Ahmet Altan: Bugün Türkiye, Al Capone’un Şikagosu’na çok benziyor; devlet güçsüz olan herkesi eziyor

Ahmet Altan: Bugün Türkiye, Al Capone’un Şikagosu’na çok benziyor; devlet güçsüz olan herkesi eziyor

Ahmet Altan*

Mafya tarihinin belki de en ünlü ismi olan Al Capone’nun hikâyesini hatırlıyor musunuz?

Hatırlamanız, hatta hiç aklınızdan çıkarmamanız lazım.

Bugün Türkiye’yi boğarak öldürmek için harekete geçen bir siyasi iktidarla mücadele ederken, yararlanacağınız önemli kaynaklardan biridir Al Capone.

Biliyorsunuz, “içkiyi yasaklayacağız” derken dünya tarihinin belki de en güçlü mafya hareketini patlattı Amerikan yönetimi.

İçki kaçakçılığı büyük servet kazandırıyordu.

Al Capone da birçok yasadışı iş yapıyor ama asıl parayı içki kaçakçılığından kazanıyordu.

Çok iyi bir örgütçü ve zeki bir adamdı.

Alaycıydı da.

Bir keresinde, “Çocukken her akşam yatmadan önce Tanrı'ya bana bir bisiklet vermesi için dua ederdim. Bir gün Tanrı'nın çalışma tarzının bu olmadığını anladım. Ertesi gün gittim bir bisiklet çaldım ve her akşam yatmadan önce Tanrı'ya günahlarımı affetmesi için dua ettim” demişti.

Kazandığı büyük paralarla Şikago şehrinin neredeyse bütün yöneticilerini ve polis teşkilatını kendisine bağlamıştı.

Paraların bir kısmını da halka dağıttığı için halk tarafından bir tür “Robin Hood” gibi görülüyordu.

Halk ondan yanaydı, gazeteler onun istediklerini yazıyorlardı, yönetim tümüyle elindeydi, Şikago’da sarsılmaz bir iktidara ve güce sahipti.

Acımasızdı.

Rakiplerini ya öldürüyor ya da şehirden kaçmak zorunda bırakıyordu.

Şikago’da zaten onu yakalamaya çalışan kimse yoktu ama yakalamaya çalışan biri olsa da suçla bağını ortaya çıkaramıyordu.

Koca bir şehrin bir “suç imparatorluğuna” dönüşmesi, Al Capone’un Şikago’yu ele geçirmesi sonunda Amerikan hükümetini rahatsız etmeye başladı.

Bunun üzerine, Hazine Bakanlığı’nın “İçki Yasağı Bürosunda” görevli, 27 yaşındaki özel ajan Elliot Ness, içki kaçakçılığını önlemek ve Capone’u yakalamak için görevlendirildi.

Ness, daha işe başlar başlamaz nasıl bir belayla karşılaştığını anladı.

Sadece polis değil neredeyse bütün görevliler Capone’un “rüşvet ağının” içine girmişti.

Bunun üzerine tek tek bütün görevlilerin dosyalarını inceleyerek kendisine 11 kişilik bir ekip oluşturdu.

Capone’un içki depolarını basmaya, içki yollarını kesmeye başladılar.

Defalarca suikast girişimiyle karşılaştılar, “rüşvet” teklifleri aldılar.

Bu “rüşvet tekliflerini reddettiklerinin” duyulmasını sağladılar.

Önceleri Ness’le alay eden medya, bunun üzerine ona ve ekibine “Dokunulmazlar” adını taktı.

Daha sonra Brian de Palma, o büyük macerayı “Dokunulmazlar” ismiyle filme çekti.

Ness, içki depolarını basıyor, kamyonları durduruyordu ama Capone’u suçlayacak bir delil bulamıyordu.

Ele geçirilen “tanıklar” da Capone tarafından öldürtülüyordu.

Ness’in ekibinde bir muhasebeci vardı, bütün bu baskınlar, çatışmalar, suikastler arasında o Al Capone’un gelirlerini inceliyor, arada bir de “bu adamın çok geliri var ama hiç vergi vermiyor” diyordu.

Capone’un işlediği korkunç suçlar yanında “vergi kaçırma”, çok küçük duran, “önemsiz” bir suç gibi göründüğünden kimse o muhasebeciye aldırmıyordu.

Sonunda o muhasebeci haklı çıktı.

Hiçbir suçtan yargılanamayan Al Capone “vergi kaçırma” suçundan yakalandı, 11 yıl hapse mahkum oldu.

Zaten frengisi vardı, hapishanede o hastalığın da etkisiyle delirdi.

Şikago kurtuldu.

Bugün Türkiye, Al Capone’un Şikagosu’na çok benziyor… Burada da hukuk yok… Burada da rahatça suç işleniyor… Burada da suçlular yargılanmıyor… Burada da devlet görevlileri yasanın emrettiklerini yapmıyor… Burada da güçlü olan herkesi eziyor… Burada da insanlar korkuyor…

Ülkenin başında “anayasaya uymayacağını” açıklayan bir adam bulunuyor, hiç durmadan anayasal suç işliyor, anayasa ne diyorsa tam aksini yapıyor.

