Ahmet Kekeç'ten Etyen Mahçupyan'a: Senin akçalı Davutçuluğunun yanında bizimkinin lafı mı olur?

Ahmet Kekeç'ten Etyen Mahçupyan'a: Senin akçalı Davutçuluğunun yanında bizimkinin lafı mı olur?

Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, gazeteci Etyen Mahçupyan’ın “Borsada ilk çeyrek bilançoları geldiğinde yaptığım değerlendirme, reisçi yazarlar tarafından infialle karşılanmış, kendilerine ‘cahil’ dediğimi öne sürmüşlerdi. Mesele borsadaki hızlı yükselmenin nedeninin ne olduğuydu ve reisçiler doğal olarak bu durumun ekonominin iyi yönetildiğine delil olmasını arzuluyorlardı” sözlerine ilişkin olarak, “Hem hiçbir tahminin tutmayacak ve buna rağmen haklı çıkmak için çırpınıp duracaksın (yazdıklarınla kendi kendini tekzip edeceksin), hem de “Reisçi” diye sağa sola laf yollayacaksın... ‘Reisçi’ sıfatını da hakaret niyetine kullanacaksın. Biz amatörüz.Senin akçalı ‘profesyonel’ Davutçuluğunun yanında bizimkinin lafı mı olur?” ifadelerini kullandı.

Ahmet Kekeç’in “Çırpınma Etyen, bu gol çıkmaz!” başlığıyla yayımlanan bugünkü (9 Eylül 2017) yazısı şöyle:

Efendim, borsada ilk çeyrek bilançoları geldiğinde bir değerlendirme yapmış, bu değerlendirme “Reisçi yazarlar” tarafından infialle karşılanmış... Mesele borsadaki hızlı yükselmenin nedeninin ne olduğuymuş ve “Reisçiler” doğal olarak bu durumun ekonominin iyi yönetildiğine delil olmasını arzuluyorlarmış...

Böyle diyor, eski Başbakanın “kültür küpü” Başdanışmanı Etyen Mahçupyan...

Kültürlü ama galiba ne dediğini bilmiyor.

Ne dediğini bilmediği için, karşı tarafın neye itiraz ettiğini de bilmiyor.

Esasında neyi tartışıyor ya da tartıştığını zannediyor?

Muhatabını nasıl çürütmüş oluyor?

Hangi ekonomik gelişmelere ya da vaki “kötü tablo”ya bakarak ona hak vermeliyiz?

Ne oldu ki ya da bilmediğimiz hangi gelişmeler yaşandı ki, bizden bir “haklılıktan”seslendiğini düşünmemizi istiyor?

Biz de bunu bilmiyoruz işte...

Bir tarihte, borsanın yükselmesini “kötü ekonomik gidişata” bağlayan bir yazı yazmıştı.

Kötü olan sadece ekonomi mi?

Başdanışmana göre her şey kötü.

Erdoğankötü.

Erdoğan’ın çevresi kötü.

Memleket kötü.

Siyasi durumumuz kötü.

Merkel’in karşısındaki pozisyonumuz kötü.

Üstelik her yanda “popülizm” ve “hamaset” egemen...

Her şey bu kadar kötüyken, borsadaki arızi yükseliş nasıl olur da iyiye işaret olarak yorumlanabilirmiş! Çünkü sanayi ve hizmet sektörünün genelinde “iflaslar” artabilir, işsizlik “çift haneli rakamlarda” kemikleşebilir, “genç işsizliği” yüzde yirmiyi geçebilir, enflasyon yüzde 12’ye, kredi faizleri yüzde 15’e oturabilir, büyümede yüzde 3’te sıkışıp kalınabilirmiş...

Başdanışman bu “kıymetli” öngörülerini sıraladıktan sonra memlekette şunlar oldu:

Enflasyon düştü.

Büyüme rakamı ilk çeyrekte 5’e yükseldi.

Hizmet sektörünün genelinde beklenen iflaslar yaşanmadı.

İhracat rakamları arttı.

İşsizlik çift haneli rakamlarda kemikleşmedi. Bilakis, küçük de olsa bir düşüş yaşandı.

Bunlar oldu ama Başdanışman ısrarla haklı çıkmak istiyor.

Haklılığını kanıtlamak için de, bazı büyük firmaların ve bankaların durumunu örnek gösteriyor:

Bu firmaları ve bankaları bir araya getirdiğimizde (küresel iştahın etkisini de akılda tutmalıymışız) yirmi kadar şirketin ‘sıradışı’ kârlar elde ettiğini görürmüşüz. İşte bu hisselerdeki fiyat artışı borsa endeksini yükseltiyormuş.

Bunları dedikten sonra da, bütün iddialarının altını boşaltan şu tuhaf cümleyi kuruyor: “Borsa endeksinin yükselmesi ille de ekonominin kötü yönetildiğine delil teşkil etmiyor...”

Neyi çürütmüş oldu bilmiyorum ama biz de baştan itibaren bunu söylüyoruz.

Kendi adıma, hiçbir zaman ekonominin iyi olduğunu söylemedim. Kötü olduğunu da söylemedim. Zaten anlamam bu işlerden.

Borsadaki hızlı yükselmenin ekonominin çok iyi yönetildiğine delil teşkil etmesi gerektiğini de düşünmedim. Böyle bir arzuya kapılmadım.

Diyorum ya, anlamam bu işlerden.

Sadece, “Neye dayanarak borsanın yükselmesini kötü ekonomik tabloya bağlıyorsun?”diye sordum. (Ki, bütün dayanakları elinde patladı. Bu gol biraz zor çıkar!)

Evet, “kötü ekonomik tablo” borsa spekülatörleri için fırsat oluşturabilir ama (rakamlar spekülatif değilken) Türkiye’deki hareketlenmeyi buna bağlamak hakkaniyetle, özellikle namuslu aydın tavrıyla ne kadar bağdaşır?

Daha doğrusu, bağdaşır mı?

Hem hiçbir tahminin tutmayacak ve buna rağmen haklı çıkmak için çırpınıp duracaksın (yazdıklarınla kendi kendini tekzip edeceksin), hem de “Reisçi” diye sağa sola laf yollayacaksın... “Reisçi” sıfatını da hakaret niyetine kullanacaksın.

Biz amatörüz.

Senin akçalı “profesyonel” Davutçuluğunun yanında bizimkinin lafı mı olur?