Ahmet Şık: Ateistim ama bu kainatta zalimler için bir cehennem olmasını istiyorum

Ahmet Şık: Ateistim ama bu kainatta zalimler için bir cehennem olmasını istiyorum

"Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek" iddiasıyla beşi tutuklu yargılanan Cumhuriyet yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın ikinci duruşmasında savunma yapan Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık, “Ben bir ateistim. Ben böyle dindar olduğu iddiasındaki insanları görünce diyorum ki bu kainatta bir cehennem olması şart” ifadelerini kullandı.

“Kimse beni FETÖ ile ilişkilendirme hadsizliğine girmesin” ifadelerini kullanan Ahmet Şık, “Twitter'da sorular sorduğumu söylüyor; ben gazeteciyim, başka ne yapacağım? Dahası devletin yapması gerekeni yapıyorum” dedi.

Ahmet Şık’ın savunmasının tam metni şöyle:

Ahmet Şık: Meslektaş demeye utanırdım

Kendisine tanınan yetki ve sorumlulukları kendi çıkarları ve güç odakları uğruna kullananlar her meslekte çıkıyor, keza medyada da çıkıyor. Meslek etiğini önemseyen bir gazeteci olarak hiç böyle bir ahlaksızlık içinde olmadım, olmayacağım. Asla bunlar içinde olmadım, olmayacağım da. Öyle olanlar da her ne kadar benimle aynı meslekte olsalar da "meslektaşım" demedim, demeyeceğim. Çünkü bu mesleğe hakaret olur. (Karlov suikastiyle ilgili tweetlere ilişkin Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz imzasıyla mahkemeye sunulan tutanağı okuyarak) Ben hakim ya da savcı olsaydım delil olduğunu iddia ettiği, suçluluğumu kanıtlama gayretkeşliğindeki bu tutanağı, bu ifadelerle tanımlayan Hasan Yılmaz'a 'meslektaşım' demekten utanırdım.

 "Suçlamayı bana yöneltin"

 Benzer birisiyle de tutuklanma aşamamda tanışmıştım. İsmi Fahrettin Kemal Yerli. Bir önceki celse avukatım Can Atalay kendisinin yaptığı hukuksuzlukları ayrıntılarıyla anlattı. Ama sanıyorum ki ya dinlenmedi ya da dinlenmek istenmedi ya da böyle karar verildi. Bir savcı hukuku paspas ederek bir delil üretme gayretkeşliği içerisine girmiştir ve suç işlemiştir. Suçlama konusu olan şey meslektaşınızın katledilmesine ilgili olaya karışan iki kişi ile telefonda yapılmış bir söyleşi. Bu söyleşi de burada sorumluluğu bana ait olmasına rağmen diğer tüm sanıklar için DHKP-C adına faaliyet yürütmek gibi abes bir suçlamanın delili olarak konulmuş. Bundan dolayı bir suçlama yöneltecekseniz sorumlusu benim. Diğerleri için böyle bir suçlama olamaz.

 O söyleşinin başı şöyle başlıyor: Telefonla görüştüm söz konusu kişilerle. Gazetemiz adliyeye çok yakın bir yerde. Sosyal medyada olayı görür görmez gittim adliyeye. Uzun saatler boyunca orada kaldım ve o adliyede görevli hakim ve savcıların bir meslektaşları kafasına silah dayanarak rehin alınmışken nasıl adliyeden kaçtıklarına da tanık oldum. Her ne kadar şimdi arkasından şehit edebiyatı yapıyor olsalar da bu utanç da onların olsun. Ben oradaydım saatlerce. Dönemin başsavcısı açıklamalar yaptı. İşin çok uzamasından hareketle bir tatsızlık olmayacağı duygusuna kapıldım ve gazeteye döndüm. Telefon numarasını buldum ve aradım. Yaklaşık 15 dakikalık bir telefon görüşmesi oldu. Benim de başıma ilk geliyor böyle bir şey. Sorduğum her soruya yanıt buluyorum. Bunları da yazdım, gazetede yayınlandı. Öncesinde internet sitesinde yayınlandı. Dediler ki 'Ahmet Şık söz konusu kişilerle telefonla görüştü.' Olay bu kadar açık. Bir gün cezaevine celp geldi. Bu Fahrettin Kemal Yerli denen kişi beni ifadeye çağırıyor. Odasına girdik, 'bu konuyla ilgili size soru yönelteceğim. Bu konuda daha önce sorularımıza yanıt vermediniz daha önce' dedi. 'Evet, vermedim. Çünkü o bir gazetecilik faaliyetidir. Gazetecilik faaliyetini sorgulamak hiç kimsenin haddi ve hakkı değildir' dedim. Sonradan cezaevine getirildim. Aylar sonra önümüze delil klasörleri geldi. Ben örgüt propagandasından tutuklanmış iken birden bire son dakikada diğer arkadaşlarımın yargılandığı dosyaya dahil edildiğimi gördüm. Bu da Ahmet'i hapiste tutmanın kararlılığını, bir yargı tacizini ortaya koyuyor. Çünkü öteki suçlamanın beni içeride tutamayacağını biliyordu.

