Ahmet Altan: En güvenilir siyasetçisi olması beklenen cumhurbaşkanının diplomasına bile güvenilmiyor!

Ahmet Altan: En güvenilir siyasetçisi olması beklenen cumhurbaşkanının diplomasına bile güvenilmiyor!

Önceki sabah ülkemizdeki bir kasabanın yerlebir edilmiş görüntüleriyle uyandık… Koca kasaba bir enkaza dönmüştü.

Dün sabah da on bir insanımızın bombayla havaya uçurulmasıyla başladık güne…

Yarın ne olacak?

Öbürsü gün?

Daha öbürsü gün?

Ne yazık ki cehenneme doğru yol alan bir kanlı kervan gibi yıkılarak, ölerek, parça parça tükenerek bu korkunç yolculuğu sürdüreceğiz.

“Anayasaya uymayacağını” söyleyen bir cumhurbaşkanı, “anayasa ne derse desin” diyen bir başbakanla “hukuk tanımazlığını” pervasızca ilan eden gayrimeşru bir iktidar ve bizzat AKP’lilerin itiraf ettiği gibi AKP’nin “siyah cübbeli” militanlarına dönüşen yargıçlarla bu ülkenin feraha ermesi mümkün değil.

İktidar yasa tanımıyor, yasayı koruyacak yargıçlar iktidara biat ediyor.

Ülkede güvenebileceğiniz tek bir merci, tek bir müessese kalmamış.

Düşünün ki bir ülkenin en “güvenilir ve saygıdeğer” siyasetçisi olması gereken cumhurbaşkanının “diplomasının” olduğuna bile güvenilemeyen bir ortamda yaşıyoruz.

Bu diploma var mı, varsa nerede, kimse bilmiyor.

Cumhurbaşkanının mezun olduğu söylenen üniversitenin “diploma arşivine” erişim mahkeme yasağıyla engelleniyor.

Cumhurbaşkanının yandaşlarının “işte diploma” diye ortada dolaştırdıkları belgenin “gerçek olduğuna” dair yurt dışındaki bir uzmandan onay alınması gerekiyor.

O uzman da daha sonra “ben öyle bir onay vermedim” diyor.

Şu minicik olay bile içine düştüğümüz yasasızlığın, çamurlu belirsizliğin ne ölçülere vardığını gösteriyor.

Ben size net olarak söyleyeyim.

Erdoğan anayasal sınırlarının içine çekilmedikçe, AKP “yasa tanımazlığından” vazgeçmedikçe, yargı yeniden hukuku ve bağımsızlığı keşfetmedikçe bu ülke kanlı belalardan yakasını kurtaramayacak.

Her gün yeni felaketlere uyanacağız.

Peki ne yapmalı?

Devleti ele geçirmiş bir azınlığın “yasa tanımaz” eşkiyalığına teslim mi olacağız, hukuku inkar eden “gayrimeşru” bir iktidarın ülkeyi bir kan batağının içine sürmesine sessiz mi kalacağız, yargının hukuktan kopmasına boyun mu eğeceğiz?

Çaresiz miyiz?

Değiliz elbette.

Deli misiniz, ne çaresizliği…

Bir yeteneksizler kalabalığının yularından tutup çamurlar içinde gırtlağını keseceği kör koyun muyuz biz?

Çare var, hem de hemen önümüzde duruyor.

Sadece biraz kıpırdanmamız lazım.

Tarhan Erdem T24’te yazdı.

“AKP’nin hegemonyasına itiraz eden bütün demokratik güçlerin katıldığı bir kurultay toplanarak, ortak bir strateji çerçevesinde mücadele verecek yeni bir güç merkezi yaratılmalıdır.

Dileyen siyasal partilerin katılabileceği bu Birlik hiçbir siyasal partinin şemsiyesi altına girmemelidir.

Birliğe katılan kuruluşlar kimliklerini ve ayrı görüşlerini saklı tutabilmelidir.”

