Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "BM Güvenlik Konseyi'nin doğru zamanda doğru insani, evrensel değerlere atıfta bulunarak hayata geçiremediği inisiyatiflerden dolayı bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda. Şu anda büyük bir kriz kapımızda ve biz komşular olarak bundan etkileniyoruz" dedi.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "BM Güvenlik Konseyi'nin doğru zamanda doğru insani, evrensel değerlere atıfta bulunarak hayata geçiremediği inisiyatiflerden dolayı bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda" ifadelerini kulandı.
AA’da yer alan habere göre, Davutoğlu, "Bölgesel Örgütlerin Arabuluculukta Artan Rolü" temalı III. İstanbul Arabuluculuk Konferansı'nın basına açık üst düzeyli oturumunda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, insanların her yere gidebileceği, kendini güvende, istikrarda hissedebileceği bir yer olmak istediğini belirterek, "Biz, bütün ulaştırma, fikri faaliyetler, öğrenci değişimi, insani yardım, sosyal refah gibi olumlu gündemlerin geçiş noktası, ortası olmak istiyoruz" şeklinde konuştu. Ara buluculuğun doğasının değiştiğini ve bu değişikliği anlamadan sorunları çözmenin mümkün olmadığını dile getiren Davutoğlu, Soğuk Savaş döneminde krizler bloklar arası iken, Soğuk Savaş'tan sonra yeni devletler ortaya çıkmaya başlayınca, anlaşmazlıkların ve zorlukların şeklinin daha devletler arası hale geldiğini anlattı.
Davutoğlu, 4 AGİT gözlemcisinin kurtarılmasıyla ilgili haber almanın kendisi için çok olumlu bir gelişme olduğunu ifade ederek, "Bu tip başarıları, Beyaz Saray veya Kremlin'le konuşarak gerçekleştirmek mümkün değil. Orada, yerindeki insanlarla konuşmak gerekiyor. Dolayısıyla gerçekten işlerin doğası değişiyor. Bu, bir operasyon değil aslında ara buluculuk faaliyeti" diye konuştu.
Irak'taki krizden dolayı çok üzgün olduğunu ve hayal kırıklığına uğradığını dile getiren Davutoğlu, şöyle devam etti:
"2006'da kimse bizden talep etmemesine rağmen İstanbul'da tüm Sünni direnç gruplarını bir araya getirmek amacıyla bir inisiyatif üstlendik. 4 ay boyunca ben kişisel olarak, başdanışman olarak müdahildim ve Sünnilerin tüm liderleri, siyasi arenadan dışlanmış olan bütün paydaşlar, o dönemde dışlanmış olanlar 4 ay boyunca bu toplantılara dahil edildi ve tüm Sünni menşeli direnç gruplarının temsilcilerini bir araya getirdik. Seçim sürecine dahil oldular bu inisiyatif sayesinde. Sünnilerin aşırı radikal grupları, bu süreçten çekildi. Şiiler, Sünniler, İranlılar ve Amerikalılar çok mutluydu. Bizler gerçekten geleceğe dönük olarak çok umutluyduk. 2009'da yeniden aynısını yaptık. Geçen 4 yıl içinde bütün Sünni liderler, ılımlı Sünni siyasetçiler sistemden izole edildi ve politik hayatın dışında bırakıldı. Sünnilerin topluluk kimliği, ulusal kimliğinden daha önemli hale geldi. Kriz yönetimi, Bağdat'taki liderlerin elinden çıkmıştı artık. Eğer Sünni liderlerin, Sünni kitleler nezdinde bir güvenilirliği olsaydı ve siyasi hayatın dışında bırakılmasalardı, kriz Bağdat'ta kendi aralarında akılcı bir müzakereyle sonuçlanabilirdi. Bir diğer taraftan Şii topluluğu artık devletin sahibi gibi hissetti, kendilerine öz güveni geldi. Kürtler tabii öz güvenliydi ve Sünniler yalnız bırakıldıklarını düşündü. Sonra toplumun en alt seviyesinde yeni bir ivme ortaya çıktı maalesef ve o ivme de şu anda yaşadığımız krizin sebebidir."
Davutoğlu, kriz öncesi inisiyatifin ulusal seviyede ve uluslararası aktörler tarafından desteklenmediğini belirterek, "Şu anda büyük bir kriz kapımızda ve biz komşular olarak bundan etkileniyoruz" dedi.
Dışışleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'deki duruma değinirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2011'de Halep'te Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile yaptığı toplantıda "Bir fırtınanın geldiğine" ilişkin uyarıda bulunduğunu ve "Artık siyasi sistemi eskisi gibi devam ettirmenin mümkün olmadığını, seçimlere gidilmesi gerektiğini" söylediğini hatırlattı.
