Ahmet Kekeç: Ahmet Hakan'ı koruduğunuz için mi bu yazıyı yayınlamadınız?

Ahmet Kekeç: Ahmet Hakan'ı koruduğunuz için mi bu yazıyı yayınlamadınız?

Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, gazetecilik faaliyetlerini haberleştiren bir internet sitesinin, yazısını kararttığını iddia etti. Kekeç, "Bütün medya polemiklerini haberleştiriyorsunuz" dediği internet sitesi için Ahmet Hakan'ı kast ederek "Neredeyse hiçbir ayrıntıyı atlamıyorsunuz, ama Hürriyet’in 'coşkun' kalemi söz konusu olunca kulağınızın üstüne yatmayı tercih ediyorsunuz"  dedi.

Ahmet Kekeç, Star gazetesinin bugünkü (13 Şubat 2014) nüshasında yayımlanan yazısının "hamiş" bölümünde şunları söyledi: 

"Gazetecilik faaliyetlerini haberleştiren bir internet sitesi, önceki gün, Kılıçdaroğlu’nun “Alo Fatih”li konuşmasını karartan televizyon kanallarını sıralıyordu, dalga geçer bir üslupla...

İyi de birader, siz de aynını yapıyorsunuz.

Bütün medya polemiklerini haberleştiriyorsunuz, neredeyse hiçbir ayrıntıyı atlamıyorsunuz ama Hürriyet’in “coşkun” kalemi söz konusu olunca kulağınızın üstüne yatmayı tercih ediyorsunuz.

Ne iş?

Üç gün önce bu sütunda yayımlanan “Sen ne kadar götürdün yiğit?” başlıklı yazı, üstüne balıklama atlayacağınız nitelikteydi ama siz karartma uyguladınız. Daha doğrusu, “Coşkun”u koruma cihetine gittiniz.

Hakikaten ne iş?"

Ahmet Kekeç’in, “gazetecilik faaliyetlerini haberleştiren bir internet sitesi”ne “Neden yayınlamadınız” diye sorduğu, Star gazetesinin 11 Şubat 2014 tarihli nüshasında yayımlanan, “Sen ne kadar götürdün yiğit?” başlıklı yazısı şöyle:

 

Sen ne kadar götürdün yiğit?

 

İş yapılmazken “küçük” götürülürmüş, iş yapılırken “büyük” götürülürmüş... Yolsuzluk her durumda söz konusuymuş... İş yapılırken de, iş yapılmazken de...

Doğrudur. Yolsuzluk her dönemde söz konusu olabilir.

CHP döneminde de, AK Parti döneminde de, “ahlak iktidarları” döneminde de...

Sorun şu cahil çocuk:

Eline tutuşturulan kalemin hakkını verip, beş parçalı köşende her gün sektirmeden beş adet “çaktı” yazısı yazıyorsun (Mehmet Yakup’un rekorunu egale etmiş durumdasın), haklarında hangi hükmün verildiği belirsiz insanları “yolsuzluğa batmakla” suçluyorsun, aferin iyi ediyorsun, ama soruşturma sürecindeki “rezilliklerle” ilgili tek laf etmiyorsun. Edemiyorsun...

Neden?

Bir dönem, sen de “aile boyu” yolsuzluğa batmakla itham edilmiştin...

Kurduğunuz ajans belediyelere iş yapıyordu.

Harika ihaleler alıyordunuz...

Pek iyiydiniz “dinci” takımıyla...

Mükemmel sevişiyordunuz... (Yıllar sonra “Bal dök yala” yazıları gelecektir. Ağabeyinin ajansıyla iş yapan iki AK Parti Belediyesi’nin icraatlarına övgüler düzüyordun köşende. Hizmet mükemmelmiş, kaldırımlar pırıl pırılmış, adeta “bal dök yala” imiş... Sen bunu da yaptın.)

Bir gün, bir polis şefi çıktı, kimi belediye bürokratlarıyla birlikte, kurduğunuz ajansın “yolsuzluk” yaptığını ileri sürdü. Tutuklamalar başladı. Ağabeyin de içeri alındı. İşkence gördü...

Bugün yazarları arasında bulunduğun medya grubu, senin de ismini ve “faaliyetlerini” anarak, haksız, adaletsiz, vicdansız yayınlar yaptı... Yine bugün aynı gazetede dirsek çürüttüğün eski bir genel yayın yönetmeni (Mehmet Yakup Yılmaz) senin nasıl “coştuğunu” manşetlere taşıdı...

Seni bu adaletsiz, bu ahlaksız, bu vicdansız saldırılara karşı savunan yine bu satırların yazarı oldu... (Hani, mütemadiyen hakkında dedikodu ürettiğin adam...)

Dün “iddia ediliyordu...”

Bugün de “iddia ediliyor...”

Hakkınızda mahkeme kararı bulunmadığı halde “suçluymuş gibi” gösterildiğinizi söyleyip ağlıyordunuz... Daha doğrusu, ağlıyordun... Bugün ağlayanlara niçin aynı “ahlaksız tarifeyi” uyguluyorsun? Kimin ne miktarda götürdüğünü nerden biliyorsun? Sen ne kadar götürmüştün? Aile şirketiniz ne kadar götürmüştü? Bugün “götürebilme” imkânından mahrum bırakıldığın için mi bu kadar saldırgansın?

Efendim, yargılamalara izin verilmiyormuş ki... Polis ve savcılar oradan oraya sürülüyormuş...

Madem bu kadar rakik ve adaletten yanasın, oradan oraya sürülen polis ve savcıların tutumunda neden bir problem görmüyorsun? Bu probleme ilişkin binlerce makale yayınlandı, binlerce haber yapıldı... Neden bir tanesi vicdanına çarpmıyor?

Bir de, “Fethullah Gülen’in konuşmaları mahkeme kararıyla dinlenmedi ki...” deyip, ortaya sürülen ses kayıtları üzerinde tepinip duruyorsun. Hiç utanmıyorsun.

Başbakan’ın konuşmaları hangi mahkeme kararıyla dinlendi cahil çocuk?

Hangi savcı talep etti?

Hangi “yargıçlar heyeti” izin verdi?

Hangi legal eller tape edip servise koydu?

Tamam, anladık, mahkeme kararıyla dinlenmediği için Fethullah Gülen’in konuşmaları hakkında yorum yapmıyorsun, zaten yapmamalısın cahil çocuk, yaparsan nasıl “coştuğunu” manşete çeken ahlaksızlardan bir farkın kalmaz...

Peki, Başbakan’a gösterdiğin kıyıcı tavrı neden Fethullah Gülen’in legal konuşmalarından esirgiyorsun? BBC’ye verdiği mülakatta bir sorun görmedin mi? “Yolsuzluk yapılmıştır. Bu gerçeği kimse değiştiremez” diyordu... Beddua seansı içini cız ettirmedi mi? (Ettirmemiş... Hemen savunmaya geçtin, “Cemaat bunun mülaane olduğunu söylüyor...” diyerek.)

Bir de cahil çocuk, Sartre’ın “Nobel’i ret konuşması” diye bir konuşması yoktur...

Sallayıp durma!

Sartre’ın, niçin Nobel’i reddettiğine dair yazılı beyanı vardır.

İkincisi, “Takrir-i Sükûn”, Kubilay öldürülmeden (yani Menemen hadisesinden) beş yıl önce çıkmıştır.

Bunu da kafana kazı!