Sabah ve Star gazetelerinde Hrant Dink cinayeti davasında “paralel yapının delilleri kararttığı” iddiasıyla yayımlanan haberlere yanıt veren Agos gazetesinin bu haftaki manşetinde yer alan yazıda, “Bu cinayette, devletin türlü kademelerinden görevlilerin ve iktidar için mücadele eden güç odaklarının parmağı vardır” denildi.
Yazıda, “Emniyet de, Ordu da, istihbarat teşkilatları da, bunların medya uzantıları da, cinayette rol oynadı. Bugün kavga eden Hükümet ve Cemaat ise, geçmişte el birliğiyle cinayetin üzerinin örtülmesini sağlamışlardı. Dolayısıyla, Hrant Dink cinayeti, kerameti kendinden menkul ‘Paralel yapı’nın değil, devlet içindeki başka yapıların, hatta bizatihi devlet yapısının eseridir” ifadelerine yer verildi.
Agos’un yazısında, “Hrant Dink cinayeti davasını herhangi bir savaş stratejisinin aracı olarak kullananlar, cinayeti tüm yönleriyle aydınlatmaya değil, bazı failleri gölgede bırakmaya hizmet ediyor; işin özünde suç ortaklığını sürdürüyorlar. Bu suçun ortakları ise, iddia ettikleri gibi ‘Yeni Türkiye’yi inşa edemez, ancak ‘Eski Türkiye’nin yeni görünümlü ama bildik çirkin yüzü olabilirler” ifadeleri kullanıldı.
Agos gazetesinde yer alan “Bu dava 'paralel'e sığmaz” başlıklı yazı şöyle:
Agos’un kurucusu, genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in aramızdan nasıl alındığı, yalnız Türkiye’nin değil, tüm dünyanın malumu. Bu cinayetin devlet kurumları ve onlarla ilişkili, kimi gayrıresmi, kimi yarı resmi birimler tarafından nasıl işlendiği ve sonrasında sorumluların cezasız kalması için hangi çabaların gösterildiği de öyle…
Bürokrasi, asker, polis ve medya ittifakıyla işlenen bu büyük cürmün asıl failleri, aradan geçen yedi yılı aşkın zamanda yaşamlarına özgür bir şekilde devam ettiler. Terfiler aldılar, yeni görevlere atandılar, milletvekili, bakan oldular; başka suçlardan girdikleri cezaevlerinden birer vatan kahramanı olarak çıktılar.
Bu karanlık olayın aydınlatılmasını isteyenler, geçen sürede, cinayetin devlet içindeki çeşitli güç odakları tarafından işlendiğini, bu büyük ittifak tümüyle ortaya çıkarılmadıkça, Türkiye devletinin ve onu yöneten siyasi iktidarın ellerini temize çıkaramayacağını söylediler.
Bugün, AK Parti iktidarı ile Gülen cemaati arasındaki 10 yıllık ortaklığın bozulduğu yeni bir çatışma ortamında yaşıyoruz. İttifakın sona erdiği ortaya çıktığından beri, iki tarafın Dink cinayetini birbirlerine karşı kullanabileceklerini tahmin ediyorduk. Nitekim, soruşturma dosyası üzerinde yıllarca hiçbir adım atmayan, ancak hükümete yönelik yolsuzluk operasyonu sırasında Cemaat’e yakın tutum takınarak iktidarın hiddetini üzerine çeken savcı Muammer Akkaş’ın görevden alınması, Dink cinayeti üzerinde dönebilecek hesaplara dair bir fikir veriyordu.
Nitekim son günlerde, hükümete yakın iki gazetenin manşetleri, Dink cinayetinde asıl sorumluluğun, ‘Paralel yapı’ olarak adlandırılan Cemaat bağlantılı Emniyetçilerde olduğuna dair çarpıcı başlıklara ayrılmıştı. Bu haberler, cinayetle bağlantılı olarak yargılanması gerektiğine inandığımız bazı devlet görevlilerinin, yıllardır dikkat çektiğimiz faaliyetlerine odaklanıyordu.
Ancak, AK Parti iktidarına yakın gazetelerin bir savaş taktiği olarak cepheye sürdüğü bu bilgiler, cinayet hakkında başka gerçekleri, başka bazı sorumluları karanlıkta bırakmaya özen gösteriyordu. O haberlerde, Emniyet içindeki başka grupların, MİT’in, Jandarma’nın, kimi yargı ve bürokrasi mensuplarının adı hiç geçmiyordu.
Bizler diyoruz ki, bu cinayette, devletin türlü kademelerinden görevlilerin ve iktidar için mücadele eden güç odaklarının parmağı vardır. Emniyet de, Ordu da, istihbarat teşkilatları da, bunların medya uzantıları da, cinayette rol oynadı. Bugün kavga eden Hükümet ve Cemaat ise, geçmişte el birliğiyle cinayetin üzerinin örtülmesini sağlamışlardı. Dolayısıyla, Hrant Dink cinayeti, kerameti kendinden menkul ‘Paralel yapı’nın değil, devlet içindeki başka yapıların, hatta bizatihi devlet yapısının eseridir.
Hrant Dink cinayeti davasını herhangi bir savaş stratejisinin aracı olarak kullananlar, cinayeti tüm yönleriyle aydınlatmaya değil, bazı failleri gölgede bırakmaya hizmet ediyor; işin özünde suç ortaklığını sürdürüyorlar. Bu suçun ortakları ise, iddia ettikleri gibi ‘Yeni Türkiye’yi inşa edemez, ancak ‘Eski Türkiye’nin yeni görünümlü ama bildik çirkin yüzü olabilirler.