11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ankara katliamının ardından HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı arayarak başsağlığı dilemesini eleştiren Star yazarı Ahmet Kekeç, "Gül 'dava arkadaşlarım' dediği Erdoğan’la Davutoğlu’nu aramadı. Selahattin Demirtaş’ı aradı. Üzüntülerini bildirdi. Taziyelerini sundu. Karşılığında da okkalı bir 'Allah razı olsun' aldı" dedi.
Kekeç, yazısında "Abdullah Bey’i son zamanlarda, 'dava arkadaşlarım' dediği kişilerle 'yan yana görünmemek, aynı karede poz vermemek, ortak etkinliklere katılmamak' gibi özel bir tutum içinde görüyor ve 'insan bazen hayret ediyor' demekten kendimizi alamıyoruz" ifadelerine yer verdi.
Ahmet Kekeç'in Star'ın bugünkü (20 Ekim 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Ülkemizi ziyaret eden Merkel, Ankara’daki menfur terör saldırısından bahisle vicahen taziyelerini sundu ve yalandan da olsa teröre karşı savaşta Türkiye’nin yanında olduklarını söyledi.
Esasında “de” bağlacını kullanmalıydım:
Merkel de...
Daha önce başkaları (başka liderler) aramıştı çünkü. Hollande’ından Obama’sına, birçok isim... Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Başbakan Davutoğlu’nu arayıp taziyelerini sunmuşlardı.
Hayır, Demirtaş’ı aramak kimsenin aklına gelmemişti.
Böyle bir usül yoktu.
Saldırı, (hangi siyasal inanıştan insanlar zarar görmüş olursa olsun) doğrudan Türkiye’ye ve Türkiye’nin istikrarına yönelikti. Taziye için muhatap da, doğrudan (ve doğal olarak) Erdoğan’la Davutoğlu’ydu.
Nitekim öyle oldu.
Saldırıda hayatını kaybedenler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşları olduğu için, dünya liderleri doğrudan (ve doğal olarak) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yöneticilerini aradılar.
Sözü, bir önceki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün taziye telefonuna getirmek istediğim anlaşılmıştır.
Hayır, Gül “dava arkadaşlarım” dediği Erdoğan’la Davutoğlu’nu aramadı. Selahattin Demirtaş’ı aradı. Üzüntülerini bildirdi. Taziyelerini sundu. Karşılığında da okkalı bir “Allah razı olsun” aldı.
Gül’ün tutumuna geçmeden önce, Demirtaş’ın “gösterme” (faş etme) çabası hakkında birkaç kelam etmek istiyorum. Çünkü, Gül tarafından arandığı bilgisi (ya da ihbarı) Demirtaş’a aittir. Yani, Demirtaş faş etmeseydi, kamuoyu Gül’ün taziye telefonundan haberdar olmayacaktı.
Belli ki Demirtaş “başkalarına” nispet olsun diye bu bilgiyi servise koyuyor ve kendisini aramayan iki siyasi hakkında algı oluşturmaya çalışıyor. Şunu demek istiyor: “Abdullah Gül taziye için aradı, Allah razı olsun... Ama Erdoğan’la Davutoğlu aramadı...”
Evet, aynen öyle oldu.
Erdoğan’la Davutoğlu aramadı
Demirtaş bu bilgiyi faş ederek, kanaatlerimizi yönlendirmeye çalışıyor ama Diyarbakır’daki patlamadan sonra Erdoğan’la Davutoğlu’nun telefonlarına çıkmadığını, taziye dileklerini geri çevirdiğini, yani bu mevzun “görgüsüzlüğe” (terbiyesizlik dememek için görgüsüzlük diyorum) tamah ettiğini hiç anlatmıyor...
Erdoğan iyi ki aramamış.
Davutoğlu taziye dileklerini iyi ki iletmemiş.
Neredeyse “Katil Erdoğan”sız cümle kuramayan, bütün siyasetini “düşmanlık ve nefret” üzerine kurmuş, PKK terörüne mazeret üretmekten (ve “Türkiye Türklerindir” bayrağı altında bağlama çalmaktan) başka bir marifeti bulunmayan bir adamı niçin arasınlar, niçin taziye dileklerini sunsunlar?
İyi ki aramamışlar...
Bir önceki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün, “dava arkadaşlarım” dediği Erdoğan’la Davutoğlu’nu (bazılarının gözünde) iyice menfur konuma iten taziye telefonuna gelince...
Hadi “iyi yaptı aramakla” diyelim ama başkalarının acısını paylaşma, başkalarının derdiyle dertlenme hassasiyetini sair alanlarda, sair mağdurlar için de göstermesini bekliyoruz değerli Gül’den.
Çok şey mi bekliyoruz?
İlle eleştireceksem, Başbakan Davutoğlu’nun konu hakkındaki sözlerini tekrarlarım.
Şöyle diyordu Davutoğlu: “Kendi takdiridir ama burada taziye evi bütün Türkiye’dir. Sadece Demirtaş’a taziye dilemek bütün vatandaşlarımızı HDP ile özdeşleştirmek olur. Herkesi (bütün yöneticileri) araması gerekirdi.”
Hani, “İnsan bazen hayret ediyor” diye bir söz var...
Bu sözün müellifi olarak değerli Abdullah Bey’i son zamanlarda, “dava arkadaşlarım” dediği kişilerle “yan yana görünmemek, aynı karede poz vermemek, ortak etkinliklere katılmamak” gibi özel bir tutum içinde görüyor ve “insan bazen hayret ediyor” demekten kendimizi alamıyoruz.