AKP’li milletvekillerinin açıkça itiraf ettiği gibi “yargı” onun elinde.

İstediğini yakalatıyor, istediğini serbest bırakıyor.

AKP’nin yargıçları hukuk tarihinde görülmemiş kararlar alıyorlar.

Özgür Gündem Gazetesi’yle dayanışma kampanyasına katılarak bir günlüğüne gazetenin genel yayın müdürlüğünü yapan Şebnem Korur Fincancı, Erol Önderoğlu, Ahmet Nesin, yargıç tarafından “tutuklanmaya engel bir halin bulunmadığı” gerekçesiyle tutuklanıyorlar.

Yargıç, niye “tutuklanmaları” gerektiğine dair bir gerekçe bulamayınca, “tutuklanmalarına engel yok” deyip çıkıyor işin içinden.

Günlük bir gazetede bir günlüğüne genel yayın müdürlüğü yaptıkları için “terör örgütü propagandası” yapmakla suçlanıyorlar.

Buna karşılık Niğde’de de üç görevliyi öldüren IŞİD üyeleri, “terör örgütünden” değil “kasten kamu görevlilerini öldürmek” suçundan mahkum oluyorlar.

IŞİD’i “terör örgütüne” sokmayan ama legal bir gazetede bir gün çalışmayı “terör örgütü propagandası” olarak değerlendiren bir yargı var karşımızda.

Yargının kendini imha ettiği bu ortamda ülke bir içsavaşa doğru kan revan içinde sürükleniyor.

Bütün bu karmaşanın içinde birileri, Ness’in ekibindeki muhasebeci gibi “Erdoğan’ın diploması yok” diye mırıldanıyor.

Etraf öylesine suç dolu ki kimse bu “diploması yok” sözüyle fazla ilgilenmiyor.

Üstelik ortalığa “inandırıcı” bir diploma da çıkmıyor, çıkan diplomaların tarihleri, imzaları tutmuyor.

Eğer lise ve üniversite diplomaları “resmen” ortaya konamazsa, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı düşer.

Yasa çok açık ve net bu konuda.

Anayasaya uymayı reddeden, sürekli anayasal suçlar işleyen, yargıyı yok eden bir adamın Türkiye’yi öldürmesine engel olmak isteyenler her türlü “hukuki” mücadeleyi vermek zorundadır.

Muhalefetin de bu “diploma” işini ciddiye alması gerekir.

Bu, hukuki bir meseledir.

AKP, hukuku yok etti… Onlar hukuku yok ettiler diye biz de “hukuk yokmuş” gibi davranmayacağız.

Tam aksine, onlar “hukuku yok ettikçe” biz daha fazla “hukuka” sarılacağız, her türlü hukuksuzlukla mücadele edeceğiz, hukukun her imkanını kulanacağız.

“Hukukun olmadığı ve bir daha olmayacağını” kabul etmek sadece AKP’nin işine yarar.

Erdoğan ve AKP’liler iktidarda kalabilmek için için hukuku yok ediyor, siz neden hukuka sahip çıkmıyorsunuz?

“En büyük suçları” yakalamak için uğraşmak gerekmiyor, en küçük suçlarla da ilgilenmeli bugün muhalefet.

Bazen “mafya reisleri” en küçük suçlarından yakalanır.

Muhalefet etmek, haftada bir grup toplantısında konuşmak değil.

Özellikle hukuki konularda çok iyi örgütlenip, her suçu, yargının her hukuksuzluğunu takip etmek, bunları ortaya çıkarmak, halka duyurmak, dünyaya anlatmak gerekiyor.

Muhalefet, Elliot Ness gibi kararlı bir adam bulsun, ona bağlı bir hukuk birimi oluştursun, bütün suçları takip etsin, o zaman Erdoğan ve ekibinin nasıl sıkıştığını göreceksiniz.

“Hukuksuzluk” onların stratejisiyse, “hukuk” da muhalefetin stratejisi olmalı.

“Nasılsa bir sonuç çıkmaz” demek teslim olmaktır.

Hukuka sarılırsanız her zaman bir sonuç çıkar.

Üstelik bazen de en ummadığınız yerde çıkar o sonuç.

Hiç unutmayın, Şikago’nun kralı Al Capone, cinayetten, suikastten, haraçtan, kaçakçılıktan, çatışmadan, çetecilikten değil “vergi kaçırmaktan” girdi içeri.

Eğer hukukun her alanında mücadele edilmeseydi Şikago belki yıllarca kurtulamazdı.

O mücadele günlerinde Ness şunu öğrendi, Şikago’yu Al Capone’dan kurtarmaksa göreviniz…

Her hukuksuzluğu ciddiye almak zorundasınız.

Bu yazı Haberdar'dan alınmıştır