Ahmet Altan: Türk, öldür, vur, yüksel

Ahmet Altan: Türk, öldür, vur, yüksel

 

Ahmet Altan'ın bugün yayımlanan yazısında Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten'e verilen madalyayı ele aldı. Altan, "“Nereden nereye geldik” de diyemiyoruz. Bir yerden bir yere geldiğimiz yok." dedi
 
İşte Ahmet Altan'ın 'Madalya' başlıklı yazısı;
 
Bir başarıyı ödüllendirmek için madalya verilir.
Yanlış bilmiyorum, değil mi?
Peki, Hava Kuvvetleri Komutanı’na hangi başarısından dolayı madalya verildi?
Aranızda bu başarıdan haberdar olan var mı?
Uludere’yi bombalayan uçakların bağlı olduğu komutan bu general.
Suriye’de düşürülen uçağı oraya gönderen emir komuta zincirinin başındaki görevli.
Peki, biri bana söylesin, Uludere katliamından dolayı ceza alan kimse yokken, bu katliamdan sorumlu olan insanın madalya almasını nasıl açıklayacağız?
Uludere bir başarı mıydı?
Suriye’de uçağımızın düşürülmesi bir başarı mı?
Bir başka ülkede bu facialardan sonra bu generalin istifa etmesi gerekmez miydi?
Peki, bu generale kim, neden madalya verdi?
Son zamanlarda çok garip bir gelişme oluyor.
İnsanlara acı çektirenler ödüllendiriliyor.
İşkenceci polis, müdür yapılıyor.
Hrant Dink’in ölümüne giden yolu açan kararı imzalayan yargıç ombudsman seçiliyor.
Uludere’yi bombalatana madalya veriliyor.
Uludere’nin bombalanmasının hemen ardından Genelkurmay Başkanı’na teşekkür ediliyor.
Bu ülkeyi yönetenlerin “başarı” ölçüsü ne?
İnsanlara acı çektirmek mi?
Kim ne kadar acı çektirirse, o insan o kadar yükselir mi?
Geçenlerde okumuştum, Dink cinayetine herhangi bir şekilde bulaşan bütün devlet görevlileri terfi etmiş.
Yakında herhalde madalya da alırlar.
Kural artık şu galiba:
 
“Öldür, yüksel.”
İnsanlara acı çektiren her “devlet görevlisi” baş tacı ediliyor.
Bu iktidar, halka hangi sözü vererek göreve geldi?
Dedi ki “bu ülkede devlet halkına çok acı çektirdi, ben halkı devlete karşı güçlendireceğim, devletin halka acı çektirmesini önleyeceğim”.
İnanılmaz bir kavga başladı.
Ve savaşın bir ânında, iktidar “karşı güçlere” katıldı.
Şimdi, iktidar “devleti ele geçirdiğini” sanıyor ama devlet onu ele geçirdi.
Parmağında oynatıyor.
Devlet, bu oyunları ta “ecdattan” bilir.
Osmanlı’nın oyunu çoktur.
Her zaman halkın bir kısmını, halkın diğer kısmına karşı kullanır.
Şimdi de iktidarı halka karşı kullanıyor.
Halka acı çektiren kimse “ödülsüz” kalmıyor.
 
“İnsanlara acı çektirmeyin” diyen kimse de “cezasız” kalmıyor.
Yazanlara, çizenlere, fikrini söyleyenlere mahkeme, dava, ceza.
İnsanları “Filistin askılarına” alanlara, elektrik verenlere, cinayetin yolunu açanlara, halkı bombalayanlara ödül.
Bundan sonra madalya almak isteyenlerin ne yapacağı belli?
Göndereceksin uçakları insanları parçalatacaksın.
Devlette ombudsmanlık gibi iyi bir göreve mi gelmek istiyorsun, yeryüzünün hiçbir yerinde suç olmayacak bir yazıyı “Türklüğe hakaretten mahkûm” edip bir Ermeni yazarı hedefin önüne dikeceksin.
Askerî vesayet döneminde de bu böyle değil  miydi zaten?
Bu iktidar “ben bunu değiştiririm” dememiş miydi?
Ne oldu peki?
Devlet aldı bunları değiştirdi.
İktidarın ılık sularında eritti.
Hiçbir dirençleri kalmadı devlet karşısında.
Babam, Nazilerden kaçıp Türkiye’ye gelen ünlü bir hukuk profesörünün bu ülkeyle ilgili saptamasını anlatmıştı.
 
“Doğal ayıklama sizde tersinden işliyor” demiş adam, “kötüler yükseliyor, iyiler aşağıya gidiyor”.
Altmış yıl önce yapılan tesbit hâlâ geçerli.
 
“Nereden nereye geldik” de diyemiyoruz.
Bir yerden bir yere geldiğimiz yok.
Hep aynı yerdeyiz.
Kayalıkların üstündeki kayık gibi Türkiye, sallanıp duruyor ama bir yere gitmiyor, hep aynı yerde duruyor.
Devlet görevlisi ol, halka işkence yap, öldür, hedef göster, yüksel.
Devlet görevlisi olana herşey serbest.
O ünlü sözü değiştireceğiz herhalde.
 
“Türk, öldür, vur, yüksel.”
Bu, bizim dururumuza daha iyi uyuyor.
Ne devletmiş ama başına kimi getirirsen getir, bir zaman sonra kendisine benzetiyor, içine alıp yutuyor, sonra da kemiklerini tükürüyor.
Uludere’ye madalya.
Bravo.
Şu demokrasi isteyen herkesin aleyhinde yazan “babasının evlatları” bu konuda bir şey yazabilecekler mi acaba?
Yazamayacaklar, değil mi?
Onlar da çoktan devletin yazarı oldular.
Onlar “babaların evladı”, babaları da devletin evladı.
Hep birlikte halkın canına okuyorlar.
Sadece bugünkü devletlilere değil, geçmişteki devletlilere bile sahip çıkıyorlar, “ecdatları” hakkında konuşmak, yazmak, dizi yapmak yasak.
Onlar da halkı öldürmüş, bunlar da öldürüyor.
O zaman öldüren sadrazama tuğ takılıyordu, bugün öldürene madalya veriliyor.
Bu ölçüden bakıldığında, bence asıl madalyayı bu iktidar hak ediyor.
Alın madalyanızı... Boynunuza asın.