AİHM'in Gülmen ve Özakça kararına tepki: Bir mahkeme, adında 'insan hakları' varken...

AİHM'in Gülmen ve Özakça kararına tepki: Bir mahkeme, adında 'insan hakları' varken...

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için yapılan acil tedbir talebini reddetmesine tepkiler büyüyor. Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, kararı “Bir mahkeme, adında insan hakları varken, insanların özgür iradesine karşı söz söyleme hakkını kendisinde görebilir mi? AİHM’nin tek hakimle devletin iyi bakacağına hayati tehlike ve kendi işini yapamaz olma kabulüne rağmen” sözleriyle eleştirdi. Fincancı, "AİHM, tek hakimledevletin iyi bakacağına hükmetti" sözlerini sarf etti. 

Türk Tabipleri Birliği, Ankara Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği ve Gülmen ve Özakça'nın avukatı Selçuk Kozağaçlı konuya ilişkin basın toplantısı düzenledi. Mülkiyeliler Birliğinde düzenlenen basın toplantısında AİHM'in kararı belge ve tanıklara dayanılarak değerlendirildi. ÇHD Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı, OHAL inceleme komisyonu'nun işe iade doğrultusunda karar vermesi durumunda Gülmen ve Özakça'nın açlık grevini bırakacaklarını söyledi ve "Komisyon dosyayı öncelikli olarak incelesin" dedi. 

Açlık grevinin 149. günündeki Gülmen ve Özakça'nın tutukluluğuna ilişkin AİHM'in verdiği karar büyük tepkiyle karşılandı. Gülmen ve Özakça'nın avukatı AİHM'in kararına “Türkiye kendi aleyhine kararlar çıkamaması için Avrupa Parlamenterler Meclisi'nde lobi yapıyor bunları biliyoruz. AİHM'de de mi bu yapılıyor?” sorusuyla tepki gösterdi.  THİV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı ise AİHM kararında sadece 2 sağlık raporuna atıf yapılmasını eleştirerek, bu iki raporda bile Gülmen ve Özakça'nın hayati tehlikesin yer verildiğine dikkat çekti. 

"Yaşamları tehlike altında olmasa tutuklulukla ilgilenmedik" 

Toplantıda konuşan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın avukatlarından Selçuk Kozağaçlı, müvekkillerinin sağlık durumuna dikkat çekerek, “ Tutukluluk istisnai bir meseledir. Müvekkillerimin yaşamlarını tehlikeye sokmamış olsaydı, tutuklulukla asla ilgilenmezdik. Bu dosya boş ve ceza hükmüyle sonuçlanmayacak, tamamen politik. Onların yaptıkları açlık grevinin etkisizleştirmeye yönelik gerçekleştirilmiş idari bir tasarruf. Yargısal değeri yok. Gerçek mesele onların işlerine geri dönmesidir. Onların açlık grevlerini gözden geçirmelerinin tek koşulu odur” dedi.  

"Tutukluluğun tehiri infaz kanununda yok"

Yapılması gereken bütün başvuruları yapmak için AİHM'e gittiklerini belirten Kozağaçlı, “Tutuklama koşulları yaşamlarını risk altına sokuyor. Kendi tam teşekküllü hastanelerinin verdiği sağlık raporunun sonuç bölümünde hayati tehlike içerisindeler ve hayatlarını tek başlarını sürdüremezler denildikten sonra hukuk garabeti olan 'mevcut bulgular tutukluluk halinin tehirini gerektirmez' ifadeleri yer alıyor. Bu soytarılıktır. Tutukluluğun tehiri diye bir mesele bizim hukukumuzda bugüne kadar hiç olmamış ve uygulanmamıştır. Bundan sonra da uygulanmayacaktır. Bunun zorlamaya çalışmak bu insanların canına kast etmektir” diye konuştu. 

"OHAL Komisyonu ilk Nuriye ve Semih'i görüşmeli"

OHAL komisyonunun müvekkillerinin dosyasını ilk sırada görüşmesi gerektiğinin altını çizen Kozağaçlı, “Hükümetin hekimlerini zorlayarak, tıp garabeti kararları vermek yerine kendi denetiminde olan komisyonu talimat verip, Nuriye ve Semih'in dosyasına ilk olarak bakılmasını isteyebilir. ONların açlık grevinde olmalarının tutuklulukla alakası yok, işleriyle ilgilisi var. Eğer komisyon derhal toplanıp Nuriye ve Semih ile ilgili karar verirse, onlar hapishanede de açlık grevini bırakabilirler” dedi. 

"AİHM Yargıcı Türkiye'deki baskı rejimine sempati mi duyuyor?"

AİHM kararına tepki gösteren Kozağaçlı, “Bu kararı imzalayan yargıç mevcut Türkiye yönetimindeki baskı rejimine duyduğu sempatinin hesabını verecektir. Bu gerekçeyi açıklayacaktır. Hekim raporlarına rağmen hayati tehlike görmüyorum demesinin gerekçesini belirtecektir. Avrupa Konseyi'nde daha önce tespit edilmiş olan lobi, kirli ekonomik ilişkiler mahkemeye de mi sirayet etti. Türkiye kendi aleyhine kararlar çıkamaması için Avrupa Parlamenterler Meclisi'nde lobi yapıyor bunları biliyoruz. AİHM'de de mi bu yapılıyor? Uluslararası Yargıç ve Avukat örgütleri olarak gereken başvuruları yapacak, hesabını soracağız. AİHM ya kendisini lağvedecek ya da böyle kararlar vermeye son verecek” diye sordu.

