Kadın cinayetleri hakkında konuşan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, "Bir hukukçu olarak idama kategorik olarak karşı değilim. Fakat bu ve benzeri olaylarda çok duygusal ve anlık tepkilerle birtakım çözümleri kendimizce konuşuyoruz. Sonrasında bir tarafta kalıyor. İdam çözüm olur mu olmaz mı tartışması çok spekülatif bir tartışma olur. O yüzden o tartışmaya bir hukukçu ve bakan olarak girmek istemem" dedi.
Geçmişte idam cezası varken aynı suçların işlendiğini söyleyen Bakan Yanık, "Biraz önce ifade ettiğim çerçeveden bakınca cezayı ne kadar ağırlaştırırsanız ağırlaştırın toplumsal bir bakış açısı geliştirmediğinizde muhakkak o suçu ama az ama çok işleyenler olacaktır" görüşünü dile getirdi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, 24 Tv'de canlı yayınlanan ''24 Özel'' programında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Can Göktuğ Boz tarafından öldürülen Başak Cengiz'in ölümünün kendisini çok etkilediğini dile getiren Yanık, "Ailesiyle de temas halindeyiz. İki kere ben görüştüm. Telefonla da görüşüyoruz ve davayı da takip ediyoruz. Bu tür konular bize intikal ettikten itibaren sürece hemen Bakanlık olarak dahil oluyor ve takip ediyoruz. Başak Cengiz dosyasında da aynı şeyi yapacağız" diye konuştu.
Bakan Yanık, failin profiline dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Şiddete çok yatkın bir profil. Evinde kesici birtakım aletler biriktiriyor. Yalnız yaşayan bir profil. O gün de dışarıya elinde bir samuray kılıcıyla 'Birini öldürmek üzere çıktım.' diyor. Şurası çok trajik ve çok can yakıcı; bizim kadına yönelik şiddet dinamikleri diğerlerinden farklıdır. Bunu ayrıca tespit etmemiz ve ayrıca değerlendirmemiz, sorunun çözümü noktasında özellikle birtakım çalışmalar yapmamız gerekir. 'Kadın olduğu, direnemeyeceği, kolay öldüreceğimi düşündüğüm için onu seçtim.' diyor. Kadınların uğradıkları şiddetin önemli bir kısmı tam da bu sebeple meydana geliyor. Kadın olduğu, direnemeyeceği, daha zayıf olduğu için, bir şekilde direnmemesi ve cevap vermemesi gerektiği düşünüldüğü için."
Başak Cengiz'e bir vefa borçları olduğunu dile getiren Bakan Yanık, şunları kaydetti:
"Çok başarılı ve herkesin çok sevdiği bir kız ve çok duyarlı. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet konusunda aslında adeta bir atasözü gibi geçti literatüre. Ayırıcı özelliği bence bunun altını çizmesi. Öbür taraftan faille ilgili bir süreç zaten hukuki. Biz her türlü takibi yapacağız. Hukuki ve psiko-sosyal desteği aileye sağlamaya çalışıyoruz. Başak Cengiz cinayeti Türkiye'de bugüne kadarki kadın cinayetlerinin ifade edilmemiş özetini önümüze koydu. Bunun üzerinde çok durmamız gerekiyor. Bunun üzerinde sadece bizim Bakanlığımızın değil, medyanın, eğitim dünyasının, anne ve babaların durması gerekiyor."
Ruh sağlığı yasası talebi konusunda da değerlendirmeleri soruların Bakan Yanık, "Ruh sağlığı dediğimizde çok başka bir disiplin devreye girer. Tıp biliminin konusu olarak değerlendirmek lazım. Bir de şunu görmek lazım. Son tahlilde psikolojik problemler veya ruh sağlığıyla alakalı sorunların takibi ve tespiti noktasında gerekli düzenlemelerin yapılması, eksik bir husus varsa buranın tamamlanması gerektiği açık. Öbür taraftan, mevcut imkanların kullanılması noktasına da dikkat edilmesi lazım. Kaldı ki ruh sağlığı yasası diye kısaca tanımladığımız bir yasa çalışması konusunda da Sağlık Bakanlığı ve Meclisin ilgili komisyonları hazırlık yapıyorlar. Bakanlık olarak bizim ilgi alanımıza giren alanlarla alakalı Aile Danışma Merkezleri ve aile danışmanlığı kavramı üzerinden dahiliz" dedi.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede birçok kurum ve sivil toplum kuruluşuyla koordinasyon halinde olduklarını dile getiren Yanık, bütün paydaşların bir araya geldiği mekanizmanın oluşturulmaya devam ettiğini söyledi.
