sonra 1999’da bu yapıdan ayrıldım." diye konuştu.
Fırat Develioğlu, "Bu iftiraların aynı mağduru benim. Benim için de iftiralar atılıyor. Bana karşı yapılan da cihat. Ben kafirim onların gözünde" dedi.
Develioğlu, "Adnan Hoca’nın mehdi olduğuna inanıyorduk. Cihat ve zekat yöntemiyle gençler kandırılıyordu. Her şey dini bir mantığa oturtuluyordu." diye konuştu.
Develioğlu, "Benim örgütün içerisinde bulunduğum zamanlarda bu sivil toplum örgütü şeklindeydi. O mahkemede ilk beraat çıktı sonra mahkeme bozdu. Örgüt o aşamaya gidiyordu, bu hissediliyordu. Tamam hissediliyor, düzgün bir yapı değil. İyi işleyen bir şey değil, bir iyilik çıkmaz. Gençlik hatası. Girdik zamanında." diye konuştu.
Oktar grubu hakkında bilgi veren Develioğlu, "Projeli cemaatler belli ikna metotları oluyor. Bunlar pek bildiğimiz konular değil. Ben orada kurban tarafta bulunduğum için... Kuran'a davet argümanlar kullanılınca Türk insanının boynu kıldan ince. Mimar Sinan Üniversitesi'nden ağırlıklı insanlar vardı. Kurulduğunda. Görüş ayrılığına düştüler, ayrıldılar. Kuran'ı yorumlamada onlar ehli sünnet kaynaklar ile yorumlamayı savundu, Adnan Hoca'nın bu işine gelmedi. Önünü kesiyordu gibi görüyorum" diye konuştu.
Develioğlu, "Sık dokulu örgütlerden 'ben ceketimi alıp çıkıyorum' diyemiyorsunuz. Bu FETÖ'de de böyle Aklınızı lidere teslim ediyorsunuz, siz siz değilsiniz. Kendinizi koruyarak çıkıyorsunuz. Buna rağmen hedef oldum. Yapacak bir şey yoktu, örgüt suça gidiyordu. Tamamı bu konu ile hasır neşir olmuştur. Bunlar duyulmuştur. Onlar o nesil ile de kesilmiş şeyler. 100 bin kişi olmuş olması gerekir dedim. Yanımızda çok kişi olsun, güç odağı olalım. Bizim beklediğimiz refleks hareketi büyütmek. Bugün 230 kişi, 220 kişi var. Ben burada büyüteyim değil ben yaşayayım görüyorum" dedi.
Develioğlu, "İlk şeylerinde orası kapalı bir örgüt haline dönüşmemişken; 99’a kadar bazı ünlüler geldiler, gittiler. Meraktan 100 bin 200 bin kişi gelmiş gitmiştir." dedi.
Develioğlu, "Kuruluş aşamasında yokum, kurulmuş haline geliyorum. Geriye dönüp baktığımda ve karşımızda FETÖ olunca ve aynı zamanda kurulmuş olması mehdi ile taraflarını ateşlemiş olması, kaynakla tarafı aynı hadislere, hadis olmayan hadis dedikleri kaynaklara dayandırıyorlar ikisi de, ikisi de biri bir doz aşağı, biri bir doz yukarı. Bunlar mutlaka çıkacaktır zaten. O görüntüyü veriyor, o havayı alıyorum. Bunlar var ise devlet çıkartacaktır." dedi.
Develioğlu, "Kendi normal hayatıma işime bakıyorum. Bu da kolay olmadı. Bunların ne şekilde sonuçlanacağını davanın ben bileme. Benim namusumla ilgili ittifakta bulunulunca bunlara karşılık vermem gerek. Bunlardan şikayetçi oldum. Devlet ciddi vaziyette buna hazırlanmış olduğunu hissettim gördüm ben. Benim anladığım kadarıyla çok fazla kardeşlerim bu davadan yargılanıyor. Belli deliller toplanmış. Ben ayrıldıktan sonra eşim orada kaldı. 1991 yılında boşanmıştık. Ben ayrıldıktan sonra o orada kalmak istedi." diye konuştu.
İnsanları dini kullanarak örgüte çektiklerini ifade eden Ceylan Özgül, "Ben 2006-2007'de girdim. Daha önce tüm okullarda açık halde davet edildiği bir yapı benim dönemimde yoktu. 99’dan sonra Adnan Oktar göz önünde yoktu. Tabiiki onunla ilgili bazı şeyler görüyordum ama oraya girdikten sonra müritler tarafından açıklanıyordu. İftira deniyor, ben de inanıyordum ne yazıkki. 99 operasyonundan sonra kendisi tamamen yer altına girmişti, kendisi ile ilgili hiçbir şey yoktu. Onunla ilgili internete yazdığımda bazı şeyler görüyordum. Buradaki herkes teker teker dini kullanarak ve hile ile oraya çekilir. Bir kişi hedef oluyor. Bir kızı hedef aldığını görüyorsunuz." dedi.
Özgül, "Çok iyi bir ailenin kızı bir müritle tanışıp, görüşüyor sonra bu kişiyle bağlantısını koparıyor. Sonrasında bu kızla biz tanışıyoruz, bana hikayesini anlatıyor, ona bir müridin fotoğrafını gösteriyorum ‘Bu kişiyle karşılaştın mı’ diyorum ‘İnanamıyorum 3 ay önce karşı dairemize taşındı’ diyor. Bir fotoğraf daha gösteriyorum; annesiyle tanışmış bir kişi çıkıyor. Herkes için ayrı geliştirilen strateji geliştiriliyor. Kafayı taktılarsa bir kişiyi örgüte almaya, 3-4 yıl uğraşabiliyorlar." diye konuştu.
