Afganistan'ın geleceği muğlak

Afganistan'ın geleceği muğlak

Sovyet işgalinin sona erişinin 25'inci yılında Afganistan hâlâ belirsizliklerin pençesinde. 1979'da başlayan Sovyet işgali, son Sovyet askerlerinin 15 Şubat 1989'da ülkeyi terk etmesiyle sona ermiş ve tarihe Sovyetler Birliği'nin en büyük askerî hezimetlerinden biri olarak geçmişti. Ancak bu zafer Afganistan'a istikrar getirmedi. 2001'de Batılı ülkelerin askerî müdahalesiyle karşılaşan ülke ISAF birliklerinin bu yıl sonunda geri çekilmesiyle yine kaderiyle baş başa kalacak. Batılı devletler, 2014 sonrasında da askerî eğitim amaçlı ülkede varlığını sürdürmek istiyor. Afgan hükümeti ise temkinli.

Ruslar Afganistan’dan çekildiğinde ülkede büyük coşku hakimdi. Bugün 61 yaşındaki Kabilli öğretmen Ahmad, o dönemde hissettiklerini şöyle dile getiriyor:

“Artık yılda sadece iki İslamî bayram değil, bir üçüncü bayram daha kutlayabileceğimizi düşünmüştük. O dönem bizi bekleyen belayı tahayyül bile edemiyorduk. Afganlar kendi aralarında çatışmaya başladığında coşkudan geriye bir şey kalmamıştı.”

Boşa çıkan umutlar

1979 Noelinde başlayan Sovyet işgali, giderek güçlenen direniş hareketine karşı Afganistan’da komünizm yanlısı hükümeti desteklemeyi hedefliyordu. Sovyet birlikleri 15 Şubat 1989’da geri çekildiğinde geride bir buçuk milyon ölü Afgan, 5 buçuk milyon mülteci ve harap olmuş bir ülke bıraktı.

Sovyet birliklerinin geri çekilmesinin karara bağlandığı Cenevre müzakereleri sırasında Deutsche Welle’ye haber geçen gazeteci Günter Knabe, o dönemle ilgili şunları söylüyor:

“Bir rahatlama ve mutluluk hakimdi. Herkes, Afganların artık kendi kaderlerini kendilerinin tayin edeceği umudunu taşıyordu.”

Ancak bu umutlar boşa çıktı. Cenevre Antlaşması’nda Afganistan ve Sovyetler Birliği gibi imzası bulunan Pakistan ve ABD, Afgan mücahitlere askerî desteği sürdüreceklerini açıkça ortaya koydular. Moskova da himayesindeki Muhammed Necibullah’ı 1992’ye kadar para ve silahlarla desteklemeyi sürdürdü. Yardım kesilince Necibullah rejimi de devrildi.

ISAF sonrası

Sovyet işgalinin üzerinden 25 yıl geçerken ülke şimdi de NATO önderliğindeki ISAF birliklerinin çekilmesine hazırlanıyor. Pekçok uzmana göre aralarındaki tüm farklara rağmen Sovyet işgali ile Batılı ülkelerin müdahalesi arasında paralellikler ve çıkarılacak dersler bulunuyor. Sovyet işgali sonrasında olduğu gibi şimdi de Kabil yönetimi dışarıdan gelecek sürekli yardıma bağımlı olacak. Kabil yönetiminin yurtdışından gelecek güçlü askerî destek olmadan ayakta kalıp kalamayacağı, en büyük soru. Afganistan uzmanı Günter Knabe bu soru karşısında karamsar:

“ISAF gibi şiddeti frenleyen güçler çekildiğinde Afganistan’da ilerici güçler tek başına kalacak. Ve radikal güçlere karşı kendilerini koruyup, şimdiye kadar elde edilen kazanımları savunabilirler mi, çok şüpheliyim.”

Ölümler yeniden yükselişte

ISAF, Afganistan’da toplam 350 bin kişilik ordu ve polisi, güvenlik sorumluluğunu üstlenebilecek şekilde eğittiği görüşünde. Ancak tablonun gölgede kalan kısımları da var. Alman hükümetinin Afganistan konusundaki son ilerleme raporuna göre 2013 yılında ölen Afgan güvenlik güçlerinin sayısı 2012’ye göre ikiye katlanarak 4 bin 600’e yükseldi. Diğer yandan BM verilerine göre sivil ölümlerin sayısında da artış kaydedildi. Geçen yıl ölen sivillerin sayısı 2012’ye göre yüzde 7’lik artışla yaklaşık 3 bine yükseldi.

Afgan Analistler Ağı’ndan Afganistan uzmanı Thomas Ruttig de Afgan güvenlik güçlerinin ISAF’ın çekilmesinin ardından sorumluluğu tek başına üstlenmeye hazır olduğu konusunda şüpheli. Ruttig, Afgan güvenlik sistemindeki zayıf noktalara dikkat çekiyor:

“Afgan güvenlik güçlerindeki en büyük sorun iç kırılma noktaları. Öncelikle güvenlik güçlerinin etnik açıdan dengeli bir şekilde oluşturulmamış olması, görevlilerin yerlisi olmadıkları, yabancı olarak algılandıkları bölgelere gitmelerine yol açıyor. İkincisi mücahitler döneminden kalma eski sadakat bağları var ve bu bağlar devletin verdiği göreve olan inançtan daha güçlü olabiliyor.”

Karzai anlaşmaya yanaşmıyor

Bu eksiklikler nedeniyle NATO’nun 2014 sonrasında da yoğunluğu azaltılmış bir şekilde askerî eğitim programına devam etmesi, Amerikan özel birliklerinin de ülkedeki radikal militanlara karşı mücadele için ülkede kalması planlanıyor. Ancak Devlet Başkanı Hamid Karzai, ülkede 2014 sonrasındaki tüm NATO faaliyetlerinin önkoşulu olan güvenlik anlaşmasını imzalamaya yanaşmıyor.

Batılı Afganistan uzmanları, yolsuzlukların hâlâ çok yoğun olduğunu ve bunun Afganistan’da devlet kurumlarının oluşum sürecini olumsuz etkilediğini belirtiyor. Kabil’de bir özel üniversitede doçent olan Ekrem Arefi ise siyasi kurumların istikrarı konusunda daha iyimser. Arefi, şimdiki durumu Sovyetlerin çekildiği dönemle karşılaştırıyor:

“Sovyetler ülkeyi, bir güç boşluğunun hakim olduğu ve doldurulamadığı bir dönemde terk etti. Diğer yandan tüm Afganlar ve siyasî gruplar silahlıydı. Bu da çatışmalara ve siyasî husumete yol açtı. Şimdi ise farklı. Afganistan’da işleyen bir hükümet var.”