Ahmet Altan
(Taraf - 28 Eylül 2012)
Önce Bülent Arınç “Oslo sürecinin devam edebileceğini” söyledi, sonra Başbakan da kapının Oslo’ya açık olduğunu vurguladı, ardından Adalet Bakanı Ergin, Abdullah Öcalan’la da görüşülebileceğini belirtti.
Bunlar çok önemli bir gelişmenin işareti bence.
Hükümet “Oslo sürecine” yeşil ışık yakıyor.
Yeniden Oslo’ya dönülebilir mi, dönülürse oradan bir sonuç çıkar mı bilmiyorum.
Kandil, Apo’suz savaşabileceğini gösterdi ama onların Apo’suz barışabileceğini sanmıyorum.
Birincisi, “barış” için savaş için olduğundan daha kuvvetli bir liderlik ve irade gerekiyor.
İkincisi, PKK yönetimine şu anda “yönetebilecekleri bir toprak parçası vermek” dışında önerilebilecek onlar için avantajlı bir teklif gözükmüyor.
Üçüncüsü, Kandil Ortadoğu’daki ve Suriye’deki gelişmelerden sonra “o toprağı” silahla alabileceklerine inanmış vaziyette.
Dördüncüsü, savaş sürdükçe Apo’nun etkisinin azalacağını, kendi etkilerinin artacağını biliyorlar.
Bütün bu “varsayımlarımdan” çıkan sonuç da PKK yönetiminin “barışı” artık pek istemediği.
Üstelik PKK’nın savaşı kazanmasına yetecek bir halk desteği yok ama savaşı daha epeyce sürdürmesini sağlayacak kadar bir halk desteği var.
Eğer hükümet savaşın bitmesini Kandil’e endekslemeye devam ederse bu savaş kolayından bitmez benim görebildiğim kadarıyla.
Kandil’in bütün olumsuz yaklaşımlarına rağmen hükümetin “Oslo süreci” konuşmalarını önemli kılan, siyasi iktidarın, İçişleri Bakanı’nın “son PKK’lı da öldürülene kadar savaş” türünden saçmalıklarından yolunu ayırdığını göstermesi.
Hem kendisinin hem ülkenin barışa ihtiyacı olduğunu fark etmesi.
İktidarın ne kadar samimi olduğunu bilemeyiz.
Ama burada iktidarın “niyetinden” de “samimiyetinden” de daha güvenilir başka bir ölçü var, ihtiyaç.
Kandil’in aksine hükümet varlığını sürdürebilmek için barışa muhtaç.
Bu ölümleri daha fazla taşıyamaz.
Metropoll Şirketi’nin araştırması, şiddetin ve savaşçılığın Erdoğan’a Çankaya için istediği desteği sağlamadığını ortaya koydu.
Büyük bir ihtimalle AKP’nin elinde de benzer araştırmalar bulunuyor.
Bu gerginliğin AKP tabanını da huzursuzlandırdığını fark etmiş olmalılar.
Süratle barışa ve demokrasiye dönmezlerse, yaklaşan ekonomik krizle birlikte bütün siyasi hesaplarının altüst olabileceğini görmeye başladılar sanırım.
Çankaya ve başkanlık yolu “savaştan ve gerginlikten” geçmiyor.
İhsan Dağı dün, AKP tabanının “4+4+4” ve Suriye politikalarını tasvip etmediğini ve bunun “ilk kez”olduğunu söylüyordu.
AKP tabanı “ilk kez” kıpırdanıyor çünkü bugüne kadar o tabanın isteklerini geçekleştirmeye çalışan hükümet, şimdi o tabanın isteklerini bir kenara bırakıp kendi isteklerini hem AKP tabanına hem de bütün ülkeye dikte ettirmeye kalkıştı.
İktidar partisinin tabanı böyle bir gerginlik istemiyor, bu gerginlikten bir çıkarı yok.
Sanırım, iktidar bir yıldan biraz fazla süren “çılgınlık” döneminden çıkıp yeniden hayatın gerçeklerine dönüyor.
Bu gerçeklerden biri de işte “barış” ihtiyacı.
Bu barışı Kandil ile sağlamanın pek mümkünü yok ama İmralı’da kapalı duran Apo’nun Kandil üzerinde olmasa da Kürt halkının önemli bir kısmı üstündeki sihirli gücü sürüyor.
Silvan baskını öncesinde yaptığı açıklamaları ve yakın bir zamanda kardeşine söyledikleri, Öcalan’ın“barışı sağlayan lider olmaya” adaylığını koyduğunu gösteriyor.
Apo, anlayabildiğim kadarıyla, PKK’nın savaşı sürdürecek gücü olduğunu ama savaşı kazanacak gücü olmadığını görüyor, imkânların elverdiği bir dönemde en fazla kazanımla bu savaşı bitirmek istiyor.
Eğer hükümet barışı gerçekten istiyorsa ve bunu sağlamakta Apo’nun ne kadar etkili olabileceğinin de farkındaysa, Apo’ya barışı sağlayabileceği bir ortamı da yaratmalı.
Apo, İmralı’da parmaklıkların arkasında olduğu sürece Kandil’e söz geçiremez, Silvan’da bunun örneğini gördük, Kandil açıkça Apo’ya karşı çıkamaz ama onu sürekli biçimde etkisizleştirir.
Bunun çözümü Apo’nun herkesle görüşebileceği, barış için ağırlığını koyabileceği biçimde ev hapsine çıkarılması.
Böyle bir hamle hem Kürt halkına büyük bir güven verir, hükümetle ilgili “samimiyet” endişesi ortadan kalkar, hem de Apo’nun gücü ve karizması sayesinde barış görüşmeleri çok daha somut adımlarla yürür.
Oslo görüşmelerinin “pazarlık konularından” biri “Apo’nun ev hapsine” çıkmasıydı, bunu gerçekleştirmek için barış görüşmelerinin bitmesini beklemek yerine, bunu o görüşmelerden önce gerçekleştirip barışı daha somut ve güvenilir biçimde tartışmak daha iyi değil mi?
Ben Apo’nun hâlâ “kilit” adam olduğuna inanıyorum ama her geçen gün onun ve onunla ulaşılabilecek bir barışın aleyhine işliyor.
Kürt meselesinde devlet hep gelişmelerin gerisinde kaldı.
Bu sefer de gelişmelerin önüne geçip, barışın yolunu açmanın daha iyi olacağını düşünmek, çok mu yanlış bir düşünce olur?