Mardin
İçişleri Bakanlığı'nca yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ahmet Türk söyleşisinin üçüncü ve son bölümü.
Söyleşinin önceki bölümlerinde HDP seçmeninin batı illerinde nasıl bir yol izleyeceğine dair ipuçları veren Türk, CHP'ye de tepkiliydi. Partisinin CHP ile görüşmek istediğini ancak ana muhalefetin bu görüşmeleri reddettiğini söyleyen Türk'ün, "İyi Parti'yle nasıl görüşüyorsa partimin genel başkanlarıyla da bir araya gelsin isterim" ifadesi çok tartışıldı. Türk, HDP seçmeninin batı illerinde iktidarın karşısındaki en güçlü adaya oy vereceğini kaydetti.
Suriye'deki Kürtler hakkındaki sorularımızı da yanıtlayan Türk, "Kürtlerin Suriye'de artık bir aktör, korunması gereken bir güç" olduğunu söyledi.
Türkiye'nin Şam yönetimiyle barışacağını, alttan alta görüşmelerin yapıldığını söyleyen Türk, Türkiye'nin barışa daha fazla direnmeyeceğini öne sürdü.
Türk'e yaklaşan yerel seçimleri de sordum. Projelerinin ne olduğunu açıklamasını istedim. Kayyım atanan belediyenin borçları için valiliği adres gösteren Türk, yapılan ihalelerin ödemelerinin 2019'un sonuna bırakıldığını iddia etti.
Mardin'de kahvehanelerde oturanlarla, taksi şoförleriyle, esnafla sohbet edip nabız tuttum. Bölgede pek çok seçim izlemiş biri olarak gözlemim; son derece heyecansız bir seçim süreci yaşanıyor. Kiminle konuşsam bir umursamazlık, beklentisizlik hali var. Seçimlerden herkes bıkmış. Sandık güvenliği konusunda herkes endişeli. Seçmen kayıtları, fazladan oylar konusu tartışılmıyor... Nerdeyse herkes seçim sonuçlarının manipüle edileceğine ikna olmuş durumda. Bu konuda ciddi endişe var bölgede. Mardin turizm gelirleriyle yaşayan bir şehir. Bu nedenle “çatışmasızlık hali” esnaf tarafından olumlu değerlendiriliyor. Otel sahipleri, turizmle uğraşanların dilinde aynı cümle “Çok sıkıntılı günler geçirdik, daha yeni toparlanıyoruz." Mardin’de halk sükunet istiyor... Ama diğer yandan Ahmet Türk’ün yerine atanan Kayyım’ın “Müthiş işler yaptığı” söylemini destekleyen kimseyi de görmedim.
Araplar, Süryaniler ve Kürtlerle konuştum. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasına hepsi tepkililer. Belediye hizmetleri konusunda da ciddi şikâyetler var. Kürt olmayan bir esnaf şöyle dedi: “Görevden alınan Belediye Başkanları’nın daha hiçbir hizmetini göremeden tutukladılar. Bu bize saygısızlıktır. Mardin halkı kendini memnun etmeyen siyasetçiyi cezalandırmayı bilir, sandıkta oy vererek...”
Ahmet Türk söyleşisinin üçüncü ve son bölümü için buyrun:
"Bundan sonra yeni bir süreç başlayacaksa burada muhakkak üçüncü bir taraf olmalıdır ancak güveni tekrar böyle sağlayabiliriz" diyorsunuz doğru mu?