Yanık, ceza sisteminin suçun sonucunu düzenlediğini aktararak, cezalandırmanın tek başına suçun toplumdan yok olmasını sağlamadığını söyledi.
Cezanın süreci yöneten bir şey olmadığını belirten Yanık, "Süreci yönetirken eğitim sistemi, aile, çevre, medya, aklınıza gelecek bütün paydaşların bu konuda ortak tutumunun olması lazım. Aksi takdirde sürekli suç üreten bir mekanizmanın sonuçlarını cezalandırmış olursunuz. Meseleyi kökünden halletmediğinizde bu sürekli dönen bir çark, siz de o çarkı durdurmaya çalışan Don Kişot'lara dönüşürsünüz. O yüzden ısrarla eğitim, çocukluktan başlayarak farkındalık, toplumsal algının dönüşmesi gerektiğini vurguluyoruz ve onun için çalışıyoruz. Yok edemezsiniz" diye konuştu.
Bakan Yanık, bunun sadece hukukla çözülecek bir mesele olmadığına vurgu yaparak, "Cezalarımız kara Avrupa'sından daha ağır. Amerika bu anlamda daha cezacı bir hukuk sistemidir. Oradan da ağır. Cezayı artırarak sonucu yönetemiyorsunuz" dedi.
İdam cezası hususunda da değerlendirmelerde bulunan Yanık, şunları söyledi:
"Bir hukukçu olarak idama kategorik olarak karşı değilim. Fakat bu ve benzeri olaylarda çok duygusal ve anlık tepkilerle birtakım çözümleri kendimizce konuşuyoruz. Sonrasında bir tarafta kalıyor. İdam çözüm olur mu olmaz mı tartışması çok spekülatif bir tartışma olur. O yüzden o tartışmaya bir hukukçu ve bakan olarak girmek istemem. Şunu söyleyebilirim, geçmişte de idam cezası Türkiye'de varken bu suçlar işleniyordu. Biraz önce ifade ettiğim çerçeveden bakınca cezayı ne kadar ağırlaştırırsanız ağırlaştırın toplumsal bir bakış açısı geliştirmediğinizde muhakkak o suçu ama az ama çok işleyenler olacaktır."
İstanbul Sözleşmesi tartışmalarına da işaret eden Yanık, ''İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldığımız için kadına yönelik şiddet artmadı ve azalmadı." değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Yanık, ''İstanbul Sözleşmesi olmazsa dünyanın sonu gelir'' iddiasının gerçekçi olmadığının altını çizerek, şunları kaydetti:
"İstanbul Sözleşmesi'ni bir hukuk metni olarak önemseyen birisiyim. Geçmişteki ifadelerim, konuşmalarım çok açık. Onların hiçbirisinde bugün farklı düşünmüyorum. O zaman dediğimi yine söyleyeyim. İstanbul Sözleşmesi bir uluslararası metin ve bir çerçeve metin. Uluslararası metinlerin pek çoğu tavsiye metinleridir. İstanbul Sözleşmesi keza. Pek azında amir hükümler vardır, Taraf devletlere birtakım yükümlülükler yükler. İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi'nin hazırladığı ve taraf devletlere, kadına yönelik şiddetle mücadelede ekonomik, sosyal, hukuksal, eğitim, göç, mültecilik durumu vesaire noktasında gerekli düzenlemeleri eğer hukuki metin problemin varsa iç hukukunda gereğini yap, ekonomik olarak desteklenmesi gerekiyorsa mağduru destekle, geleneksel değerler noktasında birtakım problemler varsa bunları değiştir, dönüştür diye bir çerçeve çiziyordu. Daha somutlaştırarak söyleyeyim. Bizim bugün 81 tane şiddet önleme ve izleme merkezimiz var. Buralarda vatandaşlar müracaat ettiğinde bir süreci başlatıyoruz ve hemen onların korunma tedbiri gerekiyorsa alıyoruz, konukevlerimize yerleştiriyoruz. Ekonomik olarak ihtiyaç halindeyse onlara birtakım ekonomik destekler sağlıyoruz. Çocukları varsa, çocuk güvenlik tehdidi altındaysa hemen gizlilik kararı alıyoruz. Biz kendi pratiğimizden yola çıkarak birtakım düzenlemeler yaptık. Türkiye'nin kadına yönelik şiddetle mücadelesi noktasındaki geriye dönük müktesebatını yabana atmayalım."