AİHM’den Ankara’ya 'faili meçhul' cezası

AİHM’den Ankara’ya 'faili meçhul' cezası

AİHM, 1994 yılında Diyarbakır kırsalında faili meçhul cinayet kurbanı olan bir dede ve torunu hakkında “etkin soruşturma yapılmadığı” gerekçesiyle Ankara’nın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkıyla ilgili maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Ankara’nın mahkumiyetine neden olan dava 2007 yılında AİHM gündemine taşındı. Davacı Kadri Budak, 30 Mayıs 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Saydamlı köyünde kaybolan ve olay tarihinde 14 yaşında olan oğlu Metin Budak ile 60 yaşındaki babası Bahri Budak’ın akıbetleri hakkında “etkin soruşturma” gerçekleştirilmemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, etkin soruştruma ve ayrımcılıkla ilgili maddeleriyle bağdaşmadığı tezleriyle Ankara’dan şikayetçi oldu. AİHM’ye şikayetinde, oğlu ve babasının bostan sulamak için gittikleri “bölgede operasyon düzenleyen askerler tarafından önce gözaltına alındıklarını, sonra da öldürüldüklerini” ileri sürdü. Davacı, askerlerin daha sonra “köylüleri köyü terk etmeye zorladıklarını ve köydeki evleri yaktıklarını” da savundu.

Kemikler ve kovanlar bulundu

AİHM kararına yansıyan belgelere göre, Kadri Budak 28 Haziran 1994 tarihinde Diyarbakır Olağanüstü Hal Valiliği, Lice Cumhuriyet Başsavcılığı ve Lice Kaymakamlığı’na başvurarak oğlu ve babasının bulunması ve akıbetleri hakkında bilgi verilmesini istedi. Valilik, 23 Haziran 1995 tarihinde Budak ailesi tarafından yapılan başvuruya verdiği yanıtta, “söz konusu tarihte bölgede hiçbir askeri operasyon düzenlenmediğini, kaybolduğu söylenen kişilerin gözaltına alınmadığını ve evlerin yakılmadığını” bildirdi.

Olay hakkında Kadri Budak’ın başvurularına rağmen, Lice Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmedi. Köye 2003 yılında geri dönüşler başladı. Kadri Budak’ın bir akrabası 1 Mayıs 2005 tarihinde Saydamlı yakınlarındaki Yalımlı köyü civarında, ormanlık arazide, insana ait olabilecek kemikler ve bileklik buldu. Bunun üzerine Kadri Budak’ın avukatı 8 Mayıs 2005 tarihinde kemiklerin fotoğrafını çekmek üzere bölgeye gitti. Ertesi gün Lice Başsavcılığı’na giderek ifade verildi ve kemiklerin Metin ve Bahri Budak’a ait olup olmadığının belirlenmesi için test yapılması talebinde bulunuldu. Cumhuriyet Başsavcılığı 28 Mayıs 2005 tarihinde kemiklerin bulunduğu yerde keşif yaptı. Keşfin gerçekleştiği yerde 82 parça kemiğin yanı sıra muhtelif eşyalar ve ateşli silahlara ait boş kovanlar bulundu. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından yapılan incelemede, kemiklerin Bahri ve Metin Budak’a ait olduğu anlaşıldı. Ölüm sebeplerinin ateşli silahla yaralama olduğu, bulunan boş kovanların ise silahlı kuvvetler tarafından kullanıldığı belirtilen MKE ibareli uzun namlulu G1-G3 tipi tüfeklere ait olduğu saptandı. Bu gözlemler sonrasında Lice Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Lice Jandarma Komutanlığı’ndan bilgi taleplerine “gerekli çalışmaların yapıldığı, ancak herhangi bir sonuca ulaşılmadığı, faillerin bulunamadığı” yanıtı geldi.

Bu arada Diyarbakır Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyon Başkanlığı’na Metin ve Bahri Budak için ailenin uğramış olduğu maddi zararın karşılanması amacıyla başvuruda bulunuldu. Zarar Tespit Komisyon Başkanlığı “terör olayları sonucu Metin ve Bahri Budak’ın hayatını kaybetmesi gerekçesiyle maddi zararın tazmin edilmesine” karar verdi. Aileye 36 bin 520 TL ödendi.

Ancak Kadri Budak, soruşturmanın ilerlememesi üzerine “etkin soruşturma yapılmadığı” temelinde AİHM’ye başvurdu. Türk hükümeti, AİHM önünde yaptığı savunmada, davacının iddia ettiği gibi, “yakınlarının gözaltında veya güvenlik güçlerinin kontrolündeyken öldürüldüğüne dair hiçbir delil bulunmadığı” ve “kayboldukları söylenen tarihte bölgede hiçbir askeri operasyon düzenlenmediği” tezlerini işledi.

Kemikler köy muhtarına teslim edildi

Türk hükümetinin tezlerini geri çeviren AİHM, bugün açıkladığı gerekçeli kararında, Başsavcılığın adli tıp kurumu raporunu dikkate almadığını, oysa raporda yer alan bilgilerin Başsavcılığın her türlü varsayımın dikkate alınacağı bir soruşturma yürütmesi için yeterli olduğuna işaret etti. AİHM yargıçları, hükümetin “bölgede askeri operasyon düzenlenmedi” tezini de “ikna edici” bulmadı. Mahkeme, “O dönem bölgede terörle mücadele ortamı dikkate alındığında Cumhuriyet Başsavcısı’nın bölgedeki askeri manevralar hakkında bilgi edinmesi ve silahlı kuvvetlere komuta edenleri sorgulaması gerekirdi” ifadelerini kullandı. Soruşturma konusunda yetkin ulusal makamlar arasında yeterli işbirliği yapılmadığının altını da çizen AİHM, örnek olarak, bulunan kemiklerin jandarma veya Başsavcılık tarafından saklanmayıp, köy muhtarına emanet edilmiş olmasını gösterdi.

Tüm bu gözlemlerden yola çıkan AİHM, Metin ve Bahri Budak’ın ölümleri hakkında ulusal makamların yeterli ve etkin soruşturma yürütmedikleri ve bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkıyla ilgili 2’nci maddesine aykırı olduğu sonucuna vardı. Ankara, karar gereği, davacıya 30 bin euro manevi tazminat ile 5 bin euro mahkeme masrafı ödeyecek.