Hrant Dink cinayeti soruşturması kapsamında Gülen cemaatine yakın olduğu öne sürülen polisler tutuklanırken, hükümete yakın basın organlarında cinayetin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve hükümet kanadının “paralel yapı” olarak nitelediği cemaat tarafından organize edildiği iddia ediliyor. Hükümete yakın gazetelerde yazan bazı isimler de daha önce devletin türlü kademelerinden görevlilerin ve iktidar için mücadele eden güç odaklarının cinayette payı olduğunu vurgulayan Agos gazetesinin soruşturmayla ilgili mevcut tutumunu eleştiriyor. Son olarak Yeni Şafak gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Agos Gazetesi'nin bugün görevinden ayrılan Genel Yayın Yönetmeni Rober Koptaş’a tepki göstererek, “Tayyip’e olan düşmanlığın, Hrant’la arkadaşlığının önüne geçiyor” demişti.
Agos gazetesinin bu haftaki sayfasının başsayfasında yayımlanan açıklamada, “Bu cinayetin arkasında herkesten daha fazla Cemaat’e yakın polisler olabilir; bu mümkündür ve bu ihtimali hiçbir zaman dışarıda bırakmadık ve tekrar edelim: Bu ihtimali her zaman yazdık, hesaba kattık. Ve zaten dava dosyası bu yöndeki ipuçları ile dolu. Ama bunu şimdiden bi-le-me-yiz. Çünkü biz hâkim, savcı değiliz. Kanaat önderi de değiliz. Hüküm veremeyiz” denildi.
Açıklamada, “Tek önceliğimiz var. Bu davanın iktidar içi vuruşmalara alet olmamasını sağlamak ve bu cinayete kim, neresinden bulaştıysa, kamuoyunu tatmin edecek biçimde yargılanması için çaba göstermek. Bu bizim Hrant Dink’e ve cenaze günü orada olan yüz binlere borcumuzdur” ifadelerine yer verildi.
Agos gazetesinde yayımlanan “Neden temkinliyiz?” başlıklı açıklama şöyle:
Son dönemde, iktidara yakın çevreler ve geçmişte iktidara karşı pozisyon alan ulusalcı cenah, Dink cinayetinin Gülen Cemaati’ne mensup polisler tarafından işletildiği görüşünü sık sık dile getiriyor. Cinayette bu polislerin parmağı olduğu görüşü doğru olsa dahi, cinayetin başka kesimleri de içine alan bir organizasyon sonucu işlendiğini ve tüm sorumluların açığa çıkarılması gerektiğini savunan kesimler ise, gerçeğin ortaya çıkmasını istememekle suçlanıyor. Agos’un da hedef alındığı bu eleştiriler saldırı boyutuna varınca, cinayet davasıyla ilgili önümüze gerçek diye konulanlara karşı başından bu yana neden temkinli olduğumuzu açıklama ihtiyacı duyduk.
Hrant Dink Cinayeti Davası’nda yaşanan yeni ve önemli gelişmeler, işbu gelişmelere temkinli bir açıdan yaklaşan kesimlerin bir saldırı altında kalmasına yol açtı. Bu kesimler arasında Agos da var. Temel saldırı açısı, Agos’un ve bu kesimlerin neden gelişmeleri heyecanla karşılamadığı. Açıkça şu söyleniyor: Soruşturma Cemaat’e yakın polislere yönelmiştir; hal böyle iken Agos’un gelişmelere temkinli bir şekilde bakması Cemaat’i korumaya çalışmasından kaynaklanmaktadır!
Eleştiriler böylesi art niyetli ve işin içinde başka hesaplar olduğunu düşündürtecek aşamaya gelince, bir açıklama yapma gereği gördük. Zira bu eleştiriler bilhassa iktidara yakın kesimlerden ve de iktidarın eski can düşmanı/yeni can dostu milliyetçi/faşist kesimlerden gelmekte. Nasıl ki iktidar yeni dönemde bir argümanı on binlerce kez tekrarlayarak yeni bir gerçeklik yaratma peşinde ise, bu kesimler de bu argümanı sürekli tekrarlayarak kendi düşüncelerini bir gerçeklik haline getirmeye çalışmaktalar.
