Uluslararası Af Örgütü, Türkiye'nin güneydoğusunda Kürt kenlerinde yaşanan sokağa çıkma yasakları, çatışma, operasyon ve hak ihlallerine ilişkin yaptığı açıklamada, "Güvenlik operasyonları, 90'lı yıllarda görülen yaygın insan hakları ihlallerine geri dönüş riski taşıyor" dedi.
Uluslararası Af Örgütü'nün sitesinde yayımlanan açıklamanın tam metni şöyle:
"Geçen aylarda, Türkiye’nin güneydoğusunda, işkence, insan hakları ihlalleri karşısında cezasızlık gibi ciddi ihlallerinin gerçekleştiğine dair artan delillerin de gösterdiği üzere, güvenlik operasyonları hukukun koruması ve çerçevesi dışında yürütülmektedir.
Türkiye devleti ile silahlı PKK arasında gerçekleşen çatışmaların yoğun bir şekilde yaşandığı 90'lı yıllarda, Uluslararası Af Örgütü sistematik işkenceyi, yaygın zorla kaybedilmeleri ve güvenlik kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin neredeyse tam cezasızlıkla bırakılmasını belgelemişti. Türkiye yetkilileri, Türkiye'de insan haklarının korunmadığı ve en düşük noktada olduğu o zamana geri dönülmesine izin vermemelidir. Son yasal değişiklikler, bu korkunç döneme dönüş olasılığının arttığını göstermektedir. 23 Haziran'da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen değişiklikler, güvenlik operasyonlarının ve halihazırda köklenmiş bir cezasızlık kültürüyle korunan, insan hakları ihlallerinden sorumlu askeri personelin etkin şekilde soruşturulmasının yargı gözetimi altında gerçekleşmesi olasılığını daha da azaltmaktadır.
Mevzuatta yapılan değişikliklere göre, Genelkurmay Başkanı ve üst düzey komutanlar hakkında cezai soruşturmaların başlatılabilmesi için Başbakan'ın, daha düşük rütbeli askerler için ise İçişleri veya Savunma Bakanı'nın izni gerekmektedir. Askeri yetkililerin güvenlik operasyonları sırasında işlediği suçların cezai kovuşturması askeri mahkemeler tarafından gerçekleştirilecektir.
Yasal değişiklikler, komutanlara yargı izni olmaksızın arama emri çıkartma yetkisi vermektedir. İnsan hakları ihlaliyle suçlanan herhangi bir kamu görevlisi hükümetten hiçbir izin gerekmeksizin sivil bir mahkemede yargılanmalıdır. Türkiye'deki askeri mahkemeler insan hakları ihlallerini soruşturmada etkisiz kalmıştır ve mevzu bahis yasal değişiklikler, güvenlik operasyonlarında yer alan kamu görevlilerine ihlallerin tolere edileceğine dair derinden rahatsız edici bir mesaj göndermektedir.
Yasadaki son değişiklikler özellikle terörle mücadele operasyonları sırasında gerçekleşen insan hakları ihlallerinin ışığında endişe vermektedir. İlçede güvenlik operasyonları ve PKK'yle ilişkili bireyler ile güvenlik kuvvetleri arasındaki çatışmaların sona ermesinin ardından Nusaybin'de gözaltına alınan 42 kişi vakası, Türkiye yetkililerinin sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelerde insan hakları standartlarını göz ardı ettiğinin bir göstergesidir. Nusaybin'de süresiz sokağa çıkma yasağı 13 Mart'tan beri devam etmektedir. 26 Mayıs'ta, 26 erkek, 11 kadın ve 10 çocuk (beş kız ve beş erkek) güvenlik kuvvetleri tarafından gözaltına alınmıştır. Bütün bireyler gözaltı sırasında kötü muameleye tabi tutulduklarını ve başlarına çuval geçirildiğini ifade etmiştir.
Gözaltına alınanlardan bazılarını temsil eden avukatlar Uluslararası Af Örgütü'ne, bireylerin darp edildiklerine işaret eden yaralarını gösterdiğini ve 16 yaşındaki bir çocuğun okumasına izin verilmeyen bir ifadeyi imzalamayı reddettiği için parmağının kırıldığını ve gözaltı sırasında polis memurları tarafından dövülürken bir gözünün hasar aldığını ifade etmiştir. Çocuğun avukatı, Uluslararası Af Örgütü'ne, çocuğu muayene eden doktorun çocuğun görme yetisini kaybetmemesi için ameliyat edilmesi gerektiğini söylediğini iletmiştir. Uluslararası Af Örgütü, iddia edilen kötü muameleye yönelik savcılar tarafından açılacak bir soruşturma belirtisinin olmamasından endişe duymaktadır. Terörle mücadele suçlamaları nedeniyle tutuklu yargılananlar, cezaevinde ihtiyaç duydukları tıbbi bakımı almamıştır.
