Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), cezaevinde tutuklu bulunan yazar ve yöneticiler adına yapılan başvuru ile ilgili olarak hükümete "hak ve özgürlükleri sınırlama yetkisini kullanırken Cumhuriyet gazetesine siyaseten yaklaşıp yaklaşmadığı" sorusunu yöneltti. AİHM’nin, hükümetten sınırlama yetkisini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 18. maddesi kapsamında amacı dışında kullanıp kullanmadığına ilişkin soru yöneltmesi, bu konunun Cumhuriyet davasının temel noktasını oluşturacağını gösterdi. Yazar ve yöneticilerim başvurusunda hükümetin Sözleşme’nin 18. maddesini ihlal ettiği belirtilirken tutuklama kararının, yargısal taciz niteliğinde, politik amaç taşıyan bir tedbir olduğu vurgulanmıştı.
Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş'ın haberine göre, AİHM’nin Cumhuriyet davası kapsamında taraflara gönderdiği 8 Haziran tarihli yazıda, ihlal iddiaları ve iç hukuk özetlendikten sonra şu sorular yöneltildi:
- Başvuranlar iç hukuk yollarını tüketmiş midir?
- Başvuranların tutukluluklarının yasallığına itiraz ettikleri Anayasa Mahkemesi’nde görülmekte olan dava, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “kısa sürede” yargılanma şartıyla uyumlu mudur?
- Başvuranlar özgürlük ve güvenlik hakkına aykırı olarak mı tutuklanmışlardır? Özellikle, başvuranların tutuklandıkları tarihte dosyada yer alan deliller, tarafsız bir gözlemciyi isnat edilen suçu işlendiğine ikna etmeye yeterli miydi?
- İç hukukta verilen tutuklama kararlarında Sözleşme’nin 5/3. maddesine uygun olarak akla yatkın, kesin ve yeterli gerekçeler ortaya konmuş mudur?
- Başvuranların tutukluluk süreleri yargılamanın “makul sürede” yapılması şartıyla uyumlu mudur?
- Başvuranların ifade özgürlüklerine bir sınırlama konulmuş mudur? Bir sınırlama söz konusu ise bu Sözleşme’nin 10/2. maddesi anlamıyla hukuk sistemi içinde öngörülebilir bir sınırlama mıdır? Ayrıca sınırlama demokratik bir toplumda gerekli sınırlamalar içinde değerlendirebilir mi?
- Tutuklama kararları, yani özgürlükten yoksunluk, Sözleşme’nin 18. maddesinde öngörülen amaca aykırı bir amaçla mı uygulanmıştır? Hükümetin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde kendisine verilen hak ve özgürlükleri kısıtlama yetkisini, öngörüldüğü amaç dışında uygulayamayacağına ilişkin kural ihlal edilmiş midir?
AİHM’nin hükümete Sözleşme’nin 18. maddesi kapsamında, hükümetin sınırlama yetkisini kullanırken amaca aykırı hareket edip etmediğine ilişkin soru yöneltmesi özellikle dikkat çekti. AİHM’ye yapılan başvuruda, Cumhuriyet gazetesi yazar ve yöneticilerine ilişkin tutuklama kararlarının özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali olduğu ve hükümete verilen sınırlama yetkisinin amacı dışında kullanılması anlamına geldiği belirtiliyor. Başvuruda AİHM’nin bazı kararları örnek verilerek devletlerin “gizli bir gündem”e sahip olmaları ve iyi niyetle hareket etmemeleri halinde Sözleşme’nin 18. maddesini ihlal ettikleri sonucuna vardıkları ifade ediliyor.
Cumhuriyet gazetesine yönelik tutuklama kararlarında da bu içtihadı uygulanabileceği belirtilen başvuruda şunlar ifade ediliyor: Başvurucular aleyhindeki suçlama, makul şüpheye dayanmamaktadır. Tutuklama kararında gösterilen gerekçe “ilgili ve yeterli” değildir. Başvurucuların aleyhinde kullanılan olgular yasalara uygun şekilde ciddi ve ağır suçlamaların yapılabilmesine olanak sağlamamaktadır. Tutuklama tedbirinin “sağlam bir temele” dayandığı ortaya konulamamıştır. Başvuruculara yönelik suç isnadının konusunu, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haber ve yazılardır. Bunlardan 29 Mayıs 2015 tarihli “İşte Erdoğan’ın Yok Dediği Silahlar” manşetli haberin yayımlanması üzerine Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmaları Anayasa Mahkemesi tarafından kişi özgürlüğünün ve ifade özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilmiştir. Bu haberin yanı sıra diğer haber ve yazılar nedeniyle tutuklama kararları verilmesi, bu kez Cumhuriyet gazetesinin yöneticilerinin ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale oluşturmaktadır. Başvurucular hakkında ciddi ve ağır ceza gerektiren suçlar isnat edilmiştir; ancak mevcut olgulardan suçun gerçekleşmesi için gerekli olan temel unsurların varlığını çıkarmak mümkün değildir. Buradan çıkartılması gereken sonuç, kamu otoritelerinin iyi niyetle hareket ettikleri varsayımının çürütülmüş olduğudur.
Başvuruda kamu otoritelerinin “iyi niyetle” hareket etmediklerine ilişkin şu deliller gösterildi;
-Hükümete yönelik eleştirel nitelikte haber yapan ve yazılar yazan gazeteciler tutuklanmıştır. 15 Ocak 2017 tarihi itibarıyla 151’e ulaşmıştır.
-Türkiye’deki basın özgürlüğü konusundaki kaygı verici durum, Konsey üyesi devletler tarafından ve AB ilerleme raporları ile tespit edilmiştir.
-1 Haziran 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet gazetesini açıkça casusluk faaliyetinin içinde olmakla suçlamış ve “bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu’’ demiştir.
-Hâkim, Can Dündar’ın yakalanamamış olmasını, diğer gazetecilerin tutuklama nedenlerinden biri olarak göstermiştir.
-Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasını değiştirdiği iddiası tutuklama gerekçeleri arasında gösterilmiştir. Bu durum tutuklamanın gerçek amacının hükümet politikalarıyla uyumlu bir basın oluşturmak ve hükümetin üstünü örtmek istediği bazı hassas konularda haber yapılmasını cezalandırmak olduğunu göstermektedir.
-Bu soruşturma hukuki olmayıp siyasidir. Cumhuriyet gazetesinin yayınlarından rahatsızlık duyan hükümet ve siyasal iktidar Cumhuriyet gazetesini susturmak yayınlarını durdurmak istemektedir. Bu nedenle bu soruşturma içinde Cumhuriyet gazetesinin sadece gazetecileri değil; müdafilik/avukatlık görevi üstlenen avukatları da tutuklanmıştır.
-Soruşturmayı yürüten savcı FETÖ üyeliği suçlamasıyla yargılanmaktadır. Bir ceza davasında yargılanan savcı soruşturma yürütemez.