Ceylan Özgül, "Çok fazla strateji var. İnsanların kazandırılma yöntemleri, o hile çok büyük." diye konuştu.
Özgül, Adnan Oktar ile tanışmasını şöyle anlattı:
"Benim bir aile dostum var o beni direkt Adnan Oktar’ın yanına götürdü. Herkesin farklı bir tanışma hikayesi var. Oktar ya da grubundan para almıyordum, çalışıyordum, ben onlara yardım ediyordum. İlk önce sizi kendi arkadaş çevresiyle sarıp dış dünyadan izole etmeye başlıyorlar. Bu yapıdaki yeni arkadaşlar sizi çok seven, size hep yardım eden insanlar oluyor. Daha sonra hep onlarla görüşmeye başlıyorsunuz. Daha sonra işinizden ayrılıyorsunuz, ailenizle görüşmemeye başlıyorsunuz.İlk kez 2013’teki kaçma girişimim, başarısız oldu. 2013'teki kaçma girişimim başarısız olunca zorlu bir hayat başladı. Ajan, münafık ilan edildim. O zaman hücre sistemi vardı. Doktorun kabininde muayene olduğunuz zaman bile mutlaka gruptan biri yanınızda dururdu."
Özgül, "Adnan Oktar’ın kendisine ait A9 kanalını açıp programlar yapmaya başladıktan sonra örgütün de yapısı değişmeye başladı." dedi.
Özgül, "Biz yakası kapalı kıyafetle dışarıya çıkardık, sonra dar kıyafetler geldi. Adnan Oktar'ın Kuran'ı yorumlamasına tabii tutuluyorsunuz. Bu birçok dinde, hepsinin ayrı okulları vardır. Bunu okul haline getiriyor, sapkın bir okul. Bilgisayarınızda telefonunuzda takip ortamınız var. Kitap okuyorsunuz, almak istediğinizi alamıyorsunuz. İstiyorsunuz ama onlar isterlerse getiriyorlar" diye konuştu.
Özgül, " Prototip diye bir şey yok. Ekran önüne çıkarılan kadınlar az sayıda. İnternette görmediğiniz sağlık kontrolüne götürülenlere baktığınızda öyle olmadığını görüyorsunuz. Yayınlarda farklı makyaj uyguluyorlar, öyle görünüyor. Örgütte çok farklı görünen insanlar da var. Pek de kedicik değil hepsi. Çok fazla örgüt evi var, sayısını bilmiyorum. Bunlar grup evleri... Hep ev değiştiriliyor. Ben Adnan Oktar'ın kaldığı merkez evde kalıyordum. Adnan Oktar'ın hangi işine yarayacağına göre hangi evde kalacağımız belli oluyor. Herkese görev veriliyor" dedi.
Özgül, "Benim birebir bağlantıda olduğum ülkeler, Amerika, İsrail ve İtalya idi. Ama bunu dışında Almanya, Rusya gibi ülkeler de vardı. Bu ülkelerdeki düşünce kuruluşları ya da politikacılar ile Adnan Oktar adına bağlantıya geçiyorduk. Ailem beni pek çok kez kurtarmaya çalıştı. Annem ben örgütteyken vefat etti. Beni çağırdıklarından haberim bile olmadı. Örgüttekiler ‘Ceylan gelmek istemiyor’ demiş." ifadesini kullandı.
Dışarıdan bakılınca örgütün seks tarikatı gibi bir hali var. Sanki burada muazzam seks olayları varmış gibi bir algı oluşuyor. Bazı ifadelere baktığımızda cinsel ilişki sırasında kapılar açık tutulurdu, içeri giren çıkan olurdu, bunlar videoya alınırdı, bunlar izlenirdi. Bunların hepsi doğru mu?
Özgül, "Örgütte farklı farklı gruplar var. Bu gruplardan ikisi örgüte bu şekilde kazandırılmış genç kızlarımızdan oluşuyor. Bu cinsel istismar, bu köleleştirme yöntemi örgütün kullandığı. Şantaj, tehdit, onların videolarının kasetlere çekilmesi. Biz de örgütteyken duyuyorduk. Size her türlü bilgi açıklanmıyor" diye konuştu.
Örgütte çok para var mı?
Develioğlu, "Evet çok fazla para var. 17-18-19 yaşında örgüte girenler şimdi koca koca iş adamları oldu. Onlar kazancının büyük kısımını örgüte aktarıyor." dedi.
Adnan Oktar'ın geçmişi nedir, hangi aileden çıkmıştır, nereden gelmiştir?
Adnan Oktar'ın eğitimine ilişkin Develioğlu, "Anlara’da Kurtuluş lisesinde okumuş. Sonra güzel sanatlar fakültesine giriyor, ressamlık bölümüne... Ama okumuyor. 15 kasım 1979’da İndependet tankeri patladığında ona mehdilik inmiş güya. Üniversiteyi askerliğe gitmemek için bir araç olarak kullanmış. Bir tahsili yok. Üniversiteyi askere gitmemek için araç olarak kullanmış. Ressam diyorlar. Mimar Sinan'a kayıt yaptırmış, ona da gitmemiş. " diye konuştu.
Adnan Oktar'ın cinsel hayatıyla ilgili birçok şey söylendi, nedir bu?
Özgül, "Son zamanlardaki videolarında da göründüğü gibi ciddi bir sağlık sorunu var. Cinsel hayatına şahit olmadım. Adnan Oktar cinsellikle ilgili işlerin içinde çok fazla olmak istiyor ama olamıyor. Bu nedenle de farklı yöntemler kullanıyor diye anlıyorum. Müridleri ile dığer kızlar arasında var tabi. Çok ilgileniyor, olmayı çok istiyor ama olamıyor da. Benim sömürülmem cinsel değil beyin yoluyla oldu. " dedi.