Şu sorunun yanıtını okurlarımızla paylaşmak istiyoruz: Neden temkinliyiz?
Öncelikle gazeteci olduğumuz için. Bu tür davalara iktidar ya da iktidara yakın kesimlerin yaydığı, kulaklara fısıldadığı pencereden, açıdan bakmıyoruz. Belirli bir dönem için devlet içinde güçlü hale gelmiş istihbarat/emniyet kliklerinin ya da cemaatlerin, yahut da iktidar dışında kalan kesimlerin, kendilerine yakın gazetecilere ya da yazarlara yaydığı versiyon ya da senaryodan da bakmıyoruz.
Bizim tek yol göstericimiz 2004’den başlayarak gözlerimiz önünde olup bitenler, dava dosyası, duruşmalarda gördüklerimiz ve devletin bu tür davalardaki performansı, tutumu. Ve eğer başka türlü davransaydık, mesela iktidar çevrelerinden gelen analizlere, senaryolara kulağımızı kabartsaydık şu ana kadar davayı pek çok kez çözmüş olacaktık. Şöyle olacaktı:
Öncelikle bu cinayeti AKP’yi devirmek isteyen eski devlet unsurlarının işlediğine emin olacaktık. Çünkü, diyecektik, AKP’yi devirmek isteyen güçler Hıristiyanları öldürerek Hükümet’i Batı karşısında zor durumda bırakmayı, ülkeyi destabilize hale getirmeyi amaçlıyorlardı. Dolayısıyla Hrant Dink’i AKP’ye düşman TSK kaynaklı bir odağın öldürdüğüne emin olacaktık, mesele bizim için çözülmüş olacaktı. Ya da belki de (geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ima ettiği gibi) şöyle diyecektik: “Bu cinayeti bir grup milliyetçi genç işlemiştir, Hrant Dink’in düşünceleri bu kesimlerin hoşuna gitmemişti, onlar da tutup vurmuşlardı. Çok da fazla araştırılacak bir durum yoktu.”
İlk versiyona inanmasa idik önümüze şu kanıtlar sürülecekti: Bu cinayet ve Malatya Katliamı ile Rahip Santoro Cinayeti birbiriyle bağlantılıydı, buna ilişkin belgeler Kafes eylem planı gibi dökümanlarda vardı, bu dökümanlar gözler önünde dururken “Peki ya Cemaat’e yakın polisler?” demek, Ergenekon çetesi savunmak ve hatta Ergenekon felsefesini savunmak anlamına geliyordu. Acaba biz katilimize mi âşıktık?
Gelecek zaman kipinde ya da bir ihtimalmiş gibi yazıyoruz ama bunların hepsi oldu. Ve her zaman bu senaryolara temkinli bir biçimde yaklaştık. “Ergenekon’dur, başka adres aramayın” diyenlere “Peki ama Cemaat’e yakın polisler?” dedik, Trabzon Emniyeti’ndeki yapılanmanın karanlık yönlerini sorduk. “Ergenekon” diyenlere Valilik’teki toplantıyı sorduk, İstanbul Emniyeti ve İstanbul Valiliği’nin kusurlarını sorduk. Ya MİT dedik? Yine “Ergenekon” diyenlere “Neredeyse tüm sanıklar elinizde, niçin sorgulamıyorsunuz?” diye sorduk. Yanıt alamadık.
Dolayısıyla, iktidar mahfillerinin sunduğu senaryoları sorgusuz sualsiz satın almadık. İtibar etmedik denemez, ettik, çünkü gazetecilik elbette bunu da gerektirir, ama mesafe ile yaklaştık.