14 Mart'tan beri süresiz sokağa çıkma yasağının uygulandığı Şırnak’ta, Demokratik Bölgeler Partisi İl yöneticilerinden Hurşit Külter ise 27 Mayıs'ta kaybedilmiştir. Külter'in babasına gönderdiği kısa mesajlara, ve güvenlik operasyonlarıyla ilgili detayların paylaşıldığı polis özel harekat tarafından yönetildiğine inanılan bir hesaptan bilinmeyen kişi ya da kişiler tarafından paylaşılan tweet'lere göre, Külter güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınmıştır. Her ne kadar yetkililer kendisinin gözaltına alındığını reddetse de, o günden beri Hurşit Külter'in nerede olduğuna dair bir bilgi yoktur. Hurşit Külter’in bulunması için çalışan avukatlara göre, Türkiye yetkilileri Külter'in nasıl ve hangi şartlarda kaybedildiğine dair, Külter'in gözaltına alındığını ve güvenlik güçleri tarafından sorgulandığını belirten tweet'leri gönderen kişilerin kimliğinin belirlenmesini de içeren, herhangi bir soruşturma başlatmamıştır. 23 Haziran'da, Hurşit Külter'in kaybolmasından neredeyse bir ay sonra, İçişleri Bakanlığı, bakanlıktan bir müfettişi olayı incelemesi için görevlendirdiğini duyurmuştur. Uluslararası Af Örgütü, yetkililerin zorla kaybedilme iddialarına yönelik belirgin bir şekilde hızlı, etkin ve bağımsız bir soruşturma başlatmamasından ötürü dehşete düşmüştür.
Terörle mücadele operasyonları sırasındaki insan hakları ihlalleri, dış gözlemcilerin neredeyse hiçbir gözetimi olmaksızın gerçekleşmektedir. Türkiye yetkilileri, sokağa çıkma yasağı altındaki bölgeler üzerinde karartmaya bedel bir ortam yaratarak uluslararası örgütlerin erişimini engellemektedir. Türkiye yetkilileri, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin bölgeye erişimini sağlamamış ve uluslararası sivil toplum kurumlarının, sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelerde gerçekleştiği raporlanan ciddi insan hakları ihlallerini araştırmaları için erişimlerini engellemiştir. Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, Komiserlik’in bölgeye erişiminin engellendiği haberini, “insan hakları üzerinde sahada çalışan uluslararası örgütlerin kolaylıkla Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni ziyaret edebileceklerini” açıklayarak inkar etmiştir. Bu açıklamanın tersine, polis memurları 4 Mayıs tarihinde İnsan Hakları İçin Doktorlar örgütünden bir araştırma ekibinin Cizre ilçesine erişimini, kente sadece valinin izni ve polis eşliğinde girebilecekleri gerekçesiyle engellemiştir. 15 Haziran tarihinde de polis, Uluslararası Af Örgütü ekibinin kente girişini farklı, fakat benzer gayrimeşru gerekçelerle engellemiştir. Uluslararası Af Örgütü, sokağa çıkma yasağı altındaki bölgelerdeki sakinlerin hakları açısından süresiz sokağa çıkma yasaklarının ve buna bağlı kısıtlamaların orantısız engellemeler olduğunu ve bunun toplu cezalandırmaya bedel olduğunu ifade etmektedir. Örgüt aynı zamanda, meskun mahalde asla konuşlanmaması gereken ağır silahların kullanımı ve daha geniş olarak, güvenlik kuvvetlerinin orantısız, hukuksuz ve silahsız bölge sakinlerini tehlikeye atan güç kullanımı hususunda endişelerini dile getirmektedir. Ek olarak, Uluslararası Af Örgütü, Eylül 2015'ten beri devam eden sokağa çıkma yasakları esnasında gerçekleşen ölümlere ilgili yürütülen etkin bir soruşturmaya dair hiçbir kanıta rastlamamıştır.
Haziran ayında, Avrupa Konseyi'nin Venedik Komisyonu, sokağa çıkma yasakları kararlarının, Türkiye anayasasında ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde belirtilen yasallığı taşımadığına dair bir karara varmıştır. Kararda, Türkiye yetkililerinin İl İdaresi Kanunu kapsamında sokağa çıkma yasağı ilan etmesini durdurmasını ve alınan olağanüstü önlemlerin, Türkiye'nin ulusal hukuku ve uluslararası standartlar ile uyumluluğunun sağlanmasını tavsiye etmiştir.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye yetkililerini, yasalarını ve uygulamalarını uluslararası insan hakları standartları doğrultusuna getirerek, güvenlik operasyonlarına yaklaşımlarını acilen gözden geçirmeye çağırmaktadır. 90'lı yıllarda Türkiye devleti tarafından yaygın ve sistematik bir şekilde uygulanan, ve hiçbir zaman etkin bir şekilde adalet önüne çıkarılmayan insan hakları ihlallerinin tekrar yaygınlaşması, Türkiye'nin mevcut ve gelecek nesilleri için bir felaket olur. Uluslararası toplum, özellikle Türkiye'nin müttefikleri, bu dik düşüşü izleyerek sessiz kalmamalıdır."