 "Beni suçlayanlar kendisine baksın"

 Dosyayı aldım, bakarken şöyle bir şeyle karşılaştım. Avukatım Tora Pekin bu haberle ilgili takipsizlik kararını dosyaya koydu. Bu savcı meslektaşınız ne yapmış biliyor musunuz? HTS kaydı almış. Söz konusu olayın yaşandığı günün 1 hafta öncesi ve 1 hafta sonrasına ait ev, cep ve daha önce çalıştığım Bilgi Üniversitesi'nde kullandığım iş telefonumun 15'er günlük arama kayıtlarını dosyaya koymuş bu numaralarla daha önce görüşmüş müyüm diye. Hayır, görüşmedim. Görüşsem söylerim zaten. Çünkü ben bugüne kadar yaptığım her şeyi söyledim, söylediğim her şeyi yapan bir adam oldum. Böyle olmaya da devam edeceğim. Sahtekarlık benim mizacıma uygun bir şey değil. Beni suçlayanlar dönüp kendisine baksınlar.

"Savcı hakkında suç duyurusunda bulunuyorum"

 Savcı, takipsizlik kararı veren savcı Umut Tepe'ye üst yazı yazmış, demiş ki ben yeni delil buldum. İfadesini aldım takipsizliği kaldır. Benim hukuk bilgim sizin kadar yoktur. Ama şu kadarcık hukuk bilgimle görüyorum ki burada bir hukuk ihlali var. Ama eğer benim tespitlerime katılıyorsanız Fahrettin Kemal Yerli hakkında suç duyurusunda bulunuyorum. Yerli'nin beni tutuklayacağı gün Cuma günüydü. Götürdüklerinde beni adliyeye dediler ki savcı bey namaza gitti. Ben de 'Allah’ım birazdan kul hakkı yiyeceğim. Ben affet' diye dua ettiğini düşündüm. Ben bir ateistim. Ben böyle dindar olduğu iddiasındaki insanları görünce diyorum ki bu kainatta bir cehennem olması şart.

 "Size talimat veriyorlar"

 Savcı Hasan Yılmaz bu belgeyi tam da duruşmanın olacağı gün göndermiş. (Karlov suikastine ilişkin tweet tutanağını kastederek). Sabah'ın internet sitesinde bir haber: Ahmet Şık'a şok. Çok da şok olmuşum. Kim yazmış Nazif Karaman. (Haberdeki iddiaları okuyarak) Size talimat vermeye çalışıyorlar. Bu daha önce de yapıldı. 24 Temmuz'daki duruşmadan önce de Yeni Şafak gazetesinin manşetindeydim. Diyor ki “Ahmet Şık Mihraç Ural'dan talimat aldı.” Böyle bir ahmaklık olabilir mi? Çünkü bu devlet gelip bana 'bu adam seni öldürecek. Biz sana koruma vermek istiyoruz' dedi. Birazcık aklın zekanın zerrece kırıntısı olmaz mı bu haberleri sipariş edenlerde, bu yaptıtran tetikçilerde? Dosyaya girmemiş HTS kaydının Yeni Şafak'ta ne işi var? Bunun için de suç duyurusunda bulunuyorum. Ya sizin heyetinizden biri, ya da kalemde çalışan biri ya da soruşturma savcılarından biri düzenli olarak bu tetikçilere belge sızdırıyor. Böyle yargılama yapılmaz. Yargılamayı burada mı yapacağız yoksa bu paçavra, bir mafyanın tetikçiliğini üstlenmiş gazete parçalarında mı yapacağız?

