Ahmet Altan: Medyanın uyguladığı sansür olanları değiştiriyor mu?

Ahmet Altan: Medyanın uyguladığı sansür olanları değiştiriyor mu?

Ahmet Altan

(Taraf, 4 Eylül 2012)

Savaş ve Sessizlik

Gece yarısına doğru PKK Beytüşşebap’ı basmış, on askerle üç PKK’lı hayatını kaybetmiş, AFP ölü PKK’lı sayısının 20 olduğunu iddia ediyor ve geceyi bunca ölüyle kapatan Türkiye sabahı sanki böyle bir olay olmamış gibi karşılıyor.

Televizyonlar bambaşka programlar yapıyorlar.

1925’e, Takrir-i Sükûn günlerine geri döndük.

Medyanın uyguladığı sansürün nedeni de bildiğimiz o ezberlenmiş cümle:

“Terörün propagandasını yapmayın.”

Bu, bir terör olayı değil, bu bir askerî saldırı.

Biraz ötesinde Bolu Komando Tugayı’nın bulunduğu kasabaya PKK ağır silahlarla saldırıyor, on askeri öldürüyor, PKK militanları polis lojmanlarının önüne kadar geliyorlar.

Olanları halktan saklamak, gerçeği değiştiriyor mu?

Değiştirmiyor.

Sadece halkın bu olayların nasıl biteceğini sormasını, bu ölümleri bitirecek girişimlerin halk tarafından tartışılmasını önlüyor.

Ne olursa olsun ama halk bilmesin.

Bir hükümet, gerçekleri halktan saklamak istemeye başladı mı sorun büyük demektir.

Arka arkaya yaşadığımız bu acılarla ilgili çok soru duruyor ortada.

PKK artık kasaba merkezlerine saldırıyor.

Görünen PKK’nın saldırıda, ordunun savunmada olduğu.

Büyük kayıplar verildiği.

Ölen o on askerin hesabını kimden soracak bu halk?

PKK’yı suçlamak en kolayı ama PKK’yı suçlamak, lanetlemek sadece insanların gönlünü serinletiyor, o kadar.

Yaşadıklarımızın önlenmesine bir faydası yok.

Hâlbuki, Uludere katliamına kadar ortada görünmeyen PKK’nın şimdi birdenbire nasıl kasabalara girebilmeyi başardığını sormamız gerekiyor.

Bunun nedenini anlamamız gerekiyor.

Orduyu bu kadar savunmasız, PKK’yı böylesine gözükara kılan gerçekleri öğrenmemiz gerekiyor.

Beytüşşebap’ta kalabalık bir halk grubunun PKK’lıların cenazesini almak için toplanmasının neyin işareti olduğunu, bir dahaki seferde neyle karşılaşacağımızı bilmemiz gerekiyor.

Biz bu ülkede yaşıyoruz.

Bu ülkenin sahibi burada yaşayan yetmiş milyon halk.

Bu soruların muhatabı da hükümet.

Yaşanan felaketleri önlemekle yükümlü olan o.

Uludere’den bu yana büyük bir değişim var, yaşananların askerî nedenlerini bilmiyorum ama büyük bir psikolojik kırılmanın herkes gibi ben de farkındayım.

Eskiden böyle olaylar olduğunda insanların AKP’nin bu sorunları çözeceğine dair bir ümidi olurdu ama iktidarın siyasetini ve dilini değiştirmesi, şiddete abanması, bu ümidi yok etti.

Kimsede böyle bir ümit yok artık.

Sessizlik, bu ümidi yeniden yaratmıyor.

Bu ümidi yeniden yaratacak olan hükümet, onun izleyeceği siyaset, yapacağı açıklama, ortaya koyacağı plan, hazırlayacağı demokratik anayasa.

Ama iktidar ne yapacağını bilmez gibi gözüküyor ve sadece sessizlikten, sansürden medet umuyor.

Kaç ölümü daha bu halktan saklayabilirler?

Kaç genç çocuk daha bu sessizlik içinde ölecek?

Bu medya ne kadar zaman daha halktan gerçekleri gizleyecek?

Güney sınırımız tam bir bela yuvasına döndü, Suriye ile savaşın eşiğinde duruyoruz, İran sınırlarımızda yeni bir askerî manevra başlatıyor, Irak Türkiye’yi tehdit ediyor.

Hatay bölgesindeki Suriyeli “mülteci” kamplarında neler olduğu hepimiz için bir sır, Şam’da gezdiği bir cezaevinde “muhalif güçlerin” tutuklu askerleriyle konuşan Robert Fisk, Independent gazetesine yazdığı haberde, Cezayir asıllı bir Fransız tutuklunun Hatay’daki kampa geldiğini, orada görüştüğü bir “şeyhin” etkisiyle Suriye’ye geçtiğini anlattığını söylüyor.

Mülteci kampları Suriye’ye militan gönderme merkezleri mi?

O şeyh kim?

Eğer Türkiye Suriye’ye silahlı muhalifler gönderirse, karşılığında Suriye’nin ve onun müttefiki İran’ın neler yapacağını düşünüyoruz?

Türkiye’nin Suriye’de bizzat çatışmalarda taraf olmasıyla, PKK’nın birden güçlenmesi arasında bir bağ var mı?

Suriye diktatörü Esed’e karşı olmak, onun halkına zulmetmesine karşı çıkmak adil ve hakkaniyetli bir davranış ama bu haklı tavrı Suriye’ye silahlı askerler gönderip savaşa taraf olmaya kadar uzatma hakkını hükümete kim verdi?

Meclis’ten habersiz ülke topraklarında yabancı silahlı gruplar barındırmak, onların sınırdan geçmesine göz yummak, hatta desteklemek yasalara uygun mu?

Yasalara uygun değilse, iktidarın yasaları çiğnemesini kim sorgulayacak?

İktidarın Suriye politikasıyla PKK’nın güçlenmesi arasında bir bağ varsa, daha kaç askeri ölüme teslim edeceğiz, iktidar bu askerlerin ölmesini önlemek için ne yapacak?

PKK’nın saldırıları hakkında istihbarat yok mu, istihbarat varsa gerekli önlemler alınmıyor mu, alınmıyorsa, bu önlemleri almayanlar kimler?

Böylesine çok soruyla ve ölümle dolu bir durumu medya hangi hakla halkından saklayabilir?

Bu sessizlik, iktidarı böylesine başıboş bırakmak daha fazla askerin ölmesine yol açmaz mı?

İktidarı eleştirmeyelim diye çocukları ölüme mi bırakalım?

Gene ölüm sarmalına düştü Türkiye.

Üstelik bu ölümleri medyanın insafsız sessizliği ve ağır bir ümitsizlikle yaşıyor bu toplum.