Ahmet Kekeç: Hasan Cemal yazmalıdır

Ahmet Kekeç: Hasan Cemal yazmalıdır

Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Milliyet'in Namık Durukan imzalı "İmralı zabıtları" haberi yayımlaması ardından gazetede çıkan kriz nedeniyle Hasan Cemal'in yazılarına ara verilmesi hakkında "Hasan Cemal yazmalıdır" dedi. Kekeç, dün kaleme aldığı yazıda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "İmralı zabıtları"na yönelik dile getirdiği "Böyle yapacaksan, batsın senin gazeteciliğin" sözlerine tepkileri değerlendirirken "Hangi sözlerin manşete çıkarılacağını Doğu Silahçıoğlu Paşa’ya soruyordunuz ama. (Bkz. 'Paşa Başkan’ı hizaya soktu.') Busunuz siz. Budur sizin gazeteciliğiniz. Hakikaten batsın böyle gazetecilik" demişti. Bugünkü yazısında "Benim itirazım, Başbakan’ın bir cümlesinden yola çıkarak 'gazetecilik dersi' veren kimi meslektaşlarımıza idi diyen Kekeç, "Başbakan’ın 'Batsın sizin gazeteciliğiniz' çıkışına karşı çıkmak, mesleki bir icaptır" ifadesini kullandı. Kekeç, "Milliyet’in haberciliğini hiç eleştirmedim. Gazeteci, eline geçen bilgiyi, doğruluğunu çek etmişse yayınlar. Yayınlamalıdır" dedi.

İşte Ahmet Kekeç'in Star gazetesine yayımlanan (6 Mart 2013) yazısının şöyle:

İstihbar ediyoruz ki, Hasan Cemal yazılarına ara vermiş.

Bu “ara verme kararına” etki eden mekanizmayı bilmiyorum.

Bu kararın bir “etki” sonucu alınıp alınmadığını da bilmiyorum.

Bazı internet siteleri, patronaja yapılan baskıyı işaret ediyor.

İhtimal vermek istemiyorum

En aykırı görüşlerin seslendirildiği, “en rahatsız” bünyelerin kalem oynattığı, en kifayetsiz isimlerin “adam” sınıfına sokulduğu bir medya ortamında Hasan Cemal’in yazmamasını, yazamamasını bir “nakısa” olarak görüyorum.

Bütün yazıları küfür kıyamet olan Emin Çölaşan’lar, Necati Doğru’lar, Mehmet Türker’ler (“O da kim?” dediğinizi duyar gibiyim. Bu satırların yazarı için “İktidarın yalaka köpeği kemik bulmuş gibi havlıyor” diye yazmış, yazabilmiş eski bir Doğan Medya Grubu çalışanıdır. Sözcü gazetesinin de en demokrat ve en terbiyeli yazarıdır), Levent Kırca’lar, Mustafa Mutlu’lar, Emre Kongar’lar, Bekir Coşkun’lar, Cüneyt Arcayürek’ler (Onu da “Artist misin sen lan? diye ünlediği başyapıtından tanıyorsunuz) yazacak ama Hasan Cemal yazamayacak.

Öyle mi?

Hasan Cemal, evet, kendisini “endişeli liberaller” arasına katarak, (bence) hem kendisine, hem de “endişe”nin kaynağı olarak gösterilen bazı siyasilere haksızlık etmiştir ama “Türk medyasının muhtaç olduğu aykırı ses” niteliğini de korumuştur.

Sorumlu ve sağduyulu bir gazetecidir.

HAMİŞ:Bir yazıyı nasıl okuyorsunuz bilmem... Okumak ve anlamak farklı şeyler sanırım. Ki, “yorumlarınızdan” bu çıkıyor.

Milliyet’in haberciliğini hiç eleştirmedim.

Gazeteci, eline geçen bilgiyi, doğruluğunu çek etmişse yayınlar.

Yayınlamalıdır.

Devletin âli menfaatlerini düşünerek bundan sarfı nazar eden gazeteciler de çıkabilir. Çıkmıştır. Bunlara da, “Sen neden bu bilgiyi kendine saklıyorsun?” denmez.

Denmemelidir.

Milliyet’in haberinde eksik gördüğüm hususları yazmıştım.

Haberde, çünkü, düpedüz “andıç” diyebileceğimiz satırlar vardı ve bunlar editoryal süzgeçten geçirilebilirdi. “Gazetecilik” ve “sorumluluk” bunu gerektiriyordu.

Hepsi buydu.

Derya Sazak’a gelince...

Haberine sahip çıkması, iddiasının arkasında durması gerekirdi.

Nitekim öyle yapmıştır ve örnek bir “yöneticilik” sergilemiştir.

Benim itirazım, Başbakan’ın bir cümlesinden yola çıkarak “gazetecilik dersi” veren kimi meslektaşlarımıza idi...

Bir kısmını, 28 Şubat sürecindeki performanslarından tanıyorsunuz.

Şekvacı olmak, evet, elzemdir.

Başbakan’ın “Batsın sizin gazeteciliğiniz” çıkışına karşı çıkmak, mesleki bir icaptır.

Şekvacı olmak için de, önce “şekva etme hakkı” kazanmak gerekiyor elbette...

Üniformalıların karşısında nezaketten kırılacaksın... Attığın her manşeti karargâha danışacaksın... Genelkurmay Başkanı’nın bir göz kırpmasıyla pikaj sehpasından haber indireceksin... “Paşa Başkan’ı hizaya soktu”, “İşi bu defa silahsız kuvvetler halletsin”, “Topyekûn savaş” gibi terbiyesizce başlıklar atacaksın... Haberin dilini belirlesin generallerin konutuna adam göndereceksin...

Sonra da “Gazeteciliği Başbakan’dan mı öğreneceğiz?” diye üst perdeden atıp tutacaksın...

Pekala gazeteciliği generallerden öğreniyordunuz.

Brifinglere koşa koşa gidiyordunuz.

Kurmay Albay aradığında, telefonun başında sararıp soluyordunuz.

Busunuz siz.

Biri de (bir Ankara temsilcisi), mütemadiyen, “Paşa beni aradı. Çok önemli açıklamalarda bulundu” diye başlayan “yüksek uyarı yazıları” yazıyordu.

Bu “çok önemli açıklamalar”, ertesi gün, gazetenin manşetini süslüyordu.

Böyle gazetecilik elbette batmalıdır.