CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Temel anlayışım; Türkiye affı terörle mücadelede bir yöntem olarak düşünmemelidir. Af, terörle mücadelede bir yöntem değildir, terörün tamamen ortadan kalktığı bir ortamda bir toplumsal barış projesi olarak uygulanabilir" dedi. Star TV Ana Haberinde Uğur Dündar'ın sorularını yanıtlayan Baykal, terör örgütü PKK'nın elebaşlarından bazılarının bir gazetede yer alan sözlerine ilişkin sorusu üzerine, "bir süredir Türkiye kamuoyunun PKK'yı ve terör konusunu yeni bir açıdan algılamasını sağlamaya yönelik bir kampanya yürütüldüğünü" söyledi. Bu kampanyanın, "Türkiye'yi, PKK'nın aslında taleplerinden vazgeçtiğine ve demokratik bir sürecin içinde rahatlıkla yol alabilecek bir konuma geldiğine inandırmaya yönelik olduğu" görüşünü dile getiren Baykal, şöyle konuştu: "Bu son verilen mesajlar onun parçası. Bu, bir süre sonra terör konusunda yeni bir politikanın yürürlüğe konulacağını gösteriyor. Belki af konusunda yeni bir açılımın altyapısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun ne anlama geldiğini bir süre sonra görebiliriz. Temel anlayışım; Türkiye, affı terörle mücadelede bir yöntem olarak düşünmemelidir. Af konusu, terörle mücadelede bir yöntem değildir. Af konusu, terörün tamamen ortadan kalktığı bir ortamda bir toplumsal barış projesi olarak uygulanabilir. Bu kaçıncı af? Bunların her biri terörle mücadelenin bitmediğini, bir süre sonra çok daha acı bedeller ödettirerek, bu mücadelenin gelişip güçlenerek sürdüğünü bize gösterdi. Daha yeni çok ağır kayıplar yaşadık. 11 askerimiz can verdi. Daha önce sistematik saldırılar yapıldı Diyarbakır'da. Böyle bir tablo içinde yeni bir politikayı kamuoyunu yönlendirme çabalarıyla götürmek doğru değildir. Türkiye'nin bunu ciddi değerlendirmesine ihtiyaç vardır. Bunlar aşinası olduğumuz söylemlerdir. Terörü siyasetin dışına net biçimde çıkarmak zorundayız. Bunu çıkarırsak her şeyi konuşmak mümkündür, Türkiye'nin ulusal bütünlüğü çerçevesinde..." ‘Mardin'de yaşanan tam bir vahşettir’ Baykal, Mardin'de yaşanan olayla ilgili olarak, "Sadece koruculuk neden olarak gösteriliyor. Ne diyorsunuz?" sorusuna karşılık, bunun şaşırtıcı olmadığı ve sürekli gündemde tutulduğu söyledi. Türkiye'de koruculuk sisteminin 1924 yılından beri var olduğunu, 1985'ten sonra Turgut Özal döneminde bu sistemin terörle mücadelede etkili bir yöntem olarak kullanıldığını anımsattı. Baykal, Mardin'de yaşanan katliamın çok farklı bir olay olduğunu, orada korucuların birbirine karşı şiddet kullandığını, "vahşet" sergilediğini belirtti. "Mardin'de yaşanan tam bir vahşettir. Vahşetin gerekçesi olarak söylenenlerin hiçbirinin bu vahşeti izah etmeye yardımcı olabilecek bir tarafı yoktur" diyen Baykal, koruculuk kurumunun disiplin altına alınması gerektiğinin de açık olduğunu kaydetti. Baykal, "Silahı kullanmanın sorumluluğu konusunda ciddi eğitim almamış olan, silahın ağırlığını profesyonel olarak hissetmeyen, silahı günlük hayatına verilmiş bir katkı gibi değerlendiren bir anlayış maalesef çok ciddi sorunlara yol açabiliyor. Bölgede, korucu etkinliğinin zaman zaman bölgesel çatışmalarda da yetkisiz şekilde kullanıldığını görüyoruz. Disiplin altına alınması gerektiği açıktır. Silahın nasıl kullanılacağı konusunda bir eğitim verilmesi, yetkilerinin düzenlenmesine ihtiyaç vardır" değerlendirmesinde bulundu. Süre uzatmaya destek yok Deniz Baykal, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le görüşmelerine ilişkin soru üzerine Anayasa değişikliği konusunda kendilerine resmi bir bilginin henüz ulaşmadığını belirterek, "Basına sızdırılan bir hazırlık var" dedi. Anayasa değişikliğiyle ilgili açıklamaların bir kısmının Cumhurbaşkanı ve parlamentonun görev sürelerinin uzatılmasıyla ilgili olduğuna işaret eden