Ahmet Altan: Utanmadan ailemi karıştırdın Başbakan

Ahmet Altan: Utanmadan ailemi karıştırdın Başbakan

T24- Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, kaleme aldığı "Erdoğan ve Kof  Kabadayılık’’ başlıklı köşe yazısına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın  "kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu" gerekçesiyle gazete ve Altan aleyhinde manevi tazminat davası açmasına Hazreti Muhammed'in “Utanmadıktan sonra dilediğini yap” sözüyle cevap verdi. "Altan'dan Erdoğan'a: Bu mu senin delikanlılığın" haberini okumak için tıklayınAltan'ın Kum Saati köşesinde yayımlanan (18 Ocak 2011) şöyle:

Dava Bir yönetici, kendisine ümit bağlayan insanları, büyük kitleleri kendi kişisel çıkarı için yarı yolda bırakıp başka bir yola saptığında, yaptıklarının anlaşılmaması artık küçüklü büyüklü birçok kurnazlığın ve günahın duraklarına uğrayacağı bir yolculuğa çıkmış demektir.

Cumhuriyet tarihinin en önemli liderlerinden biri olan Başbakan Erdoğan da, aklını seçimlere ve seçimlerden sonra belirlenecek cumhurbaşkanlığına takıp da bütün hesaplarını kendi kişisel ikbaline göre biçimlemeye başlayınca bu talihsiz yolculuğa çıktı.

Büyük siyasi kaymaların yanı sıra küçük kurnazlıklara da tevessül ediyor artık.

Sen adımı vermeden bana “mürebbiye” diyeceksin, “despot” diyeceksin, utanmadan ailemi kavgaya karıştıracaksın, ben cevap verince de “bana hakaret ediyorlar” diye mahkemeye koşacaksın.

Gazete köşelerine yerleştirdiğin “çaş”ların da “ama Başbakan öyle demedi ki” diye yalancı tanıklığa sıvanacak.

Tarihi değiştirmesini beklediğimiz, bu yolda çok da önemli adımlar atmış, savaşlar vermiş bir adamın bu hallere düştüğünü görmek üzüyor insanı.

Hazreti Muhammed’in çok sevdiğim bir lafı vardır.

“Utanmadıktan sonra dilediğini yap” diyor.

Başbakan’a tavsiyem, bu lafı yazdırıp başucuna asması.

Ama önemli olan Erdoğan’ın benle ilgili ne yaptığı değil, sayısını bilmediğim kadar çok davaya gidip geliyorum, benim hayatım böyle geçti, bir fazla bir eksik fark etmez, generallerin açtığı davaların yanına başbakanın açtığı davayı da koyarlar, ona da giderim.

Bakın, Aktütün Karakolu’nun yanında “gizli” bir cephanelik bulundu.

Orası çatışma bölgesi, çatışma bölgesine “envantere kayıtlı olmayan” silahları hangi amaçla gömer bir görevli?

Hâlâ orada burada “gizli cephanelikleri” bulunan, sürekli darbe planları yaparken yakalanan bir ordunun hesaplarını ve harcamalarını, son çıkardığı Sayıştay Yasası ile halkın gözünden sakladı Başbakan.

Önemli olan bu işte, hangi beklentiyle ve gizli anlaşmayla Başbakan, ordunun harcamalarını, o harcamaların parasını veren halkından saklıyor.

O paraların sahibi o paraları veren halk, Erdoğan beni ister mahkemeye versin ister vermesin, halkın kendisine emanet ettiği parayı halktan gizli olarak askerlerle birlikte harcadığında “emanete hıyanet” etmiş olur.

Niye yapıyor bunu?

Sadece bunu yapmıyor ki...

Generallerin maaşlarını da halktan saklıyor, bütün mesleklerin devletten aldığı para açık, generallerinki gizli.

Neden?

Erdoğan yakın tarihimizin en cesur kararlarından birini alarak Kürt açılımını başlattı.

Bu ülkenin geleceği, özgürlüğü, mutluluğu için çözülmesi gereken en zor sorunlardan birinin üstüne gitti.

Aynı Erdoğan şimdi neden Milli Güvenlik Kurulu’nun görüşlerini tekrarlayan, Kürt meselesinde generallerin ağzıyla konuşan bir politikacıya döndü?

Niye sorunu çözmekten vazgeçti, niye Kürt halkının haklarını inkâr etmeye koyuldu?

Avrupa Birliği yolundaki büyük reformları yapan, Türkiye’yi “aday” konumuna getiren Erdoğan, şimdi niye frene bastı, neden altı ayda, önünde tek bir politik engel bulunmamasına rağmen bir dosyayı müzakereye açmadı?

Son referandumda adalet sistemimize neşter vuran, “rejim savunucusu” durumundaki kurumları değiştiren ve bunları yaparken, bunları yapmak için halktan destek isterken, “yeni bir anayasa” sözü veren Erdoğan, niye bir kez bile yeni anayasadan söz etmiyor şimdi?

Neden yeni anayasada hangi maddelerin bulunacağını, insanlarımızın eşitliğinin nasıl sağlanacağını bir kez bile söylemiyor?

Niye unuttu “yeni anayasa” lafını?

Bütün bunlara baktığınızda, Erdoğan’ın seçim ve Çankaya hesaplarıyla dümen kırıp “devletin” safına, “ezenlerin” yanına geçtiğini görüyorsunuz.

Bunu saklayabilmek için de “heykel, dizi, içki” türünden “semboller” üstünden yapay bir kavga çıkartıp, bir sis perdesi oluşturuyor.

Bizi, “MHP’lileşerek demokratikleşeceğimize” inandırmaya çalışıyor.

Böyle bir Erdoğan’a ihtiyacı yok Türkiye’nin, referandumdaki gibi bir Erdoğan’a ihtiyacı var.

Biz “sevdiğimiz Erdoğan” kaybolmasın diye uğraşıyoruz.

O, Erdoğan’ı kaybettirmek için uğraşıyor.

Bir Çankaya için değmez kaybolmaya.

Çankaya’ya belki çıkarsın ama aynaya baktığında bir boşlukta Hazreti Muhammed’in lafını görürsün yalnızca.

“Utanmadıktan sonra dilediğini yap.”