T24 - Ahmet Altan, "Aleviler de Sünniler de aynı devletin kurbanı" dedi. Altan, "Alevilerin Kemalizm'le imtihanı" kitabının yazarı Cafer Solgun'un "Atatürk resimleri Cemevleri'nde çıkarılacak" sözüne ilişkin olarak, "Bir ibadethanede, insanlar kendilerini öldüren liderin resmi önünde ibadet etmek zorunda kalıyorlar korkudan" dedi. Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'ın Taraf'ta "Aleviler ve Sünniler" başlığıyla yayımlanan (6 Aralık 2011) yazısı şöyle:Aleviler ve SünnilerTürkiye hiç durmadan tartışan bir ülke.
Bu büyük tartışma şehvetine rağmen bu tartışmalardan yeni laflar, yeni yaklaşımlar çok az çıkıyor, genellikle insanlar taraflara ayrılıp birbirlerini klişeleşmiş, ezberlenmiş sözlerle yenmeye çalışıyorlar.
Bir süre sonra insanı bıktıran bir münazaraya dönüyor bu tartışmalar.
Arada yeni bir laf ya da cesur bir açıklama belirdiğinde ise bütün dikkatler bu açıklamaya dönüyor.
Neşe Düzel’in Cafer Solgun’la yaptığı söyleşi dün internet sitelerinde yüz binlerce insan tarafından okundu, twitter’da en çok tartışılan konu oldu.
Düzel’in yaptığı röportajın ana başlığı “Dersim ve Aleviler” gibi son zamanların en çok tartışılmış konusuydu, bu konuda neredeyse söylenmeyen bir şeyin kalmadığını sanıyorduk.
Ama Solgun, o tartışılan konunun biraz daha derinine indi.
Kemalist sistemden belki de en ağır darbeyi yiyen Alevilerin neden bu sistemin en büyük destekçilerinden biri haline geldiğini “içeriden biri” olarak anlattı.
“Aleviler takiye yapıyor” dedi.
Türkiye’nin daha yeni yeni öğrendiği, inkâr etmeye çalıştığı “Atatürk’le Dersim katliamı”arasındaki ilişkiyi Dersimli Alevilerin ta en başından beri bildiğini ama hem kendilerini hem de çocuklarını koruyabilmek için bu “gerçeği” başkalarına asla “faş etmediklerini” ve devlete sığınabilmek için çocuklarına Kemal ve İsmet isimlerini verdiklerini söyledi.
“Devlet projesi” olarak kışkırtılan Sünni yığınların, şu sıralarda davasının “zamanaşımına uğratılması” için özel bir çaba gösterilen Madımak’ta, Çorum’da, Maraş’ta Alevilere saldırtıldığını ve bu saldırılar altında Alevilerin devlete sığınmak zorunda kaldığını anlattı.
Alevilerdeki bu korkuyu ve devlet yandaşlığını kırmak için Sünnilerin özeleştiri yapması ve o saldırıların arkasındaki gerçeğin ortaya çıkarılması gerektiğini ortaya koydu.
Solgun’un söyledikleri, herhalde Sünnilerin ciddiyetle düşünmesi gereken bir konu.
Eski devleti temsil eden, Silivri kapılarından ayrılmayan CHP ile Alevilerin arasındaki bağın kopması, Alevilerin bir zamanlar kendilerini öldüren ve bu katliamı hâlâ kınayamayan CHP’ye mahkûm olmaktan kurtulması için Sünnilerin ve bugün Sünnileri siyasette temsil eden bir görüntüye sahip AKP’nin o büyük kıyımlarla ilgili ciddi bir özeleştiri yapması herhalde Türkiye’deki dengelerin olumlu anlamda değişmesi açısından çok yararlı olur.
Alevilerdeki bu “Sünni korkusu” ve irtica endişesi biterse, bu “perde” aradan kalkarsa, ancak o zaman Aleviler gerçek katilleriyle yüzleşebilirler.
Bugün Ergenekon’u destekleyebilmek için Alevi kitlelere yaslanan CHP’nin gerçek yüzü, Aleviler katilleriyle hesaplaştıklarında iyice açığa çıkar.
Dersim’den özür dileme cesareti gösteren Başbakan Erdoğan ve AKP, aynı cesareti Madımak, Çorum, Maraş için de gösterirse, bu ülkenin en büyük “kırılmalarından”, en büyük “yaralarından” biri iyileşme umuduna kavuşur.
Aleviler de Sünniler de aynı devletin kurbanı.
Devlet gidip Alevileri Dersim’de katlediyor sonra dönüyor özel kışkırtıcılarıyla Sünni kitleleri Alevilerin üstüne sürüyor ve dedelerini öldürdüğü Alevilerin kendisine sığınmasını sağlıyor.
Sonra Alevilerden aldığı destekle gidip Sünnilere baskı yapıyor, onların partilerini kapatıyor.
Solgun, bu oyunu bütün açıklığıyla anlattı Düzel’e.
Artık bu oyunları bozmanın, açığa çıkarmanın ve toplumsal barışı sağlamanın zamanı gelmedi mi?
Alevilerle Sünnilerin, Kürtlerle Türklerin arasındaki her tür çatışma burada “eski devletin” işine yaradı, bu çatışmalar üstünden “askerî vesayet” sürdürülsün, bu çatışmalar bitmesin, aksine derinleşsin diye devlet çok uğraştı.
Ve, bu devlet Sünni’yi de, Alevi’yi de, Türk’ü de, Kürt’ü de ezip kendine kul etti.
Kulluktan ve vesayet tehdidinden kurtulmanın yolu, bu oyunları deşifre edip, çatlakları gerçeğin sağaltıcı ilacıyla yapıştırmak değil mi?
Solgun, cemevlerinde Hz. Ali’nin resminin yanında asılı duran Atatürk’ün resminin de oradan ineceğini ileri sürdü.
Zaten sadece bu durum bile yaşadığımız acıklılığı yeterince göstermiyor mu?
Bir ibadethanede, insanlar kendilerini öldüren liderin resmi önünde ibadet etmek zorunda kalıyorlar korkudan.
Hepimiz devletten korkacakken, hepimiz birbirimizden korkuyoruz.
Devletin bizi korkutamaması için bizim birbirimizi iyileştirmemiz lazım.
Bunu yapabilirsek katliam sorumluların resimleri iner ibadethane duvarlarından.
Yalan söylemeyeceğimiz, takiye yapmayacağımız, utanmayacağımız bir hayat kurabiliriz o zaman kendimize.