Ahmet Şık, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin yazı dizisinin ikinci bölümünde cemaatin TSK içindeki yapılanma iddialarını kaleme aldı. Darbe kalkışmasından birkaç gün önce Ankara’da hazırlanan iddianamedeki, “TSK, 2003’ten sonra Fethullahçı olduğunu bildiği hiç kimsenin ilişiğini kesmedi. Bundan sonra inisiyatif örgüte geçmiştir. Ergenekon ve diğer askeri davalar örgütün TSK üzerinde egemen olması için gerçekleştirilmiştir” değerlendirmesini hatırlatan Şık, yıldan yıla ordu içindeki tasfiyelerle 15 Temmuz'a giden yolun hazırlandığını yazdı.
Ahmet Şık'ın "15 Temmuz'un şifreleri" başlıklı bir yazı dizisinin ikinci bölümü şöyle:
Darbe kalkışmasından birkaç gün önce Ankara’da hazırlanan iddianamede, “TSK, 2003’ten sonra Fethullahçı olduğunu bildiği hiç kimsenin ilişiğini kesmedi. Bundan sonra inisiyatif örgüte geçmiştir. Ergenekon ve diğer askeri davalar örgütün TSK üzerinde egemen olması için gerçekleştirilmiştir” değerlendirmesi yapılmıştı.
Gülen Cemaati, örgütlü oldukları polis ve yargı teşkilatındaki güçlerini Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki önlerine çıkan engelleri yok etmekte kullandı. AKP iktidarıyla kurulan ortaklığın sağladığı siyasal destekle, TSK içinde “darbecileri” yargılama kılıfı altında çeşitli örgüt davaları açıldı.
Ergenekon ile başlayan hukuksuzluk zinciri 2010 sonrasında Balyoz, Askeri Casusluk, Poyrazköy gibi davalarla devam etti. Bu davalar nedeniyle yüzlerce kurmay subay terfi alamadı. Kumpas davaları sırasında üç yıllık YAŞ toplantılarında sırayla 12, 37 ve 12 olmak üzere toplam 61 general ve amiral emekli edildi.
Yüzlerce subay sistemden dışlanırken eksik rekabet koşulları içinde terfi eden diğer kurmay albayların büyük bölümünün darbe girişimine karışmış olması, bu kurmaca davalardan nasıl yararlanıldığını ortaya koydu. Bu davalar karara bağlandığında ordunun atama ve terfi sıraları baştan aşağıya değişmişti.
Tasfiyeler için en işlevsel olanı kuşkusuz ki Balyoz davasıydı. Balyoz davası her ne kadar Birinci Ordu Komutanlığı bünyesinde yapılan bir plan seminerini, yani karacı subayların faaliyetini konu alıyor görünse de 194 sanık arasına Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 22 amiralin yanı sıra yine önemli bir bölümü amiralliğe terfi sırası gelmiş ya da gelmekte olan 90 kurmay albay yer alıyordu. Balyoz süreci daha sonra iki ek iddianameyle de genişletilirken, daha sonra İstanbul ve İzmir’de açılan casusluk ve diğer benzer davalarla da 50 dolayında deniz kurmay albayı da tasfiye planlarına eklenmiş oldu. Terfilerle önleri kesilen yaklaşık 140 denizci kurmay albayın çoğu TSK’den atıldı ya da ayrılmak zorunda kaldı.
Çok sayıda denizci kurmay albayı sanık haline getirildiği Balyoz iddianamesi 2010 yazı başında düzenlenmişti. Ağustos başında yapılan YAŞ toplantısı sırasında Deniz Kuvvetleri’nde sadece 7 kurmay albay tuğamiralliğe terfi etti. Darbecilik gibi bir suçlama nedeniyle o yılki YAŞ’ta amiralliğe yükselme sırası gelmiş olan çok sayıda kurmay albay ise sanık durumuna düşürülmüş ve YAŞ’ta değerlendirmeden çıkarılmıştı. Tasfiyelerin devreye sokulan bu ilk aşamasıyla da Balyoz davasında adları geçmeyenlerin önü açılmış oldu.
