Ayşe Böhürler: Ahlak bekçiliği yapmayı hiçbir zaman müminin görevi olarak görmem

Ayşe Böhürler: Ahlak bekçiliği yapmayı hiçbir zaman müminin görevi olarak görmem

AKP'nin 64 kurucusu arasında yer alan ve son kongreye kadar AK Parti  Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi olan Ayşe Böhürler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kız ve erkek öğrencilerin birlikte kaldıkları evlelere denetim girişimine ilişkin tartışmalar sürerken "Dayatmacılığı -başkasının iyiliği için olduğuna inanılsa bile-, baskı ile ahlak bekçiliği yapmayı hiçbir zaman bir müminin görevi olarak görmem" dedi.

 
Ayşe Böhürler'in Yeni Şafak'taki köşesinde bugün (9 Kasım 2013) yayımlanan yazısı şöyle:
 

Ayrı dünyalar aynı yollar

 
Cinsiyet eşitliğinin sağlanması bugünün ilerleme hızıyla giderse 370 yılda ancak gerçekleşecekmiş, İrlanda'dan AB İşleri Komisyonu Başkanı Dominic Hannigan'ın Paris'te söylediği bu cümle iki gündür izlediğim Cinsiyet Eşitliği Sempozyumu'nun özeti gibiydi. Bu sonuç aslında tüm dünyada bu konuda yanlış yapılan bir şeyler olduğunu insana düşündürten, 'Neden bu kadar yavaş ilerliyor' sorusunu temelden sorduran bir cümleydi.
Paris'te bu konular tartışılırken diğer taraftan kendi siyasi çekişmelerimizi cinsiyet eşitliği toplantısına yansıttık. Batılılaşmak zorundayız kompleksini yenememiş Türk refleksi ile ilerlemenin önünde tek engel olarak her fırsatta muhafazakarlığı gördüklerini söyleyen konuşmacılar da vardı.
Hükümet adına ve diğer siyasi partiler adına yapılan sunumlar daha objektif bir çerçevede, olanı ve olmayanı nesnel bir üslup ile anlatırken kadın hakları aktivistleri her şeyi 'Onlar bir şey yapmadı her şeyi biz yaptık şimdi de kazanımlarımızı kaybediyoruz' cümlesi ile özetlediler. Amaçları 'daha fazla düşünce, daha fazla tecrübe paylaşımı, daha fazla özgürlük'tü.
 

Paris'te türkiye ve cinsiyet eşitliği tartışması

 
Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi, Cinsiyet Eşitliği Sempozyumu, AB ile TBMM arasında yürüyen ve şimdiye kadar 6 sempozyumunu, 3 diyalog forumunu, iki uluslararası yaz kampını ve 27 değişim ziyaretini kapsayan büyük bir projenin son toplantılarından birisi. Avrupa ile diyalog fırsatı sunan bu çalışmanın hem kendimizi doğru anlatmak hem de onları tanımak adına önemli fırsatlar sağladığını düşünüyorum. AB Uyum Komisyonu tarafından yürütülen projenin başkanı olarak AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan Bakan Yardımcısı Aşkın Asan ve bakanlık bürokratları da projeye büyük katkı sağlıyorlar. Anlatım ve sunumları son derece objektif bir Türkiye resmi veriyor. Emeği geçenlerin eline sağlık, birçok noktada bize düşünme fırsatı sundu; Avrupa parlamenterlerinin konuşma üslupları, mesele ettikleri konular, ayırımcılık ile mücadeleyi anlatırken ideolojik perspektiften bakmamaları bizim için, en azından üslup açısından öğretici olabilir diye düşünüyorum. Tabii ki paylaşılan tecrübeler de sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır.
 

Toplumu dönüştürme gücü kimde?

 
Ömrümün büyük bölümünü farklı kesimler arasında köprüler kurmaya çalışarak geçirdim. Kimseyi yargılamadan, anlamaya çalışarak. Çünkü Kur'an-ı Kerim'i her okuduğumda değiştirebileceğim tek şeyin sadece ve sadece 'kendim' olduğunu görürüm. Rad suresindeki 'Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah da bir toplumun durumunu değiştirmez' ayeti hep gözümün önündedir. Belki de bu nedenle 'tek tip-tek ses' bir toplum olmaya hep isyan ettim. Bu 'ses', bu 'tip' ne olursa olsun. Değil mi ki hitaptaki üslup bir topluluktan ziyade tek tek bireyleredir, değil mi ki 'Her nefs ölümü tadacaktır' ayeti ile tek başımıza muhatabız ve Kur'an bize her şeyden önce kendimizden sorumlu olmayı öğretmiştir.
Böyle bir inanç çerçevesine rağmen dayatmacılığı -başkasının iyiliği için olduğuna inanılsa bile-, baskı ile ahlak bekçiliği yapmayı hiçbir zaman bir müminin görevi olarak görmem. Değil ki seküler bir kimliği olan devletin...
İnsanı da şeytanı da yaratan bir Allah'a inanıyorsak, ahiret gününde imtihana tek tek gireceğimizi ve aslında 'dediğim olacak' şeklinde bir anlayışın da imtihana tabii olacağını biliriz.
 

Cinsiyet eşitliğinde neden hep gerideyiz?

 
- Bir defa elalem de öyle çok ilerde değil. Birçok ülke ayırımcılığı önleyen yasaları ve önlemleri bizden çok önce çıkarmış ve uygulamaya sokmuş. Bu işleri 40 yıl önce yapmasına rağmen Fransa'da bile 2 günde bir kadın öldürülüyormuş. Fransız parlamenterler bu konuda yaptırım uygulamadan sonuç alınamadığını söylüyorlar. Hiçbir Fransız dünyaya ülkelerini böyle anlatmıyor, '2 günde bir kadının öldürüldüğü bir ülkeden geliyorum' falan demiyor. Böyle cümleler bizde klasik Türkiye açılış cümlesi oldu da...
- Birçok ülke için ortalama % 40 siyasi katılım uzak bir hedef.
- Eski nesil feministlerin kadın hakları savunuculuğu dönemi bitti. 21. yüzyılın dilini anlamaktan uzaklar. Onlar hala aydınlanmacı, din karşıtı, ülkesinden nefret eden, her fırsatta onu Batı'ya şikayet eden bir profil çiziyorlar.
Kadın hakları söyleminin tabana yayılmasını istiyorsak sahaya, topluma tepeden bakan değil toplumu anlayan kadınları sürmek gerekiyor.
Türkiye'de kadın haklarındaki gelişmelerde her kesimin, İslamcısından, Kürt kadınlarına büyük katkısı var. Türkiye'nin kadın hakları mücadelesi sol, elitist, Kemalist bir taban ile sınırlı değil. Ayrıca son on yılda geçen tüm yasalar kadın dernekleri ile işbirliği içinde hazırlandı. Bunları hayata geçirenler de sol iktidarlar değil, şikayet ettikleri muhafazakar iktidar.
Ak Parti döneminde kadın meselesinde fikir birliği yapılamasa da yapılacaklar ile ilgili güç birliği yapıldı. Bunu görmezden gelerek ilerleme kaydedemeyiz.
Türkiye'de kadın meselesinde de her şeyi bilme tekeli kırıldı.
Cinsiyet eşitliğini savunurken 'en doğru ben bilirim' diyen bir yaklaşımla yerel olanı küçümseyerek bir yere varılamayacağını Paris'te bir kez daha gördüm.