Evet, bence bu kaçınılmaz bir şey. Üçüncü taraf olmadan, yarın işte dünkü gibi Dolmabahçe mutabakatı yoktur. Biz bozduk işte yok Kürtler bozdu bu süreci" gibi karşılıklı suçlamalar var. Ama üçüncü taraf olduğu zaman, nerede tıkandığı, kimin bu süreci bozduğu konusunda orada bir hakem rolünü oynayacak bir grubun olması lazım. Biz hiçbir zaman dünya baskı yapsın demedik. Eğer biz kendi içimizde bu sorunu çözemezsek kimse çözemez. Ne Amerika’nın baskısı ne Almanya'nın baskısı... Bunu olgunlaştıracak, bu sürecin sağlıklı gitmesi için üçüncü bir tarafın, gözlemci bir heyetin bulunması, bu sürece katkı sunabilecek bir rol oynaması bence önemli. Ortada kaldı... Süreci kim bozdu? Şimdi Cumhurbaşkanı çıkıyor diyor ki "Bana Kürtler ihanet etti" diyor. Hayır süreç çok iyi ilerlerken 7 Haziran seçimlerinden sonra Başbakan istediği sonucu almayınca bu süreci sonlandırdı. Burada herkesin kafası karışık. Kürtlerin kafası karışık, Türkiye halkının kafası karışık. Bizim açımızdan net... Biz biliyoruz ama diğer tarafından da böyle Kürtler bu süreci bozdu Kürtler bana ihanet etti diye.... Gerçekten kim tarafından bu sürecin işletilemez hale getirildiğini ve bozulduğunu ancak oradaki hakem, üçüncü kesim olduğu zaman burada da vereceği mesajlarla ortaya çıkar.
Şu ana kadar konuştuklarımız da içine katarak, yeniden bir dialog süreci şu anda bitkisel hayatta mı, tamamen öldü mü yoksa canlanmaya hazır, bitkisel hayattan kalkmaya hazır bir durumda mı?
Demokrasi mücadelesinde barış isteyenler asla umutsuz olamaz. Umudunu kaybettiği zaman hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Ben başından beri şunu ifade ettim. Bir güven bunalımı var, inandırıcılık kalmamış... Kürtler artık güvenmiyor. Türkiye'de yürütülen siyaset özellikle belki geleceğiz oraya, Rojova'da Kürtlerin kazanımı, Irak'taki referandumla ilgili Türkiye'nin tavrı. Kürtler'de böyle bir inanç belirmiş. Kürtler dünyanın neresinde bir hak talep etse bugünkü iktidar, bugünkü Cumhurbaşkanı bunu ortadan kaldırmaya yönelik her türlü girişimin içinde olur. Böyle bir noktaya geldik. Bu algının değişmesi lazım. Bu durumun değişmesi lazım. Onun için ileride ne yapılacağı konusunda, açık açık mesajlar verilmeli, neler yapılması gerekiyor? Geçmişte 1993 yılında Özal'ı ziyaret ettiğimizde ben şöyle düşünüyorum af çıkarmayı düşünüyorum herkes gelecek bir dilekçe verecek bir mektup verecek o mektup kapalı kalacak 5 yıl içinde hiçbir suç işlemediği takdirde bu mektuplar ortadan kaldırılacak ve böylece herkes siyasi demokratik hayata adım atmış olacak böyle çok açık bir şey. Diyorsunuz ki 93'te Şam'a gittikten sonra daha dönerken Özal'ın vefat ettiğinin haberini biz ordan aldık. O süreç tamamen durduruldu. Burda topluma çok açık bir şekilde ilkeli bir yaklaşımın ortaya çıkması lazım. Nelerin yapılacağı hangi adımların atılacağı konusunda bir sürecin başlatılması için düğmeye basılmalı ve ben bu sefer gelinen noktadan sonra eğer gerçekten ciddi, inandırıcı bir çözüm formülü gelişirse herkes bu çözüm formülü etrafında birleşebilir. Bu artık çatışmalı sürecin sürdürülmesi konusunda çok istekli olduğunu düşünmüyorum.
AK Parti şu anda oyunu şöyle mi kuruyor; önce Suriye meselesini bir halledelim sonra içeriye bakalım mı? Çünkü New York Times'a yazdığı makalede Erdoğan öyle bir tablo çizmiş ki; "Çocuklar ne yapsalardı? Savaş zamanı mecburen YPJ YPG'ye PYD’ye katıldılar. Onlara bir af çıkarılabilir" tarzında bir açıklaması oldu. "Liderlik başka onları ayrı tutalım ama gençleri başka tutalım". İki, "Yerelden yönetime önem veririz burada destekleriz parlamentolarda Kürtler kadar Araplar da olabilir eşitlik olsun". Yani öyle demokratik bir yapı sundu ki bu makalesinde, hatta herkes dedi ki "Önce bunu ülke içinde yap sonra oraya öner". Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi önce orayı halledelim sonra aynısını buraya dönelimi mi arıyor siz nasıl okuyorsunuz?