Bu önerinin amacı açık bence, siyasi partiler böyle bir birlikteliğe önderlik edemediklerine göre, sivil bir hareket siyasi partileri bir araya toplayacak bir harekete önderlik etmeli… Sorumluluğu almalı.

Siyasi partilerin tek başlarına duyuramadıkları demokrasi çığlığını, bu sivil hareket siyasi partileri de içine alarak bütün topluma duyurmalı.

Büyük ve etkileyici bir demokrasi dalgası yaratmalı.

Yasa tanımayan bir iktidara karşı yasaların sesi olmalı.

Barışı, özgürlüğü ve adaleti savunmalı.

Tarhan Erdem, gene T24’de bu Kurultay’ın çalışma şartlarını maddeleştirdi:

“İlk hedef milli irade ve demokrasinin kurtarılması olacak bu Birlik’in kuruluş ve çalışma ilkeleri arasında şunların bulunmasını zorunlu görüyorum:

Birlik’in amacı, ülkede yaratılmış olan hegemonik düzene karşı ortak mücadele verecek yeni bir güç merkezi kurmak olmalıdır.

Birlik demokrasiyi kurtarma dışında başka bir görüşün gerçekleşmesine hizmet etmez.

Birliğe katılan kişi, dernek, sendika ve gruplar evrensel insan haklarına dayanan demokrasi görüşünü ve Türkiye’de uygulanmasını savunurlar; hiçbir durum demokrasiyi tartışmaya neden olamaz.

Birlik üyeleri sağcı, solcu, devrimci, muhafazakar, liberal, kapitalist gibi değişik ideoloji ve öğretilere mensup olabilir, ancak Birlik bu sıfatlarla nitelendirilmemelidir.

Katılmak isteyen kişiler kendileri ve kuruluşların başkanları başvurduklarında Birlik’e üyelik işlemine başlanır ve işlem bitirilince uygun biçimde açıklanır.

Birlik, evrensel insan haklarına dayanan demokrasiyi savunmak ve belirlenen stratejiye uymak dışında, üyelerinin çalışma ve düşün hayatlarındaki görüş ve eğilimlerine katılmaz veya ortak olmaz.

İlk Kurultay’da yenisi belirleninceye kadar Birlik kararlarını uygulayacak geçici yürütme kurulu kurulmalıdır.

Kurultay üye sayısı, üyelerin nasıl belirleneceği, toplanma yeri, gündemi ve görüşme usulü belirlenip kamuya açıklanmalıdır.”

Böyle bir demokrasi kurultayı bugün kendini çaresiz hisseden milyonlarca insanın aradığı çaredir.

Bu çare, birleşmek ve derhal harekete geçmektir.

Anayasayı ve yasaları tanımayan bu gayrimeşru iktidara karşı “demokrasi” etrafında birleşilir, sivil bir inisyatif yaratılırsa, iktidarın bu ölümcül cüretkarlığı demokrasi duvarına vurup durmak zorunda kalır.

Kendi hayatımız, ülkemiz, geleceğimiz ve evlatlarımız için harekete geçmek zorundayız yoksa bu adamlar bayat peksimet gibi ufalayacaklar bu memleketi, kanla ve şiddetle rezil bir diktatörlük kuracaklar.

İzin verirsiniz, ben de bir iki öneri eklemek istiyorum.

Bugün bu ülkede güvenebileceğimiz bir yargı müessesi bulunmuyor biliyorsunuz, yargı olmadığında “haydutlar” kazanır, masumlar kaybeder.

O zaman, bu haydutluklara karşı bizim de bir “denetleyici” hukuk grubu oluşturmamız gerekir.

Ülkemizde güvenilecek hukukçu sayısı çok az ama hala aramızda dürüst hukukçular var.

Bence bu kurultay, Sami Selçuk başkanlığında bir tür “gölge” Yargıtay ve Ergun Özbudun yönetiminde bir tür “gölge” Anayasa Mahkemesi oluşturmalı.

