Ahmet Şık: MİT’in ele geçirdiği cemaatin dijital arşivini kitaba ekleyecektim, tutuklayıp engellediler

Ahmet Şık: MİT’in ele geçirdiği cemaatin dijital arşivini kitaba ekleyecektim, tutuklayıp engellediler

Emniyet'teki cemaat yapılanmasıyla ilgili kitap (İmamın Ordusu) yazdığı sırada tutuklanan ve 375 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Cumhuriyet gazetesi yazarı Ahmet Şık, "O dönem bir haber kaynağım MİT’in, Cemaat’in ele geçirilen dijital arşivi üzerinden ciddi bir rapor hazırladığını ve bunu bana verebileceğini söylemişti. Beni tutuklatan şeyin bu olduğunu düşünüyorum” dedi.

Ahmet Şık, Gülen cemaati yayınlarını da kapsayan 14 Aralık operasyonunda attığı “Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir“ tweeti sonrası Zaman Washington Temsilcisi'nden gelen "Biz senin özgürlüğünü savunamadık. Hakkını helal et" tweeti ve Ekrem Dumanlı’nın teşekkür mesajı ile başlayan “özür” açıklamalarına ilişkin olarak ise “Son yıllarda yaşanan süreçteki haksızlıkları biz temsil etmiyoruz ki! Gidin hayatımdan, özür istemiyorum. Çok ahlaksız ve samimiyetsiz buluyorum” diye konuştu.

Habertürk yazarı Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlayan (9 Ocak 2015) Ahmet Şık’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Senin kişisel öykünde üç tane çarpıcı an var. “Dokunan yanar” dediğin an, cezaevinden çıkarken “Bu komployu yapanlar buraya girecek” çıkışın ve son olarak 14 Aralık operasyonu ile ilgili attığın twit. İlk ikisinde Cemaat seni çok eleştirdi, sonuncusunda ise seni övdü, hepimize örnek gösterdi.

Cemaat’in tüm bu hareketlerinde ortak bir özellik var: Samimiyetsizlik. Üçünde de samimi değillerdi. Bana yönelik suçlamalarda bir samimiyet aramıyorum tabii ki çünkü benimle ilgili süreci planlayanların Cemaat unsurları olduğunu düşünüyorum. Tabii AKP’nin verdiği siyasi destekle birlikte. Son operasyonda da, tutuklanmadan önce de, benim tüm siyasal geçmişim boyunca durduğum yer hep aynı. Arkadaşların durduğu yerde ise bir fark var ama o fark samimiyetten kaynaklanmıyor. Şimdi Washington Post’ta Ekrem Dumanlı’nın yazıları yayımlanıyor. Başta Zaman olmak üzere bütün Cemaat medyasında uzun zamandır basın özgürlüğünün nasıl yüce bir değer olduğu üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Hepsinin altına imzamı atarım. Ama Cemaat’in bu demokratik değerleri benimsediği için savunduğunu düşünmüyorum. Çünkü geçmişinle yüzleşmeden bunu yapıyorsan ortada bir problem var demektir. Herkes eteğindeki taşı döksün, sorumluluğu paylaşsın ve itiraf etsinler. İtirafçı olmaktan bahsetmiyorum, özeleştiriden bahsediyorum. Eğer bunu yaparlarsa samimiyetten bahsedebiliriz. Şimdi Ahmet’ten, Nedim’den özür dileme furyası var. Son yıllarda yaşanan süreçteki haksızlıkları biz temsil etmiyoruz ki! Gidin hayatımdan, özür istemiyorum. Çok ahlaksız ve samimiyetsiz buluyorum. Yok “Kullanılmışım”, yok “Aptalmışım” sözlerini bıraksınlar. Aklımla alay etmesinler. Cemaat’in de, AKP’nin de ne olduğunu biliyorum. Beni kandırmak mümkün değil. Kananın da aklından şüphe ederim.

Attığım twit ile Ekrem Dumanlı’yı veya Cemaat’i değil hukuku, mesleğimi savundum. Çünkü bu operasyon önümüze gelecek bir riski de barındırıyor. AKP eğer önündeki bütün engelleri ortadan kaldırırsa bu ülke nasıl yaşanır hale gelecek bilmiyorum. Bu konuda çok ciddi bir risk var ama sadece bu kaygıyla söylemedim. Basın ve ifade özgürlüğünün önemine inanıyorum. Siyasi kimliği ne olursa olsun herkesin düşündüklerini ifade etme hakkı olduğuna inanıyorum ama bu Zaman’ın mesleki olarak ayıplarını örttüğü anlamına gelmesin.

Zamanında sizlere ve birçok isme kurulan kumpasta Cemaat medyası da önemli bir rol üstlenmedi mi?

Çok önemliydi. Şu anda AKP medyasının Ergenekon kelimesini çıkarıp paralel kelimesini ekleyerek yaptığı yayınların hepsinin aynısı Cemaat medyasında Ergenekon kelimesi ile yapıldı. Cemaat şu anda kendi silahı ile vuruluyor. Cemaat önemli bir aktördü ve zaten bu yüzden bir yüzleşmeden bahsediyorum. Ama yine de söz konusu olan gazetecilikse, konunun terör mahkemesinin alanına girmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bana kızıyorlar ama böyle düşünüyorum.