Bunu bu şekilde kopuk gündeme getirmek doğru değil. Kürt meselesi bir bütündür. Burada da Rojova'da da Irak'ta da sorunun çözümü konusunda ortaya koyacağınız yaklaşım biçimi önemlidir. Siz buradaki Kürtlerle ilgili demokratik hak ve özgürlükler konusunda adım atmazsanız, Rojova'daki Kürtleri de tatmin edemezsiniz. Rojova'daki Kürtlerin demokratik bir gelecek için Suriye'de iyi bir yaşama kavuşması konusunda destekleyecek ya da önüne çıkmayacak bir anlayış göstermezseniz buradaki sorunu da çözemezsiniz. Birbirini etkileyen bir durum bu. Kürtler Orta Doğu'da 40 milyon nüfusla önemli bir potansiyel. Bütün mesele Kürtleri tehlikeli bir potansiyel gösteren mantıktan vazgeçmek lazım. Kürtler önemli bir halktır. Orta Doğu'da 4 ayrı ülkede yaşıyor onlar bazı haklara kavuştuğu zaman bizim için bir tehlikedir mantığından vazgeçmek lazım. Oysaki Kürtlerin yüzü her zaman Türkiye'ye dönmüştür. Suriyeli Kürt de kendini Türkiye'nin bir parçası görmüş, Irak'taki, İran'daki Kürt de öyle. Geçmişte Osmanlı'dan gelen birlikte yaşama iradesini göstermiş iki halk var. Şimdi Araplarla çok uzun bir geçmişi yok, bir birlikteliği olmamış hatta yaşadığı bölgeler bile farklı. Ama Türkiye'de farklı bir iş... 600 yıllık bir geçmiş var burada, Türklerle Kürtlerin ilişkileri çok farklı bir noktada. Şimdi gerçekten Türkiye mantıklı baksaydı Kürtleri kazanacak bir formülü üretirdi. Suriye Kürtleri'nin demokrasiye kavuşması hak ve özgürlüklerine kavuşması konusunda destek olurdu... Irak'taki Kürtlere... Türkiye kazanırdı. Orta Doğu'nun en güçlü devleti haline gelirdi ama Türkiye hep Kürtleri potansiyel tehlike olarak gördüğü için Kürtleri kazanımlarını ortadan kaldırmaya yönelik refleks gösterdiği için bugün sorunun çözümü, adeta kitlenmiş ve çözümün kolay olmayacağı bir noktaya taşınmıştır. Mutlaka olmaz gibi bir inançta değil. Mutlaka bir gün gelecek ama bugün mü yarın mı? Ben şu anda çok erken görüyorum. Çünkü burada bir güven bunalımı oluştu, bir güvensizlik var.
Şimdiki mevcut durumu kısaca analiz edecek olursak; kimi değerlendirmelere göre PYD, Suriye Kürtleri'nin eli en güçsüz dönemde ve bir an evvel Şam'la görüşecek ve ittifaka gitmesi gerek. Bu görüşe katılıyor musunuz, buna ne dersiniz? Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna yapmak istediği operasyon, yapabilir mi?