Bu sekiz yıl bize, herkese çok şey öğretti. Öncelikle iktidarın doğrularının ne kadar sık, ne kadar çabuk değişebildiğini. Doğrusu bizim böylesi bir hıza ayak uydurmamız mümkün değil. Uydurabilenleri buradan ancak takdir edebiliriz.
İşte şimdilerde, zamanında “Peki ya Cemaat?” diyenlere yeni bir versiyon sunuluyor. “Sadece Cemaat” deniyor. Temkinli yaklaşınca ve “Peki ya diğer kesimler?” diye sorunca da bu kez cinayetin çözülmesini istemeyenler diye ilan ediliyoruz.
Bir kere şunu söyleyelim. Bu sekiz yıl bize, herkese çok şey öğretti. Öncelikle iktidarın doğrularının ne kadar sık, ne kadar çabuk değişebildiğini. Sadece Hrant Dink cinayeti meselesinde değil. Kürt meselesinde, demokratikleşmede, AB ile ilişkilerde, muhafazakar demokratlığın tanımında, Ermeni meselesinde vb. Ve elbette Gülen Cemaati meselesinde. Doğrusu bizim böylesi bir hıza ayak uydurmamız mümkün değil. Uydurabilenleri buradan ancak takdir edebiliriz.
Ve şunu söyleyelim. Bu cinayetin arkasında çok sayıda ihmal ve kasıt var. Devraldığımız miras, bu ihmal ve kasıtların tümünün araştırılmasını talep etmemizi ve devletin kendisiyle eksiksiz bir şekilde yüzleşmesinin peşinden gitmemizi öğütlüyor.
Cemaat meselesine gelirsek. Gülen Cemaati’nin Türkiye’nin 1 numaralı düşmanı olduğunu duymayı, belli ki yolsuzluk dosyalarına borçluyuz. Yargıyı, polisi ele geçirdiklerini, bütün dinlemeleri onların yaptığını ve fail-i meçhul cinayetlerin arkasında onların olduğunu duymayı da. Ve bütün bunların bir uzantısı olarak Hrant Dink cinayetinin arkasında Cemaat’in var olduğunun AK Parti çevrelerince ikrar edilmesini de belli ki aynı yolsuzluk dosyalarına borçluyuz.
Olayların akışı bizi yine temkinli olmaya sevk ediyor. Çünkü hangi savaşın içinde olduğumuzu anlamaya çalışıyoruz. Yolsuzluk dosyalarının intikamı manevrasında Cemaat’i köşeye sıkıştırma savaşının bir cephesinde miyiz? Yoksa çok daha kapsamlı bir devlet içi hesaplaşmanın manivelası olarak mı kullanılmak isteniyoruz? Ve elbette şu var: Hrant Dink’e dünyayı dar eden, onu hedef haline getiren eski devletin unsurları, ideologları, köşe yazarları şimdilerde bu savaşın neresindeler?
Bitirirken, şunun altını kalın çizgilerle çizmek istiyoruz: Bu cinayetin arkasında herkesten daha fazla Cemaat’e yakın polisler olabilir; bu mümkündür ve bu ihtimali hiçbir zaman dışarıda bırakmadık ve tekrar edelim: Bu ihtimali her zaman yazdık, hesaba kattık. Ve zaten dava dosyası bu yöndeki ipuçları ile dolu. Ama bunu şimdiden bi-le-me-yiz. Çünkü biz hâkim, savcı değiliz. Kanaat önderi de değiliz. Hüküm veremeyiz.
Tek önceliğimiz var. Bu davanın iktidar içi vuruşmalara alet olmamasını sağlamak ve bu cinayete kim, neresinden bulaştıysa, kamuoyunu tatmin edecek biçimde yargılanması için çaba göstermek. Bu bizim Hrant Dink’e ve cenaze günü orada olan yüz binlere borcumuzdur.