"Savcı Karlov suikastini çözmüş"

 8 Eylül tarihli bir polis yazısı var. Ahmet Şık'a ait Twitter hesabında yapılan incelemede “suç delili olarak değerlendirilebilecek...” bir ihtimalden bahsediyor. Tweetimde 'Mert Altıntaş hakkında daha öncesinde ve sonrasında cemaat soruşturmasında kaydına rastlanmamış' demişim. Ben bugüne kadar böyle bir şey görmedim. Olsaydı zaten bu tezviratı yaygarayla duyururlardı. Savcı, Karlov suikastini çözmüş olmalı ki FETÖ/PDY yaptı diyor. Böyle bir tespit yok. Hangi bilgiyle yazıyor. Ya hukuk bilmiyor ya memleket gündemini takip etmiyor. O soruşturma dosyası hala açık, failin kimin olduğu bilinmemekle birlikte kim adına ve niçin yaptığına dair herhangi bir tespitte de bulunulmuş değil. O kişinin cemaatçi olduğuna dair de bir tespit yok. Suikastçi Arapça bir takım sözler kullanmıştı. Arapça bilen bir gazeteci arkadaşıma sordum bunun ne olduğunu. Bunun neşit olduğunu söyledi. 'El Kaide ve El Nusra olmak üzere bütün cihatçı örgütler kitleyi gaza getirmek için bu tür neşitleri söylerler' dedi. İran medyasından 'Karlov'a suikasti Fetih ordusu üstlendi' diye bir haber düşmüş, bunu da duyurmuşum. Daha sonra bunun asparagas olduğu düşmüş, onu da duyurmuşum. Nesnel bir gazetecilik yapıyorum, ama savcının bu suç çıkarma gayreti var.

 '15 Temmuz'un nedeni sorulmasın istiyorlar'

Savcı tweetimde sorular sorduğumu söylüyor. Ben gazeteciyim, tabii ki soru soracağım. Aslında devlet görevlilerinin yapması gerekeni gazeteci olarak ben yapmaya çalışıyorum. Bunu yaptığım için kimse benden terörist çıkarma faaliyetine girmesin, herkes haddini bilsin. Hala diyorum, o zaman da dedim. Suikastçı Mert Altıntaş kanımca herhangi bir angajmanı olmayan, ama kafasında ve yüreğinde cihatçı olmayı kafasına koymuş ve şehit olmak özlemi içindeki bir şeriatçı, cihatçı polistir. Buradan yola çıkarak sorduğum ve herkesin canını acıtan; Mert Altıntaş FETÖ'cü olabilir, El Nusracı olabilir ama asıl tartışmamız gereken polis olduğu gerçeğidir. Cihatçı bir polisin devlet görevlisi olarak istihdam edilmesini sorgulamaya çalışıyorum ki doğru soru budur. Bu istihdamların Türkiye'yi 15 Temmuz'a getirdiğini gördük. Savcılığın canını acıtan bu. Çünkü AKP iktidarı Türkiye'nin 15 Temmuz'u yaşamasının neden olduğu gerçeğini konuşmayalım istiyor. Ben buradaki savcı gibi, iktidar medyasının gazetecileri gibi düşünmek zorunda değilim. Ben nesnel olgulara göre hareket ediyorum, şüphelerimi ve kanaatlerimi bildirmeye çalışıyorum. Bu ifade özgürlüğüdür.

 'Hepsi tespit ve doğru'

 “Askeri kendi halkını katleden darbeci, polisi cihat sloganları atan suikastçı, yargısı iktidar sopası, medyası lağım ama yaşasın başkanlık” demişim, buna takmışlar. Nesi yanlış bunun? Bunların hepsi tespit ve hepsi doğru. Türkiye şu an böyle bir karanlığın içinde. Ben böyle düşünüyorum ve böyle düşünmeye devam edeceğim.

'Hanedanlık mafyasının hesapları için'

Savcı Fahrettin kemal Yerli, Beni FETÖ, PKK/KCK ve DHKP-C suçlamasıyla tutuklamaya sevk etti. 4-5 ay geçince haklı olarak insanların kendileriyle dalga geçtiğini düşündüler. Çünkü Ahmet Şık'a cemaatçi, FETÖ'cü dediler. İddianamede bu suçlama düştü. PKK ve DHKP-C olarak geçti. “FETÖ'nün suçunu perdelemeye çalıştığı” ifadesini ne yapacağız? Bu suçlama PKK'ye mi DHKP-C'ye mi giriyor? Gelin şunun adını doğru koyalım. Bu iktidarın kendi ikballeri için bütün memleketi enkaza çevirmeye çalışan bir hanedanlık mafyasının hesapları için bir takım insanların tutuklanmaktadır.