Yazar Ahmet Ümit, sosyalizmi kapanmış olan Emek Sineması'na benzeterek, "Hem güzel hem nitelikli hem gösterişli hem de herkese açık" dedi. Beyoğlu’nda bulunan 72 yıllık Atlas Sineması ile Kadıköy’deki 59 yıllık Rexx Sineması'nın geçen ay aldığı kapatma kararını hatırlatan Ümit, "Anıların geçtiği mekânlar birer ikişer yok oluyorsa, inanın bana, siz de ağır ağır ölüyorsunuz demektir" yorumunu yaptı.
Yazar Ahmet Ümit, İstanbul Life dergisinde çocukluğunu Gaziantep’te geçirmesinin ardından İstanbul'a uzanan serüvenindeki sinema yolculuğunu anlattı. "Bayramlarda harçlıkları toplar toplamaz, bu (Gaziantep’te bu filmleri izlediğim sinemaların bulunduğu semt) ‘küçük Beyoğlu’nda alırdık soluğu. Ardı ardına beş film birden gösterirdi sinemalar. Saat 11.00’de girer, 17.00’de çıkardık sinemadan" sözleriyle sinemaya olan sevgisini anlatan Ümit, Beyoğlu'nda gittiği sinemaları ve anıları şöyle kaleme aldı:
"Anıların geçtiği mekânlar birer ikişer yok oluyorsa, inanın bana, siz de ağır ağır ölüyorsunuz demektir. Geçen ay, işte bu duyguyu hissetmeme neden olan iki kayıp birden yaşadım. Anılarımın olduğu iki önemli mekân birbiri ardına kapanma kararı aldı: Beyoğlu’ndaki 72 yıllık Atlas Sineması ile Kadıköy’deki 59 yıllık Rexx Sineması.
Beyoğlu’nda Lale, Alkazar, Saray, Sine Pop ve Emek sinemaları kapandığında da aynı berbat duyguyu hissetmiştim. Sanki kapananlar birer sinema salonu değil hayatıma dair önemli sayfalardı. Ve çok iyi biliyordum ki bir daha hiç açılmayacaklardı, derin bir mezara konulup üzeri kalın bir toprakla örtülen bir tabut gibi.
Sinema ilk ne zaman girdi hayatıma hatırlamıyorum ama elli küsur yıl önce olmalı. O zamanlar Gaziantep küçük bir şehir, Türkiye küçük bir ülke ve dünya daha küçük bir yerdi…
Gaziantep’te yaşayan bir çocuk olarak, ‘Beyoğlu’ benim için bir efsaneydi. Sadece filmlerde gördüğüm, İstanbul’a giden abilerimin anlattığı kadarıyla kafamda canlandırabildiğim bir Beyoğlu’ydu bu.
Gaziantep’te filmleri izlediğim sinemaların bulunduğu semt de Beyoğlu’na benzerdi. Suburcu ve Karagöz Caddeleri’nin birbirine eklenmesiyle oluşurdu bu bulvar. Site Sineması, Arı Sineması, Ses Sineması, Burç Sineması, Baydar Sineması, Büyük Sineması, Marmara Sineması ve Saray Sineması. Pavyonlar, gece kulüpleri, eğlence merkezleri… Bir tür ‘küçük Beyoğlu’ydu yani.
İşte bayramlarda harçlıkları toplar toplamaz, bu ‘küçük Beyoğlu’nda alırdık soluğu. Ardı ardına beş film birden gösterirdi sinemalar. Saat 11.00’de girer, 17.00’de çıkardık sinemadan. Bu kadar film izlemekten gözlerimiz ağrır, kafamız bir hoş olurdu ama ne gam; yaşadığımız o heyecan yüklü anlar için her şeye değerdi.
Bugün eski özelliğini yitirmiş Dünya Sineması’yla ilgili bir anımı da anlatmadan geçemeyeceğim. 4 Nisan 1980’de ‘İlerici Gençler’ olarak bir korsan miting yapacaktık. Eylem şöyle planlanmıştı; Dünya ve Fitaş’ın bulunduğu yerde, karşıdan karşıya ‘ABD’nin Savaş Makinası NATO’ya Hayır’ yazılı bir pankart asılacaktı.
O sırada ben bir aracın üzerine çıkarak konuşma yapacaktım. Devrim andı ile dağılacaktık. 12 Eylül olmamıştı ama İstanbul’da sıkıyönetim vardı. Yani yaptığımız iş son derece tehlikeliydi. Beni koruyan üç kişilik özel bir ekip vardı. Eylem bitince biz sinemaların bulunduğu pasaja girecektik, ben üzerimdeki ceketi değiştirerek sinemaya girecektim. Plana uygun davrandık, her şey kolay oldu. Ama filmin ortasında içeri daldığımız sinemada sıkı bir seks filmi oynuyordu. Işıklar yanınca biz sert devrimcilerin suratını görmeliydiniz.
Bugün kapanmış olan, eski Emek Sineması’nın o muhteşem salonunda sayısız film izledim. Bir defasında bana “Sosyalizm nasıl bir sistemdir” diye sormuşlardı. “Ben de Emek Sineması gibi” demiştim. Hem güzel hem nitelikli hem gösterişli hem de herkese açık. O dönem sıklıkla gittiğim ancak ne yazık ki artık bugün kapalı olan Lale Sineması, Alkazar Sineması, Saray Sineması’nda da az vakit geçirmedim.