"Mesele insanlık onuru"

Toplantıda kouşan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Sekreteri Metin Bakkalcı da Gülmen ve Özakça'nın girdikleri açlık grevinin sebebinin tıbbi olmadığını çözümünün de tıbbi olmayacağını söyleyerek AİHM kararını sert bir şekilde eleştirdi. Kararda Gülmen ve Özakça'ya ilişkin bugüne kadar verilen 10 tane sağlık raporundan sadece ikisine atıf yapıldığını belirten Bakkalcı, Sincan Cezaevi Kampüs Hastanesi ve Numune Hastanelerinden alınan raporlara yer verildiğini belirtti. Bakkalcı, o iki raporda da Gülmen ve Özakça'nın hayati tehlikelerinin bulunduğu ve kalıcı hasara dikkat çekildiğini söyleyerek “AİHM hangi hakla bu karar varıyor, o kadara böyle bir cümle yazıyor, mesele tıp değil, mesele insan onurudur. İnsanlığın vicadanı var, ne karar verirlerse versinler Nuriye ve Semih yaşayacak” dedi. 

"Karar uluslararası sözleşmelere aykırı"

İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da AİHM'in benzeri tutumu son birkaç yıldır gösterdiğini söyledi. Türkdoğan, sokağa çıkma yasakları ve kent ablukalarının yaşandığı dönemde de AİHM'in üzerine düşen görevi yerine getirmediğini söyledi. Avrupa Konseyi'nin 25 Nisan'da Türkiye'yi siyasi denetime aldığını hatırlatan Türkdoğan, bunun Türkiye'de etkili bir iç hukuk yolu ve bağımsız yargının olmadığı anlamına geldiğini söyledi. Avrupa Birliğinin siyasi organı ve yargı organı arasındaki tezatlığa dikkat çeken Türkdoğan, kararın tamamen hukuka aykırı olduğunu söyledi. Sürecin iş yükü bahane edilerek geçiştirilemeyeceğini belirten Türkdoğan, “Adli raporlarda belirtilen 'hayati tehlike vardır' kararına rağmen AİHM tedbir kararı vermeyeceğiz diyor. Bu açıkça Biotıp sözleşmesine aykırıdır. Yagıç kendi kişisel kararlarını uyguluyor. Nuriye ve Semih mücadelesini yüzbinler adına yürütüyor ve hangi karar verilirse verilsin kazanacaklar” dedi. 

TTB Merkez Konsey üyesi Selma Güngör de hem insan olarak hem de tutuklu olarak Gülmen ve Özakça'nın sağlık hakkı üzerinden yürüyen süreçle Türkiye'deki mevcut durumun sorgulanması gerektiğini görüldüğünü söyledi. Gülmen ve Özakça'nın kendi iradeleriyle almış oldukları karara saygılı bir şekilde süreci değerlendirdiklerini kaydeden Güngör, bütün hekimlerden de bunu beklediklerini söyledi. Cezaevindeki tutukluların güven problemi oluştuğu takdirde başka bir hekime muayene hakkı olduğunu belirten Güngör, “Uzamış açlığın sonuçlarını görmek ve durumlarının değerlendirmelerini sağlamak ve hepimizin merak ettiği sağlık durumlarını öğrenmek için birçok defa adalet bakanlığına başvurarak bağımsız heyet tarafından muayene edilenlerini talep ettik” dedi. Güngör, Gülmen ve Özakça'nın kabul ettiği bir hekim gözetiminde muayenelerinin yapılmasının kabul edildiğini söyleyerek, Adli Tp Doktoru Şebnem Korur Fincancı gözetiminde muayenenin gerçekleştiğini, ikisinin de açlık grevine devam ettiğini, vücutlarındaki yıkımın sürdüğünü, bedenlerinden ve organlarından çok şey kabettiklerinin anlaşıldığını söyledi.

"Zorla müdahale zarar veriyor"

Zorla yapılan her müdahalenin uzamış açlık nedeniyle kırılgan hale gelen bedenlerine büyük zarar verebileceğini belirten Güngör, zorla müdahale ve tedaviden kaçınılması konusunda defalarca uyarılarda bulunduklarını söyledi. Açlık grevinin bir hastalık olmadığını kaydeden Güngör, zorla müdahale ve baskının adli rapordan da anlaşıldığını söyledi. Gülmen ve Özakça'nın açlığı seçmiş olsalar bile ölümü seçmediklerinini belirten Güngör, Gülmen ve Özakça'nın hayata dönmelerini istediklerini söyledi. Güngör, Gülmen ve Özakça'nın sağlığını bozacak her türlü müdahaleden kaçınılması gerektiğini, cezaevi hasanesinde güneş, temiz hava ve havalı yatağa ulaşmalarının sağlanmasını, yaşamlarını kısaltıcı özelliklere sahip cezaevinden tahliye edilmelerini istedi.

"Hekimler için suçlu ya da suçsuz yoktur"

Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut da Gülmen ve Özakça'nın tutuklanana kadar kendi gözetimlerinde gerçekleşen sağlık durumlarına ilişkin yürüttükleri süreci değerlendirdi. Daha sağlıklı ve uzun yaşamalarının sağlanması için Cezaevi yönetiminden oda olarak sadece iki taleplerinin karşılandığını kaydeden Bulut, bunların havalı yatak ve klozet olduğunu söyledi. Bulut, “Bizim için Gülmen ve Özakça'nın sağlık hakkı 80 milyondan farklı değildir. Bir hekim suçlu ya da suçsuz bilmez. Bunlar hukuk terimidir. Bizim için herkes eşittir. Herkesin yaşam hakkı kutsaldır. Adalet Bakanının da Cumhurbaşkanının da Gülmen ve Özakça'nın yaşam hakkı da aynıdır” dedi.