Cemaat kendileriyle ilgili eleştirisel çok kitap yazıldığını ama onların başına hiçbir şey gelmediğini söylüyor. Hikmet Çetinkaya ismi en çok verilen örneklerden biri mesela. “Biz ne isteyelim Ahmet Şık’tan?” diyorlar.

Söyledikleri doğru değil. Burada da çok iyi bildikleri bir şeyi yapıyorlar: Manipülasyon. Evet, geçmişte böyle şeyler yapılmadı ama saydıkları veya saymadıkları isimlerle ilgili kaç dava açıldığını biliyoruz. Ayrıca, Cemaat hiçbir zaman bizim tutuklandığımız dönemdeki kadar güçlü olmamıştı. Tutuklandığımız dönemde Cemaat bir iktidar ortağıydı. Sıfatı ne olursa olsun herkesi tutuklayabiliyordu. Ayrıca Ahmet, Soner, Ayşe üzerinden topluma bir mesaj veriliyordu. “Bizden korkun” deniyordu. İkinci olarak, hazırlamakta olduğum kitap basıldığı haliyle Cemaat hakkında bilinmedik bir şey söylemiyordu. Fakat bir haber kaynağım MİT’in, Cemaat’in ele geçirilen dijital arşivi üzerinden ciddi bir rapor hazırladığını ve bunu bana verebileceğini söylemişti.

Yani şöyle mi oldu: Sen haber kaynağından bu bilgileri alıp kitaba monte edecektin. Ve Cemaat bunu öğrenip engelledi.

Kesinlikle öyle. Ben tutuklanmadan önce avukatım Fikret Abi (İlkiz) “Hakkında çok şaibe çıkarıyorlar ve çıkaracaklar, kitabı bitirmeyi bekleme, taslak halinde bas gitsin. İnsanlar senin nerede durduğunu anlasın” dedi. “Tamam” dedim ama bir şey beklediğimi de söyledim. Açıkça da söylemiyordum telefonda ama söylesem olurmuş. Zaten biliyorlarmış. Zekeriya Öz sorguda sürekli “O beklediğin şey ne?” diye sordu. Sana ne? Bir defa senin haddin değil onu sormak. Ama o soru neden Zekeriya Öz’ün karşısına çıkarıldığımı gösterdi.

Devletin elinde Gülen Cemaati’nin devlet içindeki örgütlenmesinin bilgileri vardı ve sen de bunu yayımlayacaktın.

Bana verilen söz buydu. Kitabın taslak haline baktığınızda Cemaat’in emniyette ve kısmen yargıda nasıl örgütlendiğini gösteren bir çalışma vardı. Ergenekon ve MİT’in hazırladığı bu arşiv üzerinden bir şey anlatılacaktı. Beni tutuklatan şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

"CEMAAT HÜKÜMET OLMAK GİBİ BİR KAYGI TAŞIMIYOR"

Bu savaş nereye varacak?

AKP kendini siyaseten var eden bir yapı. Ve 2002 seçimlerinde, kendisinden önceki hükümet olmuş partilerin hepsini siyasetin çöplüğüne gönderdi. Aynı risk AKP için de geçerli. Ki bence bu olacak. Cemaat ise, bizim tutuklandığımız döneme kıyasla, gücü 20 yıl geriye gitti, ki bu iyi bir şey. Umarım gücü daha da zayıflar. Ama kendini dindarlık üzerinden var eden sivil toplum kuruluşu olarak kalıcı olacağını düşünüyorum. Ayrıca devlet içinde de Cemaat’i temizlemek mümkün değil. Çünkü Cemaat hiçbir zaman hükümet olmak gibi bir kaygı taşımıyor. Devletin içerisinde olmak onun için daha önemli. Devletin tüm kılcal damarlarına sızmış.

Şu günlerde, Ergenekon sürecinde mağdur olanlar, şimdi iktidar medyasında Cemaat’e vurmak için boy gösteriyorlar. Kusura bakmasınlar, bunu da hiç haysiyetli bir şey olarak görmüyorum. Bir kere biz bu savaşta taraf olmak zorunda değiliz. Tarafların ne olduğunu bilerek, ikisinin de suçunu söylemek bizim görevimiz olmalı.

Komplonun esas failini Cemaat olarak gördükleri için yapıyor olabilirler mi?