Kumpas soruşturma / davalarıyla işletilen tasfiye mekanizmasıyla 2010’dan sonra devam eden yıllardaki YAŞ toplantılarında da isimleri ön sıraya çıkarılan birçok kurmay albay bu engellemelere takılmadan amirallik rütbesine terfi etmişti. Rakiplerinin örgütlü biçimde tasfiye edilmesiyle albaylıktan tuğamiralliğe terfi eden bu subayların önemli bölümü 15 Temmuz 2016 kanlı kalkışmasının da aktörleri arasına adlarını yazdırdılar. Darbe kalkışmasından önce Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda 51’i muharip, 7’si diğer alanlarda olmak üzere amiral kadrosunda 58 kişi bulunuyordu. Cemaatin darbe öncesi dönemde Deniz Kuvvetleri’nin amiral kadrolarının yaklaşık yarısına hâkim olduğu tespitini yapmamızı sağlayan veri ise 24’ünün darbe girişimine katıldığı için tutuklu ya da firari durumda olması.
Balyoz kumpasından bu yana geçen 6 yıl içinde YAŞ’ta kurmay albaylıktan amiralliğe terfi eden denizci subayların darbe girişimi içindeki rollerini, “Cemaat’in 17-25 Aralık sonrası dönemde hükümetle açık bir çatışma hali içinde olmasına karşılık, Deniz Kuvvetleri’ndeki kazanımlarını bu durumdan hiç etkilenmeden ilerlettiği ortaya çıkıyor” tespiti yaptığı yazısında Hürriyet gazetesinde Sedat Ergin şöyle sıralamıştı:,
2010 YAŞ:
Amiralliğe terfi eden 8 kurmay albaydan biri olan Ömer Faruk Harmancık İstanbul’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak 15 Temmuz darbe girişiminin Deniz Kuvvetleri cephesindeki önde gelen aktörlerinden biri olarak tutuklandı. Görev yeri İstanbul olmasına rağmen, Tuğamiral Harmancık darbenin Ankara’daki ana merkezi olan Akıncılar Hava Üssü’nde yakalanmıştı.
2011 YAŞ:
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Deniz Kuvvetleri Komutanı Murat Bilgel. Bu şûrada tuğamiralliğe terfi eden 7 kurmay albaydan 2’si darbe girişimine katıldıkları için geçen hafta tutuklandı, 2’si ise firari.
2012 YAŞ:
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Deniz Kuvvetleri Komutanı Murat Bilgel. Bu şûrada tuğamiralliğe 8 kurmay albay terfi etti. Darbe sonrası bu devreden 3’ü tutuklanırken birisi firarda.,
2013 YAŞ:
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Deniz Kuvvetleri Komutanı Murat Bilgel. Bu şûranın cemaat açısından bir rekor yılı olarak geçtiği anlaşılıyor. Çünkü albaylıktan tuğamiralliğe terfi eden 8 kurmay subaydan 7’si bugün darbe girişimiyle ilişkili olmakla suçlanıyor; 6’sı tutuklu, 1’i firari.
2014 YAŞ:
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu. Bu şûrada terfi eden 8 tuğamiralden 2’si darbe girişimine katıldığı gerekçesiyle tutuklu.
2015 YAŞ:
Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu. Cemaat açısından bir başka verimli yıl. Bu yıl tuğamiralliğe terfi eden 7 denizciden 5’i darbeye katılmakla suçlanıyor. Ayrıca halen ABD’de firari durumda olan Mustafa Zeki Uğurlu tümamiralliğe terfi ettirilmiş bu YAŞ’ta. O yıl yükselen diğer 3 tuğamiral de bu şûrada uzatma almış; yani bir şekilde sistem içinde tutulmuşlardı.
Deniz Kuvvetleri’ndeki tasfiye ve terfi operasyonları Kara Kuvvetleri için de söz konusuydu. Darbe girişiminden tutuklanan generallerin önemli bölümü, özellikle 2013 olmak üzere 2014 ve 2015’teki YAŞ toplantılarıyla terfi etmişlerdi. Darbe kalkışmasından sonra tutuklanan 21 generalden 18’i 2013 YAŞ’ında albaylıktan terfi eden tuğgenerallerdi. Dikkat çeken nokta, ilk 9 sırada terfi eden subayların hepsinin tutuklanmış olmasıydı. 2014’te, birisi kalkışma sırasında öldürülen 19, 2015’te ise 22 general darbe girişiminin şüphelisi olarak tutuklandı. 2011-2015 dönemi YAŞ kararları ile tutuklanan generallerin listesini karşılaştırarak yapılan çalışma sonucu ortaya çıkan tablo şöyle:
2011 YAŞ: Genelkurmay Başkanvekili ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Özel’di. Bu şûrada toplam 22 kurmay albay generalliğe terfi etti; bunlardan yalnızca 3’ü tutuklu. Yani darbeye karışan generaller açısından düşük bir oran.