Baykal, süre konusunda yapılacak bir uzatmaya destek vermeyeceklerini vurguladı. Baykal, "böyle bir şeye kalkışılmasının çok sakıncalı, çok yanlış olacağını, derhal ortadan kaldırılması gerektiğini" Cumhurbaşkanı Gül'e ilettiğini ifade etti. Baykal, Cumhurbaşkanı Gül'ün de "Benim böyle bir talebim yok" dediğini iletti. Basına yansıyan haberlerden anladığına göre, bu konunun gündemden düşeceğini ifade eden Baykal, bunun da muhalefetin bu konudaki tavrının yarar getirdiğini ortaya koyduğunu söyledi. Baykal, Anayasa Mahkemesine ilişkin değişikliğin de "iktidarın yargıyla hesaplaşması" olacağını iddia etti. Yargının bundan rahatsız olduğunu savunan Baykal, bu konuda yapılacak değişikliğin "Anayasa Mahkemesi'ni siyasallaştırma sonucu doğuracak vahim bir gelişme olacağını" görüşünü savundu. Deniz Baykal, "Anayasanın parlamento çoğunluğunun hırslarına göre yapılacak bir belge değil, partileri, dönemleri aşan, çok uzun dönemler için geçerli olan bir belge olduğuna" dikkati çekti. Baykal, "bir parti çoğunluğunun çıkarları için anayasa yapmanın da Türkiye'yi sıkıntıya sokacağını", bunu da Cumhurbaşkanı Gül'e söylediğini belirtti. ‘Psikolojik savaş harekatı planlı şekilde götürülüyor’ Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın, bazı basın yayın organlarında yer alan açıklamalarını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de Baykal, "Türkiye'de bir süreden beri belli temel kurumlara, köklü siyaset sistemine karşı bir yıpratma kampanyasının, hatta bunun da ötesinde psikolojik savaş harekatının planlı şekilde götürüldüğünü" söyledi. "Bu psikolojik ve siyasal tahrik hareketinde bazı devlet kurumlarının da sokulduğunu" ifade eden Baykal, şunları kaydetti: "Genelkurmay Başkanı hakkında, bir eski kuvvet komutanının belki özel sohbette söyleyeceği, belki de hiç söylemediği, ama ona atfedilen bir takım dedikoduların, bir davanın ekleri arasında itibar gördüğüne, yer tuttuğuna tanık olduk. Bu dava belgelerinde Genelkurmay Başkanı'nın vatanseverliğine yönelik kuşku ifade eden, hatta sorumsuzca dedikoduların bir belgede yer alıyor olması, bunun basına yansıması hiçbir demokratik ülkede tasavvur edilebilecek bir şey değildir. İddianamedeki her kelimenin sorumluluğu vardır. Dedikoduya itibar kazandırmak, haksız, anlamsız, gerçeklerden uzak, çirkin, sakıncalı, yakışıksız, ayıp sözleri iddianamenin ciddi üslubu içinde değerlendirmek, ona resmiyet, itibar kazandırmak yapılabilecek çok yanlış ve tehlikeli bir iştir. Bu yapılmıştır. Herkes, gazeteciler, siyasetçiler buna muhatap oldu. Genelkurmay Başkanı, hatta Başbakan hakkında bir takım dedikoduların eklerde yer aldığını görüyoruz. Nasıl böyle bir şey olur? Bunu ancak Türkiye'nin düşmanları yapabilir. Türkiye'yi, Türkiye'nin kurumlarını birbirine düşürmek isteyenler yapabilir. Türkiye'de böyle bir şeyin revaç bulması, buna fırsat tanınması anlaşılabilir bir şey değil. Türkiye'de devlet kurumlarının birbirleriyle olan ilişkileriyle ilgili pek çok gözlemlerimiz var. Bunlar herkesin konuştuğu konular haline geldi. Bunlar çok yanlış, tehlikeli. Anlaşılıyor ki bu psikolojik harekat herkesi sarsmış, yaralamış. Eski komutanlar sivil hayata geçtikten sonra bunun ağır tahribatı altında kalmayı hazmedemiyorlar, açıklama yapma gereği duyuyorlar. Bu da yeni suçlamalara sebep oluyor. Bu kısır döngüdür. Türkiye bu kısır döngüye sürüklenmemelidir. Bir an önce hukukun gereği yerine getirilmelidir. Hukuktaki bozulma bütün kurumları allak bullak ediyor. Bütün bunları üzüntüyle karşılıyorum. Şimdiki ve eski Genelkurmay başkanlarının bir şeyleri açıklamak zorunda kalmalarını asıl önemli sayıyorum. Türkiye bundan kurtarılmalıdır. Herkes bu psikolojik yıpratma harekatının parçasına dönüştürülmüştür, bu yanlıştır, buna fırsat vermemek gerekmektedir." (AA)