Evet asıl fail özünde Cemaat. Ama bu tarz hiçbir suç örgütü, arkasına siyasal destek almadan bunu yapamaz. Bakın AKP siyasi desteği çektiği anda, bu işler bitti. Bu kadar basit. AKP burada en az Cemaat kadar önemli bir aktör, siyasal destekçisi. Bundan daha önemli bir şey olabilir mi? Her hukuksuzluğu savundu. Tutuklanmamızın üstünden daha 1 ay geçmeden, Başbakan “Bazı kitaplar bombadan tehlikelidir” diye açıklama yapıyor. Bizim duruşmamızın olduğu her mahkemeden önce, Erdoğan’ın gazeteciler için ‘terörist’ diye açıklaması var. Bunun üzerine hangi heyet sizi serbest bırakır? Şimdi de bizim üzerimizden Cemaat’e vurmaya çalışıyorlar. İkisi de işbirliği ile kendi önlerini açmak için her şeyi yaptılar. Dolayısıyla taraflardan birinin daha fazla nefret öznesi olmasına gerek yok. Öfken varsa ikisine de yönelteceksin. Sadece ezilene yöneltiyorsan bunun adı güçlü olana yamanmaktır. Aynı şekilde kendine ‘aydın, demokrat’ vs. diyenler var ya onların durumuna düşersin. Bu savaş ilk başladığında bu insanların bocaladıkları dönem çok komikti, “Kim kazanacak, kime yanaşsak” bocalamalarına çok gülüyordum. Bazıları da ara bulmaya çalışıyordu. Bazıları da Cemaat’in kendilerini nasıl kandırdığını söylüyor. Ortada kanma, kandırılma durumu yok. Ortada bir çıkar çatışması var. Ve çıkarlarına göre pozisyon almaya çalışıyorsun, durum bu kadar basit.

"İKTİDAR SAVAŞI HERKESİ KİRLETİR"

AKP ile Cemaat’in yolları neden ayrıldı?

İktidar savaşı herkesi kirletir. Dolayısıyla bu iki odak da kirli. MİT’in bu yol ayrılığında çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Çünkü güvenlik bürokrasisinin diğer ayakları olan yargı, polis ve orduda Cemaat’in ne kadar güçlü olduğunu süreç bize kanıtladı. Şu anda iktidarın kopardığı yaygara da bunun kanıtıdır. Tahmin ediyorum ki, en az veya istedikleri düzeyde örgütlenemedikleri tek yer MİT idi. Oradan yürüyen bir çatışma var. Cemaat’i var eden en önemli şey bilgi ve Türkiye’nin karakutusu MİT’in arşividir herhalde. Orayı ele geçirmek istiyorlardı ama buna izin verilmeyeceği çıktı ortaya.

Peki, Fethullah Gülen bu olayların neresinde?

Tam göbeğinde. Daha doğrusu lideri Gülen’dir. Hem bu hareketin sivil tabanını, hem de o tabanın önünü açmak için birtakım faaliyetler yürüten ve sivil olmayan kanadını yönettiğini düşünüyorum.

Yani “Hoca iyi, çevresi kötü” fikrine katılmıyorsun?

Hoca da kötü, çevresi de kötü eğer böyle bir şey söyleyeceksek. Cemaat aleyhine çok pespaye haberler yapılıyor ama o iddiaların birçoğunun doğru olduğunu yaşayarak öğrendim. Birçok insan buna tanık oldu. Gülen bu işlerin tam göbeğinde bence. Eğer bir suç örgütü tanımlayacaksak Gülen o örgütün lideridir.

Peki, Cemaat suç örgütü mü?

Cemaat’in hepsi için söyleyemem bunu ama Cemaat’in içerisinde bir suç örgütü, çete faaliyeti yürüten bir kanat var.

"HAYDİ HALLEDİN BAKALIM! HALLEDEMİYORLAR"

İki tane bildiri imzalandı. Basın özgürlüğü ve daha genel olarak demokrasi ve hukuk devleti konularında. Belli ki, Cemaat’in organize ettiği şeylerdi...

Bunlara imza atmam. O bildirilerde bahsedilen değerler elbette önemli ama oradaki imzacılardan daha önce takındıkları tutumları sorgulanmaya değer olan birçok isim sayabiliriz. Ne Cemaat’in bildirisinde olurum ne de oradaki bazı insanlarla yan yana dururum.

Oradaki sorun neydi?

2007’den beri başlayan tüm siyasi davalar sürecinde bu insanların takındığı tutum sürekli zikzaklı ise orada bir problem var. Tüm davaların ortak noktası şu: Hukuksuzluk var mı? Evet, var. Ama herkes sanığın kim olduğuna göre tutum belirlemeye çalıştı. Hanefi Avcı işkenceci mi? Evet ama Avcı işkence davasından yargılanmıyor. Ben Avcı’nın işkenceci olduğunu ilk haber yapan kişiyim ve hakkında bu suçtan dava açılsa aleyhinde tanıklık yaparım. Ergenekon soruşturmalarında kamu vicdanında suçlu olduğu düşünülen ve öyle olduğuna inandığım isimlerin bu davalarda hukuksuzluk ve haksızlık yaşadığına inanıyorum. Herkes gerçek suçundan yargılanmalı. Arkadaşlar şöyle düşündü: “Askeri vesayet bir zayıflasın, nasıl olsa sivillerle uğraşmak daha kolay.” O sivil dediğimiz insanların kafalarında apolet var. Eski vesayetçilerden daha ağır vesayetçi oldukları ortaya çıktı. Haydi halledin bakalım! Halledemiyorlar