2012 YAŞ: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu idi. Bu şûrada korgeneralliğe terfi eden 5 tümgeneralden bir ve ikinci sıradaki Metin İyidil ve Erdal Öztürk 15 Temmuz’dan sonra tutuklandı. Aynı şûrada 12 tümgeneral olanlardan sadece 2’si, darbeye karıştıkları gerekçesiyle tutuklu. 2012 YAŞ’ında tuğgeneralliğe terfi ettirilen 23 kurmay albaydan 6’sı darbe girişimi sonrasında tutuklandı. Bu dönemin terfileri içinde darbe girişimine katılım oranı açısından sınırlı bir artış var.
2013 YAŞ: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu idi. Bu şûrada tuğgeneralliğe terfi eden 25 kurmay albaydan 18’i 15 Temmuz sonrasında tutuklandı. Dikkat çeken nokta, ilk 9 sırada terfi eden subayların hepsinin de tutuklanmış olması.
2014 YAŞ: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar idi. Bu YAŞ’ta bir korgeneral, Adem Huduti orgeneral rütbesine terfi etti ve darbe girişimı sırasında da tutuklandı. 5 tümgeneral korgeneral rütbesine çıktı, bunlardan İbrahim Yılmaz ve Salih Ulusoy, 15 Temmuz sonrasında tutuklandı. Aynı toplantıda 11 tuğgeneral tümgeneral oldu. Bunlardan 5’i bugün tutuklu. Asıl ilginç olan: 21 kurmay albay tuğgeneral oldular ve bunların 12’si bugün tutuklu. Bu 21 tuğgeneralden, yüzde 57 oranına tekabül eden 12’si bugün tutuklu. Oran yüzde 57. Bu devrenin birincisi olan ve darbe girişiminin önde gelenlerinden Tuğgeneral Semih Terzi, 15 Temmuz akşamı Özel Kuvvetler Karargâhı’nı bastığında kendisine direnen astsubay Ömer Halisdemir tarafından vurularak öldürüldü.
2015 YAŞ: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar’dı. Bu YAŞ’ta 6 tümgeneral korgeneral rütbesine çıktı. Bunlardan 2’si bugün tutuklu. Tuğgenerallikten tümgeneralliğe terfi eden 9 generalden 2’si tutuklu. Bunlardan biri ünlü Mehmet Dişli. Albaylıktan generalliğe terfi eden 26 subaydan ise 18’i 15 Temmuz sonrası tutuklandı. Oran ürkütücü: Yüzde 70. Bu veriler yan yana getirildiğinde, 2013, 2014 ve 2015 YAŞ toplantılarının darbe girişimine karışan generallerin önünü açan bir işlev gördüğü ortaya çıkıyor.
