Ahmet Altan: Beklediğiniz istikrar asla gelmeyecek bu yönetimle

Ahmet Altan: Beklediğiniz istikrar asla gelmeyecek bu yönetimle

Haberdar yazarı Ahmet Altan, Türkiye'de gelinen son noktaya ilişkin olarak, "Yıkılan bir devlet, bu devleti ayakta tutmaya gücü yetmeyen bir toplum, bu yıkılışı paraya çevirmeye çalışan insafsız bir hırsız çetesi, kaybolan adalet, hapishaneler, yasaklar ve her geçen gün biraz daha çöken bir ekonomiyle bir 'finale' doğru koşuyoruz" yorumunu yaptı. 

Bugünkü köşe yazısında son günlerde yaşananları değerlendiren Ahmet Altan, Türkiye'nin giderek tek adam ülkesi olduğunu söyledi. Altan, "Tek adamın sinir sistemi, devletin sinir sisteminin yerini alıyor. Belki de asıl bela bu. Tek adam öfkelendiğinde bütün devlet öfkeleniyor. Tek adam korktuğunda bütün devlet korkuyor. Tek adam paniklediğinde bütün devlet panikliyor. Tek adam intikam almak istediğinde bütün devlet intikamcı kesiliyor. Koskoca devlet aygıtı, akıl almaz, anlaşılmaz işler yapmaya başlıyor" dedi.

Ahmet Altan'ın Haberdar'da yayınlanan yazısının bir bölümü şöyle:

"Devlet dengesini kaybedince, adalet de dengesini kaybediyor.

Bir mahkeme, baskın yapılan bir evde kitapları bulundu diye Hasan Cemal’le Tuğçe Tatari’nin kitaplarını toplatıyor.

Yargıç kitapları okumuyor bile. 

Tek adamın kızdığı herkesin kitabının toplatılabileceği, hukuk ölçülerinin yok olduğu, devletin “temel direğinin” kırıldığı bir belirsizlik yayıldıça yayılıyor.

Bir genç kızı vuran polis serbest bırakılırken, bir haber yaptı diye gazeteciler hapishanelere dolduruluyor.

Cumhuriyet Gazetesi’nden Kemal Göktaş, sınırda “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin askerleriyle IŞİD’liler arasındaki “samimi” konuşmaların tapelerini yayınlıyor.

AKP’lileşmiş askerlerle karşılaşıyor, polisten sonra ordunun da belli kademelerde AKP’lileştiğine tanık oluyoruz.

Devlet, polisiyle, ordusuyla, adalet sistemiyle birlikte çözülerek, herkesi düşman gören “dinci” bir intikam örgütüne dönüşüyor.

AKP’li olmayan herkese düşmanlar.

Evlerini basabilir, çocuklarını öldürebilir, kitaplarını toplatabilir, kızdıklarını hapsedebilirler.

İstedikleri kadar para çalabilirler.

Her türlü yasadışı işi yapabilirler.

Sadece Gene Hackman’in vurulduğu film sahnesi değil, Türkiye’deki bütün hayat Somoza’nın Nikaragua’sına benziyor yavaş yavaş. 

Ülke yönetimi “Somoza”laşıyor. 

Devlet yıkılıyor ve o korkunç moloz yığını ölüm ve dehşet putrelleri halinde toplumun üstüne çöküyor.

Bu ağırlığı bir toplum taşıyamaz.

Güneydoğu bu ağırlığın baskısı altında kanlı çatışmalarla, hendeklerle kırıldı.

Böyle devam ederse ülkenin birçok yerinde, hiç beklenmeyen anlarda yeni kırılmalarla karşılaşacağız. 

Yıkılan bir devlet, bu devleti ayakta tutmaya gücü yetmeyen bir toplum, bu yıkılışı paraya çevirmeye çalışan insafsız bir hırsız çetesi, kaybolan adalet, hapishaneler, yasaklar ve her geçen gün biraz daha çöken bir ekonomiyle bir “finale” doğru koşuyoruz.

Kürt kadınlarının taşıdığı bayraklar kucaklarındaki bebeklerinin ölümünü engelleyemiyor, beyaz bayraklara aldırmadan öldürüyorlar.

Bu korkunç yönetim karşısında canlarını ve mallarını, sayfalarında “beyaz bayraklar” çekerek kurtaracaklarını sananlar, o beyaz bayraklar sizi kurtarmaya yetmez, yetmeyecek, bunu göreceksiniz.

Beklediğiniz istikrar asla gelmeyecek bu yönetimle.

Hukukun sağlam direğine tutunarak direnmekten, devleti ve toplumu korumak için adaletin bayrağını yükselterek mücadele etmekten başka bir çare gözükmüyor.

Teslim olanlara merhamet göstermeyecekler.

Bana inanmayabilirsiniz.

Ama hayat size gerçekleri gösterecek.

Eğer direnmezseniz çok da uzun olmayan bir gelecekte, o gerçekler hepimizin kapısını çalacak."

Yazının tamamı için tıklayın