Kürtlerin elinin güçsüz olduğunu söylemek doğru değil. Bugün Kürtler en örgütlü dönemi yaşıyor. PYD en güçlü dönemi yaşıyor. Suriye'nin geleceği ile ilgili Kürtlerin talepleri demokratik bir Suriye'de Kürtlerin kendini özgürce ifade edebileceği, otonom, federal bir sistemin oluşturulması ve demokratik bir anayasa etrafında buluşması.... Ama gerçekten Kürtlerin taleplerini görmezlikten gelen, bunları ortadan kaldıran bir yaklaşım olursa Suriye hükümetiyle de bir araya gelme, uzlaşma şansı yok. Başında da söyledim; projeler üzerinden ancak gelecekle ilgili bazı adımlar gerçekleştirilebilir. Suriye'nin önüne koyduğu projeleri net olarak bilmiyoruz. Duyduğumuz, anladığımız kadarıyla evet, demokratik anayasada evet, yerelde Kürtlerin kendilerini ifade edebileceği seçimlere katılacağı bir ortamın sağlanması evet, bunun dışındaki şeylerde silahların Suriye hükümetine bırakılması gibi talepler Kürtler tarafından bence kabul görecek bir talep değil. Böyle bir şey olursa mesafe alınmaz. Suriye'nin demokratik geleceği için yapılacak her adımda Kürtler buna destek verir. Türkiye'de de durum bu. Kürtlerin talebi Türkiye'yi bölmek değil demokratik özgür eşit olan demokratik bir cumhuriyetin oluşması için mücadele. Şimdi bunlar kabul gördüğü zaman sorunları çözmek o kadar zor değil. Kürtler de seküler bir halk. Demokrasiye inanan bir halk. Dünyanın her tarafına bakın tüm ülkelerde ciddi radikal gruplar çıkasına rağmen Kürtler'de böyle radikal bir grup asla oluşmadı. Hem de sol-sosyalist ve demokrasiye inanan bir yapısı var. Bu nedenle burada sorunların çözümü Şam rejimiyle yapılacak görüşmeler elbetteki onurlu bir gelecek için olabilir. Türkiye aslında rolünü oynasaydı Suriyedeki gelişmeleri de etkileyebilecek bir güçte olurdu. Irak’taki gelişmeleri etkileyebilecek bir güçte olurdu.
"Rolünü oynasaydı" Kürtlerle görüşseydi…
Evet Kürtleri kucaklayacak bir siyaset... Şimdi Kürtler kardeşlerindi... Kıbrıs’ta Türkler kardeşindir onlarla ilişkin başkadır, buradaki Kürtlere yaklaşımın başkadır. Bu nasıl bir kardeşliktir.
-ABD dedi ki "Kürtlerin katledilmesine asla izin vermeyeceğiz. Oradan çekiliyoruz ama bunun önlemini alırız" dedi. Ankara çok sert tepki verdi. Kürtleri kim daha fazla seviyor ve koruyor üzerinden bir tartışma devam ediyor. ABD çekileceğine inanıyor musunuz? Orada güvenlikli bir bölgeden bahsediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? ABD’nin bölgede Kürtleri sattığını düşünüyor musunuz?
Orta Doğu önemli bir bölge. Orta Doğu'yu kontrol etme konusunda Rusya ve ABD birbirine alan bırakmak istemiyor. Türkiye'de bir taraftan NATO ülkesi, ABD ile müttefik. Diğer taraftan Rusya ile çok farklı... Türkiye eski bir halk tabiri var; "İki karpuzu bir koltuğa sıkıştırmak." Türkiye öyle bir siyaset izliyor. Türkiye bir gün bu siyasetle tıkanacağını herkes görüyor. Hem Rusya'yı idare etme hem ABD'yi idare etme... Siyasetin başarılı bir siyaset olmadığını zaman içinde anlayacak. Bugün biraz zaman kazanabilir. "Aman aman Türkiye ABD’ye çok bağlanmasın" diye Rusya biraz tavizkar davranıyor. ABD biraz "Rusya'nın kucağına atmayalım" diye tavizkar davranıyor ama sonuçta bu siyaset doğru bir siyaset değil. Sonuç alıcı bir siyaset olmaz. ABD'de Kürtlerin kaşına gözüne aşık değil. Burada bir denge politikası... Ama sonuçta Kürtler... Bir vijdan var. Kürtler IŞİD'ın bu topraklardan silinmesinde en büyük rolü oynayan, en büyük güç olarak ortaya çıktı. IŞİD'e karşı gerçekten mücadele etti. Türkiye daha düne kadar burada beş kişilik yeni