45 yıla yayılan örgütlenmesinde Gülen Cemaati’ni, herhangi bir şiddet eylemiyle ilişkilendirilecek bilindik bir örnek yoktu. Hükümet yanlısı medya organlarında Cemaat hakkında bazı suikast ve cinayetlere karıştıklarına yönelik çeşitli iddialar dile getirildi. Ancak bu iddiaların somut delilleri ortaya konulamadı. Cemaatin darbe girişimine neden kalkıştığı sorusu Türkiye siyasetini, yakın geçmişin iki önemli güç odağının ilişkilerini ve aralarındaki gerilim dolu savaşı izleyenler için anlamlı değil. Çünkü darbe girişimi olmasaydı, Cemaat’in kendini en iyi gizlediği yer olan TSK içinde örgütlenmesi, birkaç yıldır AKP’yle süren şiddetli savaşın son cephesi olacaktı. Herkesin aklını karıştıran sorulardan bir diğeri de, ordu içindeki varlığı 1980’lerin başına kadar uzandığı düşünülen Cemaat’in darbe yapacak kadar güçlü olup olmadığıydı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan “Gülen Yapılanması” ana iddianamesinde de Cemaat’in TSK içindeki örgütlenmesine ilişkin kimi savlar dile getiriliyordu. “TSK içindeki FETÖ yapılanması endişe verici boyutlara ulaşmıştır” tespiti yapılan iddianameye göre, Cemaat’in ordu içindeki örgütlenme faaliyetlerinin 1984’ten sonra hız kazandığı ve TSK içerisine yerleştirilen öğrencilerin birçoğunun kurmay albay veya general rütbesine kadar yükseldiği anlatılıyordu. 1983-2014 arasında toplam 400 TSK personelinin Gülen Cemaati üyesi oldukları gerekçesiyle YAŞ kararıyla ordudan ihraç edildiği belirtilen iddianamede, “Ancak TSK, 2003 yılından sonra Fethullahçı olduğunu bildiği hiç kimsenin ilişiğini kesmemiştir. Bundan sonra inisiyatif örgüte geçmiş ve TSK içinde bu örgütten olmayan veya muhalif olan herkesi tasfiye etmeye başlamıştır. Ergenekon ve diğer askeri davalar sivil siyaset üzerindeki askeri vesayetin kaldırılması için değil, örgütün TSK üzerinde egemen olması için gerçekleştirilmiştir. Bu gün TSK içerisinde önemli oranda kurmay subay olarak FETÖ mensubu bulunmaktadır. Ordunun cemaatleşmesi, kontrol altına alınması, örgütün siyasi hedefleri için zorunlu ve birinci görevidir. Askeri disiplin ve hiyerarşinin dışında bir de örgütlü TSK cemaat yapılanması bulunmaktadır” tespiti yapılıyordu.
AKP hükümetine ve Türkiye medyasının bütününe bakılırsa bu kanlı darbe girişiminin sorumlusu Fethullah Gülen Terör Örgütü (FETÖ) mensupları. Bu tezi destekleyen en önemli bulgular ise darbe girişiminde rol aldığı öne sürülen bazı askerlerin savcılıkta verdiği ifadeler. En önemli ifadelerden birinin sahibi ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın yaverliğini yapan Yarbay Levent Türkkan. Medyaya sızdırılan ifadelerinde Türkkan’ın, mensubu olduğunu söylediği Gülen Cemaati’nin darbeyi planladığı ve Orgeneral Hulusi Akar’ı da makam odasına kendi yerleştirdiği cihazla dinlediklerini anlattı. Ancak büyük önem atfedilen bu ifadenin sahibi Türkkan’ın, medyada yer alan fotoğraflarında kaburgaları ve elleri kırılmış olduğu ve ağır işkence gördüğü anlaşılıyordu.
Çeşitli soruşturmalar nedeniyle meslekten atılan ya da görevden uzaklaştırılan Gülen Cemaati’ne mensup olduğu öne sürülen bazı polislerin de darbecilerle birlikte hareket ederken yakalanması da Cemaat ile ilgili kuşkuları güçlendirdi. Bu polislerden biri olan Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Gürsel Aktepe, savcılıkta telefonuna “Darbe oldu herkes destek için çıksın daha önce çalıştığı yerin yakınına geçsin, General Mehmet ile irtibata geçsin” mesajı gelmesi üzerine harekete geçtiğini anlattı.
Darbe girişiminin cemaatle bağlantısına dair en çarpıcı ifadenin sahibi ise Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar. Akar, 15 Temmuz gecesi rehin alındıktan sonra darbe bildirisine imza koyması istenirken, “Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fethullah Gülen ile görüştürürüz” denildiğini anlattı. Akar, bu teklifi yapan ismin darbenin Ankara’daki merkezi olan Akıncı Hava Üssu’nün komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim olduğunu, ancak kendisinin “Ben kimse ile görüşmem” diyerek terslediğini söyledi. Evrim ise hem Akar’ın ifadelerini hem de suçlamaları reddettiği ifadesinde “Fethullah Gülen’i tanımam” dedi.