Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin "AİHM’den siyasetçilere: ‘Eleştiriye tahammüllü olun'" başlıklı bugünkü (28 Kasım 2012) yazısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki (AİHM) Türk yargıç Prof. Işıl Karakaş'ın İstanbul’da katıldığı "İfade ve Basın Özgürlüğü" panelindeki konuşmasına yer verdi. Türk Yargıç Karakaş'ın "Politikacıların eleştiriye tahammül alanının geniş olması gerekiyor" şeklindeki değerlendirmelerin yer aldığı Ergin'in yazısının bir bölümü şöyle:
Prof. Karakaş konuşmasında, konuyu bir ara Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazeteciler aleyhine açtığı hakaret davalarına getirdi ve şöyle dedi:
"Sayın Başbakan çok hassas bu konuda. Ancak davayı açınca ne olduğunu gördük. AİHM, (verilen mahkûmiyeti) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi çerçevesinde iptal etti..."
Prof. Karakaş’ın kastettiği AİHM’nin geçen şubat ayında verdiği ünlü Erbil Tuşalp/Türkiye kararıydı. Tuşalp’in Birgün gazetesinde kaleme aldığı iki ayrı eleştiri yazısı üzerine Erdoğan’ın kendisini mahkemeye vermesi ilginç bir süreç izlemişti. Mahkeme Tuşalp’i toplam 10 bin lira tazminat ödemeye mahkûm etmiş, Yargıtay bu cezaları onamış, ancak mahkûmiyet kararları AİHM’den dönmüştü.
AİHM, verdiği kararda “kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel şahıslarla kıyaslandığında siyasiler açısından daha geniş olduğu” yolundaki içtihadını hatırlatmıştı.
Prof. Karakaş, “Mahkemenin bu konuda yerleşik bir içtihadı var” diyerek, bunun değişmesinin söz konusu olmadığını kayda geçirdi ve ekledi: “Politikacıların eleştiriye tahammül alanının geniş olması gerekiyor...”
Konu ifade özgürlüğü ve bu konudaki AİHM içtihatları olunca, Prof. Karakaş, öncelikle Türkiye’deki yargıçlara görev düştüğü kanaatinde. AİHM yargıcı, “Türkiye’deki yargıçların da artık ifade özgürlüğüyle ilgili bu içtihatları ezberlemiş olmaları gerekiyor” diyor.
Prof. Karakaş, daha sonra özellikle Türk Ceza Kanunu’nun “Türk milletini, devleti, devletin kurum ve organlarını aşağılama” suçunu düzenleyen 301’inci maddesi üzerinde duruyor. Bu çerçevede özellikle 2010 tarihli Hrant Dink kararı ve 2011 tarihli Taner Akçam kararlarına atıf yapan Işıl Karakaş, şunları söylüyor:
“Mahkeme, her iki kararda 301’inci maddeyi nasıl gördüğünü anlattı. AİHM içtihatlarına göre, yasaların ifade özgürlüğü açısından öngörülebilir olması gerekir. TCK 301, bu özelliğe sahip değil, belirsizlik içeriyor. Kişi, bir şey yazdığı zaman bir soruşturmaya uğrayıp uğramayacağından emin olamıyor. Sürekli bir şekilde takibat tehdidi, riski altında kalıyor. Süregelen bir tehdit söz konusu. Bu durum, kişiler açısından bir caydırıcılık etkisi (chilling effect) yaratıyor. Burada soruşturmanın açılıp açılmaması konusunda Adalet Bakanı’na yetki verilmiş olması olumlu bir gelişme olarak takdim ediliyor ama bizatihi yürütme organına böyle bir yetkinin verilmesi kabul edilemez. Çünkü bu yetki tamamen takdiridir ve keyfi bir şekilde kullanılabilir. Burada çok kesin bir problem var.”
Prof. Karakaş, “AİHM ‘TCK 301 yasa niteliğine sahip değildir’ demişse, yürütmenin ve yasamanın görevi bunu ortadan kaldırmaktır” şeklinde konuşuyor.
Bakalım, hükümet dördüncü yargı paketinde TCK’nın 301’inci maddesini olduğu gibi kaldıracak mı?