yeni kadroları gözaltına alındı hep. Fırsatlar verildi. Kimse diyemez ki Türkiye radikal İslamcı gruplarla mücadele etti. Asla böyle bir şey olmaz... Biz biliyoruz ki; bir çok radikalar gruplar sınırdan elini kolunu sallayarak Suriye'ye giriyordu. Burada bir denge politikası yürütülüyor bu dengeler değil... Ama tabiki Kürtler de artık bir aktör, dünya bunu görmeye başladı. Kürtler artık Suriye'de bir aktör. Radikal İslamcı gruplara karşı bir güç, korunması gereken bir güç. Şimdi yarın Kürtlerin satılıp satılmayacağını bilemiyoruz. Geçmişte de gördük ABD o dönemlerde İran şahını ikna ettiler, Barzani’ye destek verdiler. Sonra siyaset değişti. İran Şahı, Barzani'ye karşı bir ambargo uyguladı. Kürt mücadelesi orada bir dağınıklığa uğradı. Bugünkü ilişkiler uluslararası menfaat ve ilişkiler çok farklı bir noktada yürüyor. Geçmişte bir demokrasi, insan hakları konusunda duyarlılık eskisi gibi değil, kalmamış... Türkiye'nin yürüttüğü bu göçmen politikası... Bir tehdit unsuru olarak şey olur... Almanya ya da Avrupa çok, Erdoğan’a hayran olduğu için değil, göçmen politikasındaki şeyinden dolayı ödün vermek zorunda kalıyor, taviz vermek zorunda kalıyor. Mesele göçmenlerin oraya gitmesi değil. Göçmenlerin gidişiyle o iktidarlar, iktidarlığını kaybedebilir, o etkiyi yapabilir. Bundan dolayı göçmenler gelmesin her türlü tavizi vereyim. E bu Türkiye'nin politikasını benimsemek, Türkiye'yi desteklemek anlamına gelmiyor... Geçici olarak, böyle bir tedbir alarak kendini bu süreçte ayakta tutmaya çalışan bir Avrupa anlayışı gelişti. Demokrasi, insan hakları özgürlükler ikinci planda. Uluslararası ilişkiler ve menfaatler ön plana çıktı günümüz dünyasında. Özellikle 21. YY.'ın başlarında farklı bir Avrupa profili ortaya çıktı, farklı bir Avrupa çıktı. Uluslararası ilişkiler ve menfaatlerin her şeyin önüne çıktığı bir dönemi yaşıyoruz. Bunların hepsi geçicidir. ABD'nin bugün Orta Doğu'daki rolü ne olacak, nasıl bir siyaset izleyecek belli değil. Şam’la Türkiye arasındaki yarın, bir yıl sonraki ilişkiler ne düzeyde olacak onu da bilemeyiz.
Sizce barışacak mı? Şam'ı tanıyacak mı?
Gidişatı ben öyle görüyorum. Çok direnmeyecek yavaş yavaş alttan görüşmeler de yapılıyor aslında ama... Dediğim gibi Şam’ın şu andaki pozisyonu çok bağımsız bir siyaset yürütmek noktasında değil. Rusya'nın, Avrupa'nın, bir çok yerin etkisiyle Şam biraz Rusya’nın ortaya koyacağı projelerin dışına çıkma şansına sahip değil.
Önümüzdeki kısa dönemi okuduğunuzda Türkiye'nin Fırat’ın doğusuna bir operasyon yapması ne gibi bir sonuç doğurur? Yaparsa ne olur? Trump dedi ki, "Türkiye ekonomik olarak büyük zarar veririm, çökertirim" dedi bunu siz nasıl algıladınız?
Bu aslında caydırıcı olmaya çalışıyor Trump... Bir operasyonun yapılmaması konusunda caydırıcı olmaya çalışıyor. Ben ABD ve Rusya izni olmadan Türkiye'nin Suriye'ye gireceğini sanmıyorum. Buradaki hazırlıklar, son dönemlerde söylemler de değişti. İşte "Sınırı güvence altına alma" gibi bir söylem gelişti. "Gideriz, yıkarız" yerine "Sınırları güvence altına alıncaya kadar her türlü tedbiri alacağız" gibi söylemde, satır aralarında bir değişiklik görüyorum. Ama sonuç olarak şöyledir bazı liderler her zaman çılgın olabilir, çılgınlıklar yapabilir. Bu çılgınlıkların faturası da ağır olur. Gelecekle ilgili, ilişkileri açısından, kendi yurttaşıyla ilişkileri açısından, bundan sonra Kürtlerle olan ilişkisi açısından..
Bir operasyon olursa tamir olmayacak …..
Tamir olayacak bir noktaya götürür yani...
Kürtlerle ilişkisini...
