Ali Bulaç
(Zaman - 13 Eylül 2012)
Önümüzde şöyle bir siyasî tablo var: Mevcut durumda CHP henüz merkezî iktidara yakın görünmüyor.
MHP'nin iktidar için "gelişme dinamiği" yok, ancak seçimlerde umulmadık bir sürpriz yapabilir, biraz sonra buna döneceğiz. BDP'nin ise iktidar gündeminde değil.
Sevelim sevmeyelim R. Tayyip Erdoğan'ın başında olduğu AK Parti, ülkenin geneline şemsiye açma potansiyeline sahip tek seçenektir. İç ve dış birtakım çevrelerin AK Parti'yi iktidardan etmek için çeşitli taktikler izledikleri sır değil. Kürt ve Suriye konusu bunlar arasındadır. Diğeri yakın tarihimizde ilk defa cemaatlerin destek verdiği bir siyasî hareketin toplumsal desteğini kesme taktiği oldu. Cemaatlerle AK Parti arasında sürecek bir kutuplaşma siyaseti bundan önceki gibi "bürokratik merkez"in dar dolaşımına hapseder. AP ve DYP'den ANAP ve CHP'den biliyoruz ki, böylesi bir dolaşımda bir veya birkaç dönem iktidar olan partiler merkezdeki çekirdeğin oyuncağı haline gelir, sonra da sahneden silinip giderler. Eğer önümüzdeki tek seçenek hâlâ AK Parti ise ortada sorunlar olduğunu da görmezlikten gelemeyiz. 2002'den 2011'e girdiği her yerel ve merkezî seçimi oyunu artırarak kazanan AK Parti'de şu sorunlar öne çıkmaktadır:
1) İktidarda olmanın rehaveti yorgunluğa, bir tür bezginliğe dönüşmüştür. Merkezi elinde tutan küçük bir zümre, partinin toplumsal ve politik aklı ile toplum ve kendi sahici seçmeni arasında duvarlar örmekte, bu da partiyi bir tür nevrotik tutumlara sevk etmektedir. Erdoğan'ın tüzük değişikliği yapmayacağını söylemesi yerinde bir karardır, çünkü oluşmuş 'siyasi derebeylikleri' sona erdirip gençlerin ve yeni simaların başka şekilde önü açılamaz.
2) Her gün su akar, ışığımız yanar. Bu suyun hep akacağı, ışığın yanacağı yanılgısına yol açar. Bu Aristocu-Meşşai -ve aynı zamanda modern- yanılgıdan kurtulmanın yolu, Eş'ari bakış açısına dönüp günün birinde su idaresinde ve elektrik santrallerinde arıza olursa, su akmayacağını, ışığın yanmayacağını unutmamaktır. Her seçimi kazanan AK Partililer bunun 50 sene böyle süreceğini zannedip belli bir istiğna ve kibre kapılıyor, siyasî davranışları refleksif alışkanlıklara dönüşüyor. Bilmeliler ki alışkanlık olan davranışta bilinç yoktur. Bilinç kaybolunca akıl da kaybolur, nefis saldırganlaşır, otoriter eğilimler öne çıkar. AK Parti'nin medya ve çeşitli kesimlerle giriştiği mücadele bunun göstergesidir.
3) Kürt sorunu can yakmaya devam ediyor. 14 ayda 700 PKK'lı öldürüldü, sonsuza kadar PKK'lı öldürüp sorun çözülemez. 30 bin PKK'lı öldürülmüşse PKK 6 kez imha edilmiş demektir, arkası gelmeye devam ediyor. Çünkü sorunun kaynaklarına inip çözülmüyor.
4) Ortadoğu ve Suriye konusunda temel bir yanlış yapıldığı kabul edilip bir an önce yeni stratejiler izlenmeli. Mısır'ın teklifi gayet gerçekçi ve makul.
5) Kürt meselesinde ve cumhurbaşkanlığına hazırlık babında AK Parti'nin daha çok "milliyetçi ve devletçi" dil benimsemesinin iki sonucu olabilir: a) Kürtlerin büyük bir bölümü dindar Türklerden, muhafazakâr ve İslami camialardan ümitlerini kesip "Kürtlük" üzerine kapanmaları, duygusal olarak sistemden kopmaları; yani sahiden Türklerin ve Kürtlerin 'kavim' temelinde bölünmeleri; b) Bu milliyetçi ve devletçi dil ve retoriğin seçimlerde bir anda MHP'ye oy seli olarak akma ihtimalinin yüksek oluşu. Çünkü milliyetçi ve devletçi politikaların doğru adresi AK Parti değil, MHP'dir.
Zaruri açıklama: AK Parti'nin taze kana, iç reforma ihtiyacı var. Numan Kurtulmuş ve Süleyman Soylu'nun katılımları son derece doğru isimler olmuştur. Sözcü Gazetesi (10 Eylül) beni ve Harun Tokak Hoca'yı referans göstererek güya Numan Kurtulmuş'a AK Parti'ye girmemesi için telkinde bulunduğumuzu yazdı, üstelik bunu 'cemaat'in bir taktiği olarak gösterdi. Ramazan boyunca siyasilerle iftarlarda görüştük, Sayın Kılıçdaroğlu ile de Sayın Kurtulmuş ile de. Ancak öyle bir şey vaki olmadı. Aksine iki sene önce böyle bir bütünleşmenin olacağını bu köşede yazmıştım, geçen hafta da Habertürk Televizyonu'nda Kurtulmuş ve Soylu'nun AK Parti'ye katılımlarının son derece hayırlı olduğunu belirtmiştim. Haberi yapan gazete, basın ilkeleri gereği bize de sorsaydı işin doğrusunu söylerdik.