Elazığ Cezaevi'nden tahliye olan Ahmet Türk'ün evi geçmiş olsun ziyaretine gelen eş, dost, konuklarla dolup taşıyor. Gelen her konukla tek tek ilgileniyor.
Mardin'deki evine basının gösterdiği yoğun ilgiden sonra, yeğeninin düğünü için gittiği Kızıltepe'de, kapıda konukları karşılarken, ayaküstü sohbet etme fırsatı buluyoruz.
Doktor kontrolüne götürülürken çekilen ve tartışmalara yol açan fotoğraf konusundaki açıklaması çok net. Kendisine kelepçe takılmadığını söylüyor. Türk olanları şöyle anlatıyor;
"Beni mahkemeye de hastaneye de götürdüler. Tabi hastaneye giderken, askerler çok nazik davrandılar. Hastaneye giderken kelepçe takılmadı. İki jandarma koluma girdi. Yerler buzlu olduğu için ben de önüme bakıyordum. Ondan dolayı böyle bir fotoğraf ortaya çıktı. Dürüstçe konuşmak lazım. Bana karşı zorlayıcı bir yaklaşımları olmadı. Tam tersine çok insani bir yaklaşım sergilediler. Beni bıraksanız da kaçmam diye şakalaştım. Onlar da bana kaçmayacağımı bildiklerini, birinin bana saldırmaması için, bir şey olduğunda onlar zor duruma düşeceklerini söylediler."
Ahmet Türk, Silivri'de tutuklu siyasetçilerin tek kişilik hücrelerde kaldığını anlatıyor ve şöyle devam ediyor;
"Nursel Aydoğan, Sebahat Tuncel, Selma Irmak gibi birçok siyasetçi arkadaşımız tek kişilik hücrelerde kalıyordu. Kalbimde pil olduğu için tek başıma bir hücrede kalamayacağımı savcı ve cezaevinin müdürüne söyledim. Kalbimdeki pilden dolayı yalnız kalmamam gerek, yoksa başınıza bela olurum. Durum böyle olunca Van Büyükşehir Belediyesi Başkanı Bekir Kaya'yı yanıma verdiler."
Silivri'de Elazığ Cezaevi'ne nakledilen Ahmet Türk, burada Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı ve DBP Diyarbakır il Başkanı Cebbar Leygara ile aynı koğuşta kalmış.
"80'lerde 40-50 kişilik koğuşlarda kalıyorduk. Tabi o zamanın koşullarıyla karşılaştırınca üç kişinin bir arada olması daha rahat. Ama bizi Elazığ'a naklettiklerinde 80-90 kişi varken ben çıktığımda 150'yi aşkın insan orda tutukluydu. Sayı her gün artıyor."
12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi'nde çok zor koşullarda üç yıl hapis yatan Ahmet Türk, 1994'de DEP milletvekiliyken, dokunulmazlıklarının kaldırılması üzerine yeniden cezaevine girdi.
Ahmet Türk hiçbir dönemin 12 Eylül ile kıyaslanamayacağını söylüyor.
"80'lerde, 90'larda da hapiste yattım, cezaevi sonuçta ve sıkıntıları tabi var. Tabi şimdi daha iyiydi. 12 Eylül'de yapılan işkencelerden, cop darbelerinden kollarımız, bileklerimiz simsiyah olurdu. Şimdi öyle bir durum yok. Bize yaklaşımlarıyla gençlere yaklaşımları biraz farklıydı tabi ama buna rağmen kolay değildi, sonuçta cezaevi, içinde bulunduğumuz koşullar zor. Büyük bir operasyon sonucunda alındık. Genel Başkanımız içerde, 12 milletvekilimiz, 70'i aşkın belediye başkanımız içerde. Kolay bir şey değil."
"Tutuklanmayı bekliyor muydunuz?" sorusuna da "evet" cevabını veriyor.
"Ben tutuklanmayı bekliyordum, arkadaşlarım, hayır, sizi almazlar diyordu ama ben de onlara, yanılıyorsunuz. 'Siz bu devleti tanımıyorsunuz' dedim. Selahattin Demirtaş ve Ahmet Türk'ü tutuklayarak, bizim üzerinden halka bir mesaj vermek istiyor. Kürtleri susturma, sindirme politikası bu. Ben böyle yapılacağını biliyordum ama arkadaşlarımız bunu hesaplayamıyor ama ben biliyordum bu hesabı ve böyle olacağını da tahmin ediyordum."
Türk ömrünün yarısının zindanlarda geçtiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor:
"1980'leri, 94'leri yaşadık. Baskı ve politikalarının işe yaramadığını her dönem ispatladık. Bugün bir kez daha arkadaşlarımız hukuksuz bir şekilde içeride tutuluyor. Bu böyle gitmeyecektir. Çözümün adresi diyalogdur, barıştır" dedi.
Söyleşiye Ahmet Türk'ün dedesinden kalma konağında devam ediyoruz. Türk ailesi yaklaşık 10 bin mensubuyla bölgede sözü geçen bir aile ve aile büyüğü olan Ahmet Türk, bölgede oldukça sevilip sayılan bir sima.
Ahmet Türk bunun zor olmadığını söylüyor. Siyasetçilerin, toplumun önde gelen isimlerinin ortak bir akılla, çözüm ve barış için yeniden bir araya gelmesi gerektiğini ifade ediyor.
Ancak devletin şiddet politikalarını sürdürmeye devam ettiğini ve Kürt sorununu siyasi yollarla çözmek için adım atmadığını savunuyor.
"Bizim de elimizden şu aşamada durup izlemekten başka bir şey gelmiyor. Çünkü bu net olmayan politikada önümüzü de göremiyoruz. Kısa süreli bir çözüm umudu var mı, yok. Ancak çözüm ve barış için umudumuzu kaybetmiyoruz ve bunun için çalışmalarımıza devem edeceğiz."
Ahmet Türk ayrıca, kendi gibi yaşlı kuşağın diyalog ve çözüm için son şans olduğunu tekrarlıyor;
"Üç dört yıl önce de söyledim, şimdi de tekrarlıyorum. Eğer bizim kuşak da giderse, genç kuşakla oturup diyalog kuramazsınız. Bunu yaşanan olaylardan da görüyoruz. Kürt sorunu çözmeyi erteleyemeye devam ederseniz, çok daha zor bir sürecin bizi beklediğini söyleyebilirim."
Referandumun Kürtler için ne anlam ifade ettiğini soruyoruz, partisinin kararını hatırlatıyor.
"Partimizin bu konuda görüşü neyse, bir üyesi olarak bizim de düşüncemiz o. Demokratik, parlamenter bir sistemin kurulması gerektiğine inanıyoruz.