Evet. Hâlâ tüm olumsuzluklara rağmen acaba bir barış süreci gelir mi, bir dialog süreci gelişir mi, başlar mı diye sabahtan beri tartışıyoruz. Böyle bir operasyon bütün kapıların kapanmasına neden olur.
Bu operasyona fikri MHP kaynaklı olabillir mi? Siz Devlet Bahçeli’yi de iyi tanıyorsunuz. Bugün bu tip operasyonlar ve radikal ve milliyetçiliğin aşırı dozda olduğu bir döneme girdik. Bu Erdoğan politikası mı yoksa MHP'ye artık mecbur olmuş o yüzden MHP’nin bin politikalarını sürdüren bir Erdoğan mı?
Bu politikaların MHP'nin, Avrasya grubunun mu, derin devletin mi Ergenekon’un mu projesi olduğu konusunda çok geniş bir bilgiye sahip değilim. Ama açıkçası bugün Türkiye’yi Batı'dan koparmaya çalışan bir grubun siyaset üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Burada, bu kesime karşı Erdoğan’ın tavrı ileride ne olur şimdiden kestirmek… Ama bu seçimlerde başarısızlık olursa MHP’nin kendini ayakta tutamaya ve MHP desteğiyle Türkiye’yi yönetemeyeceği ortaya çıkar.
Bu seçimler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da özgürleşmesi için bir fırsat mıdır?
Fırsat da olabilir. Bugün gelen siyasetin sonuç alıcı olmadığını görmek zorunda. Bir lider, bir siyasetçi... Bütün bu gelişmeleri sağlıklı bir şekilde değerlendirmek zorunda. Bunu yapmadığı takdirde dediğim gibi sonu felaketle karşı karşıya kalırız. Ama umut ediyorum ki bütün bu gelişmelerin yürütülen politikaların hem Türkiye’nin ortak demokratik değerlerini çürüttüğünü, yapılan bu yanlışlıkların toplumda bir çürümeye neden olduğunu görür ve yeni bir yol haritası veya yeni bir siyaset anlayışıyla kendini tamir etmeye çalışır ama bunu söylerken de çok umutlu değilim. Dediğim gibi bazı liderler var ki gelişmeler üzerinde çok ciddi bir yoğunlaşmayı yaşar. Bunun faturasını önüne koyar, hesaplarını yapar ve ona göre bir değişikliğe, yenilenmeye gider. Ama Cumhurbaşkanının biliyorsunuz hem öfke, hem duygusal yapısı maalesef bütün bunları müdahale edecek ya da bunları görerek bir politika üretmesine engel olarak değerlendiriyorum.
Sizinle hiç teması yok yok değil mi?
Hayır.
Bir görüşme fikir alışverişi...
Yok. O barış sürecinden sonra hiçbir görüşme olmadı.
Yerel seçimler için propaganda çalışmalarınıza başlayacaksınız. Ne kadar rahat yapacaksınız bu bir soru ama diğer yandan somut projeler üzerinden mi halka mesaj vereceksiniz yoksa siyasi bir kampanya mı olacak?
Biz kadrolarımızla berabere çalıştığımız bazı arkadaşlarımızla bugünden başlamak üzere gelecekle ilgili bazı projeler üzerinde çalışıyorlar. Biz bu projelerimizi hem halka bir kitapçık şeklinde neleri yapacağımızı projelerimiz ortaya koyacağız. Sonuçta her ne kadar yerel seçimse de Türkiye'nin geleceği ile ilgili de projelerimiz olduğu için demokratik bir siyasetin ne kadar önemli ve ne kadar vazgeçilmez olduğunu göstermek için halka siyasi değerlendirmemizi, dünya görüşümüzü, ne istediğimizi ne yapmak, nasıl bir Türkiye istediğimizi bunları da öncelik vereceğiz ve ortaya koyacağız.
İktidarın ama özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir iddiası var, bunu dile getiriyor; "Diyarbakır başta olmak üzere bölgedeki şehirlerde kayyımlardan halk çok mutlu, HDP’li belediyeler hiç çalışmıyordu ve kayyımların getirdiği hizmetten çok mutlular...