Kriz esnasında devlet içi, toplum içi ara buluculuk faaliyetlerinin işe yaramadığını görünce, bölgesel inisiyatiflerle çalışmaya başladıklarını ve daha sonra "Suriye'nin Dostları"nı oluşturduklarını anlatan Davutoğlu, "Bütün bu süreçlerde Suriye rejimini destekleyen ülkeler sessiz kaldı. Çünkü Esed'in kolaylıkla bu süreci kontrol edebileceğine ve halkını bastırabileceğine inanıyorlardı" dedi.
Davutoğlu, Suriye'deki gerilimin artışını BM Güvenlik Konseyi'nin sona erdirebileceğini ancak şu ana kadar BM Güvenlik Konseyi nezdinde tek bir karar alınmadığını söyledi. Davutoğlu, "7. fasıla atıfta bulunan, güç kullanımından bahseden bir karar asla çıkmadı. Bu çıksaydı eğer sahadaki durum kontrol edilebilirdi. İnsani yardımlar konusunda da herhangi bir destek görmedik" diye konuştu.
Artık Irak ve Suriye'nin tek bir cenah haline dönüştüğünü belirten Davutoğlu, "BM Güvenlik Konseyi'nin doğru zamanda doğru insani, evrensel değerlere atıfta bulunarak hayata geçiremediği inisiyatiflerden dolayı bu noktaya gelmiş bulunuyoruz. Irak ve Suriye girift bir biçimde birbirine bağlanmış durumda" dedi.
Davutoğlu, Türkiye'nin hem Ukrayna'ya hem Rusya'ya komşu ve Kırım'a doğrudan erişimi olan tek ülke olduğuna değinirken, şöyle devam etti:
"Bu kriz en ön aşamalarında, Kiev'de AGİT zirvesi düzenlendiğinde, ki hepimiz oradaydık, Ukrayna'daki parlamento içinde bile bir anlayış, bir mutabakat olsaydı böyle bir kriz olmazdı. Fakat tüm paydaşlar çok acar davranışlar içine girdiler ve Ukraynalı partilerin bir seçim yapmaya zorlandığını gördük. Ukrayna halkı AB ya da Rusya arasında bir seçime zorlandı. Böyle bir kutuplaşmışlıkla böyle bir sorunu çözemezsiniz. Artık Soğuk Savaş döneminde değilsiniz."
Ukrayna'nın toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Ama bir diğer taraftan da Rusça konuşan azınlıkların hakları da göz ardı edilmemeli. Onların hakları pahasına toprak bütünlüğü korunamaz" dedi.
Davutoğlu, Ukrayna'da, Suriye'de ve Irak'ta benzer oluşumlarla karşılaşıldığını belirterek, "İşte burada etkin ve etkileşimli ara buluculuk, sorunları çözebilecek tek araçtır. Cenevre 2 toplantıları Suriye için kaçmış bir fırsattır" ifadelerini kullandı.
Eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari de barışa inanan bir insan olarak son dönemlerdeki olaylardan endişe duyduğunu ifade etti.
Türkiye ve Finlandiya arasında ara buluculuk konusunda önemli işbirliği olduğuna değinen Ahtisaari, "Uluslararası alanda ara buluculuğa yapılan yatırım çok az. BM Genel Sekreteri'nin bu alanda adımlar atıyor olmasından büyük mutluluk duyuyorum. Barış için elimizdeki imkanları en iyi şekilde kullanmalıyız" dedi.
Ahtisaari, barışın sürdürülebilirliği için diplomasinin çok iyi kullanılması gerektiğine ve bölgesel kuruluşların ara buluculuğa önemli katkıda bulunabileceğine işaret ederek, "Eğer ülkeler sadece ulusal çıkarlarını düşünürlerse ara buluculuk imkansız olabilir. Fakat bölgesel işbirliği sayesinde ulusal politikaları da gelişebilir. AGİT'i ara buluculuk için örnek gösterebiliriz. AGİT, Ukrayna'da diyaloğun kolaylaştırılması açısından önemli bir rol oynadı. Bütün bölgesel kurumlar ara buluculuk için destek oluşturabilirse çok faydalı olur" diye konuştu.
Sürdürülebilir bir ara buluculuk için kadınların da sürece katılması gerektiğini vurgulayan Ahtisaari, Finlandiya'nın bu çerçevede ara buluculuk faaliyetlerine kadınların da dahli için Avrupa'da birçok kentte seminerler düzenlediğini belirtti.