Bu gölge müesselerin bir yaptırımcılığı olamaz ama özellikle büyük davalarda “hukuka uygun kararın ne olması gerektiğini” bütün ülkeye ve dünyaya yasalara dayanarak, maddeleriyle açıklarlar.

Yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukları göz önüne sererek, AKP’li yargıçların adaletsiz kararlarını belgeleriyle ortaya koyarlar.

Kanunsuz el koymalar, tutuklamalar, sokağa çıkma yasakları, mahkemelerin “yayın” ve “erişim” yasakları bir de bu hukukçular tarafından bizim anayasamıza ve yasalarımıza göre adil bir şekilde değerlendirilir.

Yasadışı mahkeme kararları ve anayasaya aykırı kanunlar teşhir edilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecek kararlar için “güvenilir” gerekçeleri oluştururlar.

Dünya, özellikle hukuki konularda fikir alışverişi yapabileceği bir muhatap bulur ülkede.

Biz de AKP yargısının nerelerde yasalardan saptığını belgeleriyle görürüz.

Türmen’le Erdem’in önerdiği kurultayı herhangi bir siyasi partinin şekillendiremeyeceği belli ama muhalefetteki siyasi partiler buna destek verirlerse, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının, milyonlarca demokrat bireyin desteğiyle “hukuka ve demokrasiye” sahip çıkan büyük bir sivil hareket başlar.

Buna katılmaz mısınız?

Her görüşten, her ırktan, her dinden, her mezhebten insanın katılacağı bir demokrasi hareketi.

Hayatımızı ve geleceğimizi belirlemek için kendimizin de söz sahibi olacağı, siyasetçilere ne istediğimizi doğrudan söyleyebileceğimiz bir kürsü.

Her türlü şiddete, haksızlığa, adaletsizliğe, zorbalığa karşı çıkarız, gücümüzü gösteririz, “ben anayasayı dinlemiyorum” diyen herkesin öyle keyfince bu ülkeyi paramparça edemeyeceğini kanıtlarız.

Düşünsenize böyle bir ortak hareket, “geçici bir süreliğine” bile olsa partileşip seçime girse AKP’nin “diktatöryal” hayallerini paramparça eder, iktidarı alır.

Bence acele etmek gerekiyor.

Her gün insanlarımız ölüyor, bir faciaya gittiğimizi hepimiz görüyoruz, yargı bitti, bütün müesseseler bitti, adalet kayboldu, “anayasa ne derse desin” diyen gayrımeşru bir zorbalık kaldı karşımızda.

Üstelik en hayati noktaya saldırmaya hazırlanıyorlar şimdi.

Erdoğan geçen gün, ilk, orta ve yüksek öğretimdeki bütün “müfredatın” değişmesi gerektiğini söyledi.

Bunun ne demek olduğunu anlıyorsunuz değil mi?

Hırsızlığı hoşgören çarpık bir dinciliğin fon müziğinde bir Hitler gençliği yetiştirmek için harekete geçecekler.

Eğer bu hareketin önüne geçemezseniz çocuklarınızın geleceği kalmayacak.

İlk denemelerini yapıyorlar.

İstanbul Erkek Lisesi’nde ve Galatasaray’da gençlerden gerekli cevapları aldılar ama bu cevabı sadece gençlere bırakmak haksızlık olur.

Kendi “diploması” tartışmalı bir adamın, toplumun ve eğitimcilerin görüşlerini almadan bütün eğitim sistemini bir diktatörlükle şekillendirmesine engel olmak, Türkiye’nin barışçıl, çağdaş, demokratik, laik, saygıdeğer bir ülke olmasını isteyen herkesin görevi.

Yaşadığımız facia ortada.

Çare de ortada.

Bir araya gelin “demokrasi, özgürlük, barış, hukuk” için.

Hayatı ve hukuku koruyalım.

İkisi de tehlikede çünkü…

Bu yazı ilk olarka Haberdar'da yayımlanmıştır.