Tabi ben onun cevabını vermek istemiyorum bir gazeteci gözüyle veya insan gözüyle dolaşmanızı istiyorum. Esnafa her tarafta... Bugün yürütülen ihalelerin nasıl yapıldığını, ihalelerin kimlere verildiğini, bugüne kadar hangi şirkete, hangi şehirdeki adamlarına... Halk bütün bunları tartışıyor, biliyor bunları. Bizimle ilgili de çok spekülatif haberler yapıldı. "Ahmet Türk 690 trilyon borç bıraktı" diye. Ben geldim gün, ilçelerden gelen borçlar, hepsi büyükşehire devredildi. 2 yıllık belediye başkanlığım döneminde köylerin içme suları kesiliyordu. Orada 55 milyonluk bir iller bankasından kredi almışız onu da bana vermemiş şirketin kendisi devreye girmiş... Hükümetin yakını olduğu için böyle bir kredi vermiş. Köylerin bu içme suyu kuyularının elektriği kesilmesin diye o borcu ödemişim. İller Bankası'ndan da sadece araç ve gereç için 15 milyon para almışım. Bunun dışında yaptığım tüm ihalelerin, söylüyorum açıp kontrol edebilirler, bütün ihalelerin paralarını peşin vermişim, ve ayrıldığım gün 94 milyon lira bütçemde vakıflar bankası hesabımda para vardı. Gelen borçların hiçbiri benim değil. Ben geldiğim gün Mardin, büyükşehir olduğu için ilçelerin bütün borçları büyükşehire devredildi. Böyle bir şey. Halk bunu iyi biliyor. Ama şimdi bütçede 5 kuruş para yok. Trilyonlarca ihaleler yapılmış... İhalelerin parası verilmemiş... Verdiği ihaleleri de hepsi 2019'un sonuna bırakmış, ödenmek üzere.
Seçilirseniz büyük bir borç devralacağınızı düşünüyor musunuz?
Tabiki öyle. İhaleli yapılan ihalelerin birçoğu 2019, 2020, 2021'e bırakılmış. Bunların ödemesi. Yabiki benim bir aday olarak bunları söylemem sizler için inandırıcı olmayabilir. Her aday kendisini savunur. Ben bunları bu söylediklerimin tamamının araştırılmasını istiyorum. Vali Beye gidin sorun. Siz Ahmet Türk’le ilgili bu kadar borç bıraktı, bu borçlar Ahmet Türk'e devredildi mi kendisi mi borçlu çıktı? Heralde cevap verecektir, bugünkü kayyım o.
Mesajınız ve son manşetiniz nedir bu röportaja?
Her dönemden daha fazla sandıklara sahip çıkmamız gerek. Sandık başına gitmemiz gerek. Devletin özellikle Kürt illerinde kayyım atayarak halkın iradesini yok sayan anlayışa karşı tavrını ortaya koyması, bunu bir sınav olarak görüyorum. Yürütülen kayyım politikasını halk kabul ediyor mu, halk bu politikayı kabul etmiyor mu? Bu, bunun sınavıdır. Halk bu bilinçle sandık başına gitmeli ve bugün yürütülen politikalara karşı olduğunu yürütülen siyasetin halk tarafından benimsenmediğinin ortaya çıkması için bir sınavdır. Bu duruşunu göstermeli. Mesele falanın belediye başkanı olması değil. Hukuksuzluğa karşı, haksızlığa karşı bir duruşun ortaya konmasıdır. Bizim istediğimiz budur. Yoksa benim belediye başkanı olma gibi bir talebim de yoktu... Bu yaştan sonra siyaset yapmayı da düşünmüyordum ama geldiğimiz noktada geri çekilme gibi bir durum da demokrasi açısından, halkımızın içinde bulunduğu ortamdaki ağır yük ve sorun karşısında geri çekilmeyi doğru bulmadığım için aday oldum. Bunun bilinmesini istiyorum.
-SON-
Söyleşinin ilk bölümü için tıklayın: Ahmet Türk: CHP'ye katkı sunmak istiyoruz ama kendileri bu katkıyı reddediyor
Söyleşi ikinci bölümü için tıklayın: Ahmet Türk: Biz 'destek verin' demesek de insanlar iktidarı geriletmek için en güçlü adayı, CHP'yi destekler